Yaptığı bir saldırı daha boşluğa karışırken alevlerin kontrolünü yitiriyordu. Bilinci gidip geliyor ve gözlerini açık tutamıyordu. Çevresinde meydana gelen olayları algılamakta zorlanan zihni allak bullaktı. Bakışları bir kez daha donuk gözleriyle bir köşeden olanları seyreden adamın üzerine kaydı. Neden diye sorgularken saniyeler boyunca kaçıncı kez sayıkladığını bilmediği sorunun cevabını bulamıyordu hiçbir yerde. Nasıl bir sebep ona bunu yaptırabilirdi ki? Kaybetmenin acısı mı, ölümün keskin ve soğuk gerçekliği mi? Neden diye bağırdı zorlukla zapt ettiği beynine bedenini hareket ettirmesi için komutlar yağdırırken.
‘Yaşamak için başka varlıkların kanına ve canına muhtaç olanların asalak bir yaşam formundan üstünlüğü yoktur. Sen zayıflığınla hayatta kalabilmek uğruna bir canın yok olmasına sebep oldun,kızım. Bu dünyada yaşamaya hakkın yok. Ait olduğun yer bir mezarlık’. Dilinden dökülen her bir kelime tonlarca ağırlığında ki bir gülleden daha yıkıcıydı Ayhan’ın. Üzgündü. Buna sebep olmak istememişti. Kimseyi suçlayamıyordu yine de. Çünkü zayıftı. Acizliğiyle hak ettiği hayatın boşluktan ibaret olması gerektiğini de biliyordu. Yine de inanmıştı. Birbirlerine inanmışlardı kayıhan’la.
‘Öldür beni,ayhan’dedi hırlayarak. Saruhan’ın yeni bir darbesiyle savrulan bedenini toparlayarak ayaklarının üzerine bastı,Öldür beni’!
‘Ona da sıra gelecek,tatlım. Ancak öncelikle biraz daha acı çekmeni sağlamalıyız’ diyen Saruhan yeni bir büyü fırlattığında kıpırdamadı yerinde. Dikleşti ve gelen büyüyü karşıladı. Hareketleri tamamen kısıtlayan bu büyü zihnini de karanlığa çekiyordu. Gözleri kapanmadan evvel son kez Yujin’e baktı, hareket ettiremediği bedeninin her türlü tepkisi ve acısı gözlerinden okunuyordu. Kor’un her hamlesini hesaplayan Yujin bu baba ve oğul’u dikkate almamıştı. Güvenmek diye düşündü gülümsemeye çalıştığı sırada zihnine dolan kahkaha atma isteğiyle. Ve bedeninin zemine çarpma sesi kulaklarına dolduğunda karanlığa teslim olmuştu. Bedenine yayılan bir acı dalgasıyla inleyerek açtığında ise gözlerini ölmüş olmayı yeğlerdi elbette. Sadece gözlerinin hareket edebildiği bedeni kaskatıydı ancak damarlarında dolaşan yakıcı sıvının varlığını hissediyordu. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı gözleriyle fakat tek görebildiği başucunda ki serum şişesinin bağlı olduğu demir ve islenmiş tavandı. Cılız bir ışık asılıydı bir kablonun ucunda. İçerisi kötü kokuyordu. Sessizlik tek sesti. Yeni ve yoğun bir acı hissiyle gırtlağından yükselen inilti çığlık gibi gelmişti kulağına. Akabinde bir kapının açıldığını işitti. Görmeye uğraşsa da mümkün olmadı.
‘Ah,demek uyandın,tatlım’. Saruhan diye tısladı zihninin içerisinde. Konuşamıyordu da. Şu an en çok buna üzülüyordu, Kendini yorma. Sana verdiğimiz ilaç efsunlu da aynı zamanda. Etken maddeler bedenini felç durumunda tutarken,efsun ise güçlerini engelliyor. Ama konuşmana izin vereceğim’dedikten sonra sol yanına geçerek serum şişesiyle oynadı, İlacın dozunu biraz kıstım. Birkaç dakikaya dudaklarını kıpırdatabilecek kadar hareket edeceksin’. Bir inleme çıkardığında gülümseyerek görüş alanından çıkmıştı. İçeride yankılanan seslerden amacını anlayamasa da birkaç çıkarım yapmıştı zihninde. Bu süreçte de dediği gibi dudaklarını hissedebilmişti. İlk söylediği onu öldüreceği olurken ikinci cümlesiyle nerede olduğunu sormuştu. Yeniden görüş alanına giren bedeni üzerine eğildi.
‘Oyun alanımdasın,tatlım. Seninle biraz oyun oynayacağız’derken yüzünde ki arsız gülümsemeye binaen görüş alanına giren elinde bir neşter vardı,Kısa bir operasyon geçireceksin. Bu süreçte narkoz etkisi gösteren hiçbir ilaç vermeyeceğim sana. Her anını hissedeceksin. Görünüşünü değiştireceğim. Ardından auranı ve tüm varlığını. Beynini yıkayacak ve seni bizim için çalışan bir ölüm makinesi haline getireceğim. Yaptığın her şeyi, öldürdüğün her insanı tanıyacak,görecek ve bilincinde olacaksın lakin gömüldüğün bilinç altı düzeyinden çıkıp da kendini durduramayacaksın’.
‘Beni neden öldürmüyorsunuz? Kayıhan’ın ölümünde en az benim kadar suçlusun sen de. Beni bu şekilde cezalandırmanızın amacı ne’?
‘Ah,tatlım. Ben cezamı çekiyorum zaten. Her gece her an kafamın içine doluşan sesle ve gözümün önüne yığılan ve bedenimi aç kurtlar gibi yemeye çalışan iğrenç varlıklarla beraber yaşıyorum. İnan bana, yerimde olmak istemezsin. Haline şükretmelisin. Ayhan sana merhamet gösteriyor. Zannediyorum ki Kayıhan’ı mutlu etmiş olmandan kaynaklanıyor bu da. Belki de bir kadın olmak iyi olacaktı benim için. Ne yazık’dedi çıldırmış bir deli gibi kahkahalar atarken. Ardından başucuna yanaştı. Ellerini ve ayaklarını yatağın demir korkuluklarına demir kelepçelerle bağladıktan sonra belinden de bir kayış yardımıyla yatağa sabitledi,Şimdi ilacı tamamen keseceğim ki bu değişimin her anını hissedebilesin’. Serumu kapattı. Üzerinde çeşitli ameliyat aletleri olan masayı yatağın başucuna çektikten sonra ellerine plastik eldivenler geçirdi. Gözleriyle takip etmeye çalışırken kısa sürede hareket ettirebildiği bedeni, bu takibe kolaylık sağlamıştı. Birkaç kez çırpınsa da kurtulamayacağını anlayınca, gücünü saklamaya karar vererek durdu.
‘Lütfen,bunu yapma,Saruhan’diye yalvarsa da alnina değen keskin bıçak, çaresizce haykırmasına sebep oldu. Durmayacaktı. Neşter yüzünü boylu boyunca dolaştı. Akan kanın sıcaklığını ve teninden akışını hissediyor,acıyla yoğrulan damarları feryat ettirircesine sızlıyordu. Neşterin her darbesinde soyulan derinin acısıyla çırpınsa da,delirmiş gözlerle ve dudağında ki aynı tonda gülüşle Saruhan bu durumdan keyif alıyordu. Elleri kan içindeydi. Çığlıkları odanın içerisinde defalarca yankılanıyordu. Ve o bundan zevk alıyordu. Sonra feryatlarının arasında sesini işitti. O ara da elleri hareketini kesmişti. Göz altında siluetini gördüğü derisinden kan kokusu burnuna doluyordu. Gözlerini konuşan adam da sabitlemeye çalışsa da başarılı olamıyordu.
‘Aslında operasyona başlamadan evvel son kez seninle sevişmek isterdim lakin babam beni iğdiş etti. Artık bir cinsel organım yok. Yazık oldu’dedi kıkırdarken.
‘Sa-sana ne ya-yapmış b-böyle’diye sordu derin soluklarının arasından.
‘Hakettiğimi’diye yanıtladı ciddileşip işine kaldığı yerden devam ediyorken. Bir an dalgınlaşan bakışları odada yeniden yankılanmaya başlayan çığlıklarıyla yerini deli sırıtışına bıraktı. Ne kadar sürdüğünü bilmediği dakikalar boyunca yüzünde ki derinin soyuluşunu an be an hissetti. Kokusunu duyumsadı. Öyle yoğun bir acıydı ki bir ara neden bayılmadığını sormuş ve yanıt olarak bunun için büyü yaptığını öğrenmişti. Neyse ki çenesinin az altında sıyrılan deriyle beraber acısı az da olsa hafiflemişti. Gözlerinden süzülen tuzlu yaşlar etini yaksa da engel olamıyordu göz pınarlarına. Defalarca yalvarsa da durmayan adam az sonra elinde yeni bir deri ile geri döndü. Etini sterilize etmek için kullandığı ilaç haykırmasına sebep olurken acı hissi katlanarak artmıştı. Ardından yüzüne boca edercesine döktüğü saf alkol ciğerlerini yırtarcasına bağırmasına mahal vermişti. Gözlerine dahi temas etmişti.
‘Tanrım,dur artık,dur’!
‘Daha yeni başlıyoruz,tatlım’dedikten sonra az evvel getirdiği deriyi de dezenfekte edip yüzüne yerleştirdi. Artık alıştığı acı hissizleştirirken, yeni derinin dikimini duyumsamıyordu neredeyse.
‘Alıştın galiba’ dedi memnuniyetsiz bir homurtuyla, Acı çekmeni tercih ederdim ama neyse daha yapacak çok işim var. Her aşamasında acı çekeceksin zaten. Biraz dinlenmende sorun yok’. Dikim işini deriyi yüzme kısmından kısa sürede tamamladı ve yüzünü sargı beziyle sardı.
‘Lütfen, b-bana bi-biraz su ver’.
‘Serum seni yeterince besliyor. Boğazının kuruluğu için yapabileceğim bir şey yok’ derken serumun aparatını açtı ve aynı yakıcı his damarlarına süzüldüğü sırada gözleri de ağırlaşmaya başlamıştı.