Devinim

20 2 0
                                    

Ciğerlerini yakan oksijen içine çekmeyi reddettiği halde varlığını hissettiriyor, celladı olan zaman yine başucunda dikiliyordu gözlerini aralaması için. Tanıdık bir ses kulaklarını doldurduğu sırada göz kapakları açıldı ve merceğine takılan yüz beynine doldu. Gülümseyen yüzü sevinçle uyanışını haber verirken o da gülümsedi. Odada göz gezdirdi. Saruhan öldükten sonra uğramadığı birlik binasının küçük ve gösterişsiz dinlenme odalarından birindeydi. Karşısında neşeyle dikilen de Saruhan’ın kardeşi kayıhan’dı. Kıkırdadı yatakta doğrulurken. Buraya ilk gelişinde ve bu aileyle tanıştığında da bu insanları eski türk isimleri ve hanlarla ne gibi bir bağıntısı olduğunu sorguluyordu. Bunun değişmediğini zihnini dolduran sorularla tekrar hissetmek gülmesine neden olmuştu. Ayhan odaya girerken ayaklanmıştı çoktan.
‘Demek kendine gelebildin,kızım’ derken yaşlı yüzüne yayılan gülümseme maziyi hatırlatırcasına şefkatli ve samimiydi. Başını salladı yalnızca.
‘Artık dönmem gerekiyor,efendim. Yarım kalan işimi tamamlamak zorundayım’.
‘Sakin ol. Henüz erken’ demesiyle omuzunu, yüzünde babacan bir ifadeyle kavrayıp durmasına neden oldu.
‘Ayhan,o gerçek kraldı. Bunu biliyorsun. Belki çok daha önceden sahiptin bu bilgiye. Gitmeliyim. Saruhan’ın intikamını almak için’. Sesi istemsizce yükselirken öfkesini dizginleyemiyordu.
‘Bunu yapacaksın. Sana söz veriyorum. Fakat önce gücün üzerinde hakimiyet sağlamak için eğitime ihtiyacın var. Bir süre burada inzivaya çekil,kızım. Zamanı geldiğinde bunu anlayacak ve işini tamamlayacaksın’.
‘Hayır,Ayhan. Anlamıyorsun. Geri dönmezsem o gelecektir. Birliğin yerini keşfederse herkesi öldürür’.
‘Evet bunu yapabilecek güce ve niteliklere sahip bir adam. Girişimimiz bize oldukça fazla can kaybına ve yaralıya mal oldu ki sadece kral ile dövüştük. Askerleri müdahale de bulunmadı. Bu sebeple kızım müsterih ol. Onu yenebilecek tek kişi sensin. Ancak öncelikle siyah ateşin kontrolünü sağlamayı öğrenmelisin. Ve bu sürecin ne kadar süreceği de sana bağlı’. Gözlerinde ki samimi bakışla sözlerini destekleyen adamın sesi teskin edici olsa da kararsızdı. Bakışlarını kayıhan’a çevirdiğinde tedirgin ifadesi iç çekmesine neden oldu. Şu an ki durumuyla bir karşılaşmayı daha kaldırmazdı bedeni. Pes etti yeni bir soluk eşliğinde. Dediklerini yapacaktı.

Birliğin eski anıları canlandıran iç mimarisi algısında yanılgı yarattığından dolayı çekingendi. Fakat yeni edindiği koordinat bilgileri kararından emin olmasına neden olmuştu. Krallığın kara suları sınırlarının dışında kalan ve konumu gereği hiçbir ülkeye bağlı olmayan kendi halinde bir ada yapılanmasıydı birliğin bulunduğu yeni topraklar. Ayhan’ın krallığın soykırım içgüdüsü ile yaptığı son saldırının ardından almış olduğu karar hayranlık uyandırıcıydı. Bağımsız küçük bir adaydı. Merkezinde tek bir kasaba vardı ve adada yaşayanlar tek bir ailenin soyundan gelen klan yapılanması olarak tabir edilebilecek bir topluluktu. Bu da dahil adanın kalan kısmında yaşam olmayışı birliğin yapılanmasına olanak tanımıştı. Eğitimler için uygun coğrafi yapısı da cabasıydı. Sık ormanlarla çevrili çoğunlukla güneşli bir yerdi burası. Birlik binası da doğaya uygun şekilde, adanın en güçlü olan ağacından yapılmıştı. Çevresi sık korular ve yabani bitkilerle sarılı olduğundan ekstra hiçbir önlem alınmamıştı. Zaten krallığın ya da farklı ülkelerin diplomasi sebebiyle el süremediği bir bölgeydi. Adımlarını hızlandırdı. Bugün ki eğitim alanı adanın batısında kalan küçük plato olacaktı. Daha sonra kıyıya inip biraz yüzmeyi planlıyordu. Birlikte ki tek kadın olmak kişisel hayatını rafa kaldırmasına sebepti. Duş alanları dahi umumiydi. Hızlanan adımları koşmaya dönerken platoya ulaşması uzun sürmemişti. Güneş batana dek devam eden antrenmanlarına bedeninde ki kirden kurtulabileceği şahsi alan düşüncesi ile ara verdiğinde kıyıya doğru ilerlemeye devam etti. Batı kıyısı genelde ıssız ve engebeli oluşu sebebiyle dikkat çekmezdi. Altı aya yakın süredir adada bulunmasına karşın tek bir kişiyi daha kıyı çevresinde görmemişti. Bugün istisna olmalıydı. Kıyıdan gelen motor seslerine insan sesi karışıyordu. Kıyıya inen patika bir yol olmaması şu an iyi gözükmezken kendini tepeden aşağı bıraktı. Telaşlıydı. Ada sakinleri batı yakasına hiç gelmezdi nitekim. Beş metre sonra ayakları ince kumla buluşurken göz merceğine dolan görüntüler lanet etmesine neden oldu. Kralın askerleri orta büyüklükte bir yük gemisinden, arazi araçlarını ve adanın iç kısımlarına girmelerini sağlayacak gerekli teçhizatı indiriyorlardı ki yıkım için kullanılan iş makinesi dahi vardı. Kor’u göremediği müddette askerlerin yanına ulaşmıştı hızlı adımları.
‘Kralınız nerede’diye bağırdı tüm gözler üzerinde iken. İçlerinden yetkili olan bir yüzbaşı ön saflara ilerledi ve tam önünde durarak selam verdi.
‘Kralımız birazdan burada olurlar,hanımefendi’derken kolunda ki saate baktı bir an. Bakışları buluştuğunda tanıdığı bu adam ona gülümsüyordu. Bunu görmezden gelerek dikkatini denizde ki sürat teknesine çevirdi. Ön kısmında kraliyetin büyük bir arması olan tekneyi kullanan kişi Kor’du. Mesafe yakın değilse de sert rüzgarla uçuşan kırmızı saçları onu ele veriyordu. Beş dakikayı geçmeyen bir sürede tekne kıyıya yanaşmış,gözleri gözlerini yakalamıştı o anda. Ağır ve uzun adımları dibinde sonlanırken suratını tiksinircesine buruşturdu yüreğinin aksine. Nitekim kalbi göğsünü ve beynini zorlayacak bir heyecanla çarpıyordu. Halbuki bu adamdan nefret etmeliydi. İntikamını almak için saf nefrete ihtiyacı vardı.
‘Burada ne arıyorsun,kral’ diye tısladı, öfkesi bakışlarına zuhur ederken. Eli o saniye yanağını bulan adam hafifçe eğildi kulağına doğru.
‘Daha iyi görünüyorsun,küçük’. Şehvet dolu fısıltısı bas sesiyle harmanlanırken yüreğini bir kat daha hoplattı. Öyle ki bu nefesini kesen bir noktaydı. Kesik kesik dışarı verdiği soluğu ciğerine çektiği oksijenle yakmaya başlamıştı. Sağ elini sert bir hamleyle dibinde duran adamın göğsüne bastırdı ve ittirdi.
‘Neden buradasın,kral’ diye tekrarladı sorusunu,yüzünde ki öfke yerini alırken.
‘Senin için’. Sabit durmayan elleri bu kez de omuzlarını bulduğunda alnına değen sıcak dudakları bedeninin kasılmasına sebep oldu. Geri çekilemiyordu aksi gibi. Omuzlarında ki parmaklar öylesine kuvvetli tutuyordu ki hareket dahi edemiyordu.
‘Bırak beni’ dedi fısıltıdan hallice sesiyle. Gardını düşürmekle hata etse de engel de olamıyordu,Kor’un sarsılmaz iradesi hasebiyle.
‘Toplanın. Gidiyoruz’ diye emrettiğinde askerlerin çıkardığı anlık gürültüyle ve panikle gözleri büyüdü.
‘Seninle geleceğimi mi zannediyorsun,kral! Krallığa ancak seni öldürmek için dönerim. Bırak beni’! Öfkesi aşina olduğu siyah alevin damarlarında ki yayılımını hızlandırırken bir anlık boşluktan istifade ederek uzaklaştı adamdan. Kati suretle birbirinden ayrılmayan gözlerinde metanet saklıydı Kor’un, kendisinin aksine. Elleri alevleri dizginlemek üzere havaya kalktığında derin bir nefesle beraber avuçlarında toplanan enerji kapadığı gözlerini açmasıyla odağını bulmuştu. Arkasında hareketlenen güruhun yaklaşmasını engellemek adına aurasını genişlettiği alanda yoğun enerji akımıyla derin bir daire oluşturdu. Siyah ateşle alevlenen kumlar yanarak askerlerin onlara yaklaşmasını engelliyordu. Odağını yeniden karşısında aynı sükunetle dikilen Kor’a vermesiyle harlandı öfkesi.
‘Son kez soruyorum,kral! Neden buradasın’?
‘Cevap basit,küçük kadınım. Benimle,ait olduğun yere geri döneceksin. Ya da bu adayı içindekilerle beraber okyanus’a gömerim’. Otoriter bas sesi yükselirken korku kalbini titretse de geri adım atmayacaktı. Aralarında ki mesafeyi kapattı ve siyah ateşin göz bebeklerine dahi yayılan koyuluğuyla gözlerini onunkilere sabitledi. Sağ elinin işaret parmağını bastırdığı kısımda kıyafeti yanarak bir boşluk oluşturdu. Tenine temas eden parmak ucu titremesine sebep olsa da kendini çabuk toparladı.
‘Denesene’dedi hırıltılı sesiyle, yüzüne alaycı bir gülümseme yerleşti,Alevlerim seni yakarken izlemek zevkli olacak,kral. En çok da atacağın çığlıklar heyecanlandıracak beni. Düşüncesi bile muazzam’. Gırtlağından şuh bir kahkaha firar ederken aklına hücum eden olasılıklar bedenini farklı bir helecanla dolduruyordu.
‘Deneyelim,küçük’derken aşina olduğu kırmızı alevler bedeninden yükselerek siyaha temas etti. Arada oluşan akımdan mütevellit birbirine karışmayan alevler, bu ince sınırda birbirlerine katılabilmek adına reaksiyon gösteriyorlardı. Bedenlerini saran koruyucu aura temas edene dek ilerleyişini durdurmayan Kor elini yeniden yanağıyla buluştururken bir an sonra çenesini kavradı. Dudakları temas ettiğinde alevler birbirine karışmıştı. Uyumlu bir bütün görüntüsü alevleri harladı ancak geri çekilmesi de bir o kadar hızlıyken,bu temasla enerjileri ekarte olmuştu. Bir mühlet direndiği dudaklarının sıcaklığına karşı koyamıyordu artık. Sessiz bir inilti gırtlağını mesken edinmişken direnmedi ona daha fazla. Kolları belini sardığında teslimiyetini çoktan ilan etmişti. Islanan gözlerinden süzülen yaşlar yanağını yakarken bu adama karışmış olmanın hissettirdiği yoğun acı ve pişmanlık yüreğini sızlatıyordu. Ellerinde bir amaç vardı gerçekleştirmesi gereken. İntikam almalıydı. Ailesinin,nişanlısının acısının yaşadığı birlikte ki her kişinin, kayıhan’ın ve ayhan’ın yüreklerinde ki intikam hırsını körüklemeliydi. Ancak dokunduğu her zerrede hakimiyetini ilan eden kral karşısında en fazla beş dakika kudretli görünebiliyorken lanet etti zayıf iradesine bir kez daha.
‘Git’ dedi ağlamaklı çıkan sesiyle. Hıçkırmamak adına kasıyordu bedenini, Zor durumdayım,kral. Sana karışamam. Yüreklerimiz acıyla dolu sebep olduğun ölümler yüzünden. Git. Tekrar karşıma da çıkma’.
‘Hayır. Sana niyetimi alenen ifade ettim,küçük. Birlikte ya da hiç. Ailenden geriye kalan bu insanlarla birlikte masumların canlarını da bir kenara atıp burada kalacağını düşünebiliyorsan giderim. Karar senin’. Eli havada daireler çizerek düşüncelerini koşulsuz bir hale sokmuştu. Dişleriyle dudaklarını parçalarcasına sıktığında içinden karşılaştıkları güne lanet etti.
‘Tamam’dedi fısıltı ile dişlerinin arasından,Geliyorum’. Yarım saat gibi süren toplanma faslının akabinde adadan ayrılıyorlardı. Gözlerinin önünde ki manzara yüreğini dağlarken Ayhan’ın sakinliğini koruyan gergin yüzüyle, kayıhan’ın iğrenen öfkeli bakışları beynine kazınıyordu şu saniyelerde. Birlikte ki her asker kıyıdaydı nitekim ancak odağı bu iki adamdı. Üzgünüm dedi duymayacaklarını bilse de, başını önüne eğerken.
‘Üzülme. Doğru bir karar verdin. Böylece hayatta kalabilecekler’ dediğinde inanamaz bakışları sağ yanında ki adama döndü. Buz kesmiş bakışları kıyıda sabitken dudakları yukarı kıvrılmıştı.
‘Se-sen gerçekten adi bir psikopatsın. Seni öldüreceğim. Bunu muhakkak yapacağım’ dedi tüm bedeniyle ona döndüğünde.
‘Bekliyor olacağım,küçük. Ancak emellerini beni tatmin edeceğin güzel anlarımızın dışında tut. Yoksa buna pişman olursun’. Sağ elinin işaret parmağıyla nazikçe burnunun ucuna dokundu. Herhangi bir cevap beklemeyen emrivaki cümleleri netti her zaman ki gibi.
‘Aşağılık’ diye hırladı suratına karşı.
‘Beni fazla ihmal ettin,küçük’. Belini kavradığı esnada kurduğu cümle teknenin kamarasına dek yegane ifadesi olmuştu. Sabırsızlığı her mimiğinde belli olsa da kontrollüydü Kor’un hareketleri. Daha mahrem bir alana geçmelerini iple çektiği kesindi. Kamarada ki lükse kaçmayan görüntüyü bozan tek şey bir şişe şaraptı. Bardakları doldurdu alkolle oturmasını isterken. Dediğini yaptı uzattığı bardağı eline aldığında.
‘Karşılıklı bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum. Yatağına girmem karşılığında kral’dan intikam almamı sağlayacaktın’. Cüretkar bakışlarını gözlerine dikti, dudaklarına bulaşan şarap kalıntılarını diliyle yalarken. Bu hareketi gözünden kaçmamıştı adamın. Yutkunurken adem elmasının hareketlenmesi kıkırdamasına sebebiyet verdi Sahra’nın.
‘Bu kadar baştan çıkarıcı olma,küçük. Aksi takdirde kontrolümü elden bırakacağım’.
‘Konuyu saptırma,kral’ dedi, gürleyen sesi öfkesini haykırdı kamaranın içinde. O an ateşlenen kırmızı gözler elinden fırlattığı bardağa istinaden yüzüne yaklaştı. Tüm bedeni ağırlığını hissettiriyordu istinaden.
‘Dikkat et’ dedi fısıltıyla. Tek bir cümleyi destekleyen bakışları ifadesini güçlendiriyordu. Bu sebeple durmazsa sonucunda neler olacağını açıkça görebilmişti öfkeli gözlerinde.
‘Cevap ver’ diye hırladı umursamadığı cümlesinin üzerine yeniden.
‘Cevap mı istiyorsun’ derken elleri kalçalarını sertçe kavramıştı,Sana cevabını yatağımda ve altımda inliyorken vereceğim,küçük’.
‘Bunu neden yapıyorsun’diye sorduğunda gözlerine inen hüzün perdesi sesinde de kendini belli edercesine çatallaşmıştı Sahra’nın. Nemli gözlerini başını çevirerek kaçırdı kırmızı gözlerden.
‘Neyi’? Çenesini kavrayıp kendine çevirmesiyle sorusu aynı anda gerçekleşmişti.
‘Neden geri geldin? Arzularını dindirebileceğin bir oyuncak mıyım senin için’?
‘Bende ki yerini önemsiyor musun bu kadar’derken ağırlığı üzerinden çekilmişti. Doğruldu ve oturdu şarap bardağını eline alırken.
‘Biliyorsun, sen bir kralsın. Amacı senden intikam almak olan bir kadını neden hayatında tutabilirsin ki. Başka bir açıklaması yok durumun’.
‘Belki de alıyorsundur intikamını ve farkında değilsin’. Kelimeleri hızla kulaklarına ulaşıp içeri dolsa da manasını kavraması uzun sürdü. Nitekim yine de tam olarak demek istediğini anlayamamıştı. Keskin bakışları üzerinde gezinirken ona odaklıydı.
‘Sana dokunamıyorum bile’ dedi alayla.
‘Hayır. Bana tek dokunabilen kadınsın,küçük’ dedikten sonra önünde ki şarap şişesini dudaklarına bastırdı. Dibi görmesiyle bıraktı şişeyi. Bakışlarında anlamlandıramadığı bir melankoli peyda olmuşken sarhoş olmadığını biliyordu. Acı mı çekiyordu yani. Emin olamadığı bu düşünceyle başını önüne çevirdi.
‘Ben intikamı için yaşayan bir kadınım,kral. Bir gün ellerimde can vereceksin. Saçma bir anlaşma yüzünden birbirimize karışmayalım daha fazla’. Masanın üzerinde kenetlediği parmaklarına farklı şekiller veriyorken dalmıştı. Sözlerinin yerini bulup bulmadığını bilmiyordu. Ama bakmadı yanında nefesini hissettiği adama.
‘Geç kaldık,küçük’. Ayaklandı ve kamaradan ayrıldı. Bir saat sonra da krallığın kara sularındaydılar. Ana karaya ayak basar basmaz onları bekleyen araçlara bindiler. Saray’a değil köşke gitmeleri dikkatini celp etse de sesini çıkarmadı.

Kor: Kızıl kralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin