ultimatom

9 1 0
                                    

Hızı saatte ikiyüz elli kilometreyi aşan motoru yedinci diyarın sınırında bulunan vadiye yakın tepede durdurdu. Koruyucu kaskı çıkardıktan sonra tedirgin bakışları vadiye odaklandı. Sayısını tahmin edemediği bir ordu sınırda konuşlandırılmış, saldırı emrini bekliyordu. Saruhan diyardan ayrıldığı gün merkez krallığın elçisi saraya gelerek son kez ültimatom vermişti sahra’ya.  Gereken her türlü askeri tedbiri almış olsa da endişeliydi, hatta birliğin tüm suikastçılarını ilk savunma hattı olarak ön cephede tutuyordu. Bugün tanınan sürenin son günüydü üstelik. Eğer teslim olmayı kabul etmezlerse ilk kez gözleriyle  gördüğü bu devasa ordu diyarda taş üstünde taş bırakmadan canlı olan her şeyi yok edecekti.  Üstelik tek sorumlusu olarak da onu ilan etmişlerdi. Saruhan’a ulaşmaya çalışsa da tüm iletişim  kanallarını kapatmıştı.  Askeri birliğin önünde duran  tankları incelerken gökyüzünde süzülen insansız hayalet uçakları girdi görüş alanına.  Sınıra yakın bir bölgede birkaç tur attıktan sonra boş araziye iniş yapmışlardı. İlk saldırının hava yoluyla olacağını anlamıştı Sahra.  Üstelik hayalet moduna  geçmeleri durumun fark edilmesini epey zorlaştırabilirdi. Gerisin geri dönerek motoruna bindiği esnada aklında ve yüreğinde peyda olan düşünce netti.  Kararını  vermişti.  Motoru çalıştırdı ve hızlanarak tepeden aşağı sürdü. Havada süzüldüğü esnada yerden kalkan bir uçak birkaç kez ateş etse de durmadı. Sensörleri ani hareketine ve hızına uyum sağlayamıyordu uçağın. İniş için siyah alevlerini harekete geçirdiği esnada uçak geri çekilerek araziye iniş yapmıştı.  Belli ki kor sistemlere dnasını ve enerjisini tanıması için kodlama yapmıştı.  Sırtında oluşan alevden kanatlar tamamlandığında yere yaklaşmıştı.  Motorun tekerleri feryat edercesine ses çıkararak temas etti toprağa.  Gaza yüklenerek kalan mesafeyi de kısa bir sürede tamamladı ve tankların önüne gelmesiyle hızını düşürdü.  Kaskı kafasından çıkardığı sırada ağır adımlarla gelen yüksek rütbeli komutanı gördü.  Başıyla selamladı adamı.  ‘Benimle gelin’demesiyle adımlarını ona uydurdu. Az sonra tepeden de görülen büyük kraliyet çadırına ulaşmışlardı.  Yaklaşık bir haftadır bu kurak vadide kamp kurmuş olduklarını düşünmesiyle hınçla araladı çadırın girişinde ki kalın kumaşı.  İçerisi  de dış görüntüsü  kadar büyük ve şaaşalı olan çadırda fazla oyalanmadı bakışları. Bakışlarını strateji oluşturdukları belli olan masanın uç kısmında ki Kor’a çevirdi. Askeri üniformaları içerisinde olduğundan heybetli ve ciddi görünen adama yaklaşırken bir an afallasa da tepkisini belli etmedi. Duruşunu  dikleştirdi,  çenesiyle beraber başını kaldırdı gözlerini onun keskin bakışlarına sabitlediğinde. Yüzüne yayılan gülümsemede aşırı kibir peyda olmuştu Kor’un.  Geleceğini  biliyormuşçasına yoğundu kibri.  Karşısında durduğunda  tek bir el hareketi yetti komutanlarıyla iç ve dış işleri bakanlarının çadırdan çıkması için. 
‘Dinliyorum’dedi güçlü hitabına destek olan bas sesiyle.  Oturması için boşalan sandalyelerden birini gösterse de ayakta kalmayı tercih etti.
‘Ordunu  geri çek.  Seninle geri geleceğim’ dedi kararlılığını yansıttığı sesiyle.
‘Neden yapayım, dedi soru vurgusu içermeyen cümlesiyle ona doğru ilerlediği esnada. ‘On bin eri destekleyen onlarca tank ve savaş uçağı ile bu hazırlığı yapmak ne kadar zordu tahmin edersin sanırım’diye ekledi, önünde biten adımları üzerine eğilen gövdesi ile sonlanmıştı cümleleri. Elleri kendinden emin tavrını desteklercesine  üniformanın pantolon ceplerindeydi. Duruşunu  bozmadı nefesini yüzünün her zerresinde hissetse de.
‘Benimle oyun mu oynuyorsun, kral kor? Ah ya da dur dedi sağ elini alnına bastırdı yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdiği sırada Sahra. ‘Sen de o kabiliyet yok.  Bu senin karakterin. Sahip olmak istediklerini en zayıf olduklarıyla parçalayıp zincire vurmak sadece senin gibi karaktersiz adamların yapacağı hamleler, değil mi? Hatamı mazur gör lütfen.  Bir an unutmuştum da’.
‘Sözlerine dikkat et, küçük kız çocuğu’dedi tıslayarak.  Yüzünde birkaç kas seğirirken anlık öfkesi hasebiyle gözleri kırmızıya dönmüştü, ‘İntikam için altıma yattığın günleri ne çabuk unuttun’dediğinde sakinleşen mimiklerine kibri de katıldı.
‘En azından onurlu bir amacım vardı, kral kor ancak görülüyor ki peşimde bir ülkeyi yok edecek kadar gözü kararmışlıkla hareket etmekle, sözlerinle çelişiyorsun’.
‘Sana söylemiştim dedi ifadesi anlık bir çaresizlikle sarsılırken yüzünü yüzüne tamamen yaklaştırdı, ‘Sözlerinin nezdimde  yemin olacağını. Dikkat etmeliydin ruhuna ve bedeninle bana ait kalacağını söylerken.   Benden kaçamaz ya da yeminini unutturamazsın. Ya benimsin ya da olana dek dünya’yı alt üst edeceğim’.
‘O halde geri çek ordunu, kral kor. Seninle döneceğim’.
‘Bu kez de gitmeyeceğinden emin olduğumda ordumu  çekerim. Henüz karar vermedim. İkna et’ derken sağ eli çenesini bulmuştu. Sıcak dudakları dudaklarına temas ediyordu ancak anlık dokunuşlardı bunlar.  Gözleri hala aradığını bulmak umuduyla gözlerindeydi.
‘Söz veriyorum işte’dedi zoraki kurduğu cümleleriyle.  Sesi kesik ve arzulu çıkmıştı aksini yapmayı istediği düşüncesine rağmen. 
‘Sözlerin yeterli değil, Sahra. Bana bir akit vereceksin. Kan akti.  Böylece sana inanacağım ve binlerce insanın hayatına karşılık bir kişinin hayatı yeterli olacak durmam için’.
‘Ne, ne diyorsun sen? Anlamıyorum seni’.
‘Anlatayım öyleyse’dedi birkaç adımda ondan uzaklaştı beden dili güçlü iradesine destek verirken sözleri çadırın içini arşınlayarak kulaklarını doldurdu, ‘Çok sevgili nişanlının kanını akıtacaksın.  Daha açık Konuşayım.  Onu öldürmeni istiyorum’. Beyninin içinde yinelenen cümleler tekrar tekrar kafatasına güçlü bir baskı uygulayan ağrı ile artarken düşmemek için sağ yanında ki masaya bastırdı elini. Derin soluklar ciğerini içgüdüsel olarak dolduruyordu.
‘Bö-böyle birşeyi na-nasıl istersin’dedi kekeleyerek. Kesik solukları hızlandı, ‘Bunu yapamam’diye bağırmasıyla başı döndü. Dizlerinin üzerine yığıldığında ıslanan gözlerinden akan yaşlar toprak zemine damlıyordu. Ellerini destek almak için zemine bastırdı.
‘Başka şansın yok, küçük kız çocuğu’dediğinde sesiyle beraber bedeni de yaklaşmıştı ona. Kollarını kavrayan parmaklar onu kendine çekip sarılmasıyla bel boşluğuna kaydı, ‘Seni bir başka erkeğe bırakmayacak kadar önemsiyorum, küçük kız çocuğu. Hayallerini süslediğin tek erkek yalnızca ben olabilirim. Bir başkasına tahammülüm yok’.
‘Hayır’diye bağırdı kollarından güçlükle kurtulduğu esnada, ‘Öldür beni.  Ne benim yüzümden masum insanların canından olmasına sebep ol.  Ne de sevdiğim adamın canını almamı bekle benden.  Beni öldür, kral kor. Çünkü istediğini yapmayacağım’. Hakimiyetini güç bela sağladığı dizlerinin üzerine kalktı. Sağ ayağını öne atıp masadan da destek alarak doğruldu. Dengesiz adımlarıyla yalpalayarak çadırı terketmeden önce son kez göz göze geldi Kor’un ruhsuz bakışlarıyla.
‘Bu aşırı özgüvenin aramızdaki bağ yüzünden kaynaklanıyorsa bir kez daha düşünsen iyi olacak,kral kor. Nitekim bugün burada sarf ettiğin tüm sözleri yarın gün doğarken başlayacak olan savaşla sana yutturacağım. Kimsenin kılına dahi dokunamayacaksın’. Çadırdan ayrılmadan önce kurduğu son cümlelerin yerini bulmuş olmasının huzuru ile motoruna yöneldi. Aklında bugün bu alanda gördüğü her detay için ayrı bir savunma ve saldırı planları kurarken motoru çalıştırdı ve gaza kökledi.

Kor: Kızıl kralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin