"Heemin, yer değiştime fikrine ne kadar açıksın?"diye soran Jungkook'un boyunun üzerimize düşürdüğü gölge içimi titretmişti.
Heemin'in yüzü bana dönüktü ve dudaklarını oynayarak, jungkook? diye sordu. Kafa sallayıp onu onayladığımda sakince oturduğu sırada ona doğru döndü ye yüzünü görebilmek için kafasını kaldırdı. "Pandoranın kutusu kadar."dedi.
Tek omzuna attığı çantasının sapını kavrayarak Heemin'e doğru eğildi, "Yani seni açarsam bana Bojae hakkında sırları fısıldar mısın?"diye sordu.
Pekala, Jungkook'un sessiz sakin ve keşfedilmemiş günleri geride kalmıştı. O artık kızlarla iletişim konusunda kesinlikle uzmanlığını kabul ettirmiş, sosyal çevresinde olmak isteyen insanların listesi uzun birine dönüşmüştü.
Yine de benim gözümde pusu katliamı oynarken yumurta bulduğunda tüm ilgisini ve aşkını oyuna yönlendiren o çocuktu, zaten hala oyun oynuyordu. Biliyordum. Sadece artık oynadığı tek oyun pusu katliamı gibi basit bir bilgisayar oyunu değildi.
Sosyal hayatın oyununu da keşfetmişti.
Sınıftakiler Jungkook'un içine kapanık halinin dışa dönüklüğüne şahit olmaya başlayalı biraz zaman geçmişti. İnsanlarla yeniden iletişim kurmaya karar veren Jungkook'un bu haraketleri artık kimse için şaşırtıcı değildi. Ama benim için fazlasıyla öyleydi.
Tek yaptığım Jungkook'u izlemekti çünkü Jungkook Liseye başladığından beri aynı sırada oturuyordu. Şimdi de bu sırayı benimkinin yanındaki sırayla değiştirmek istiyordu. Aman ne harika.
"Haydi bir dene bakalım."diye meydan okudu Heemin. "Sırlarla dolu bir kutu yerine açıldığında sana yumruk atacak bir boks eldiveni de olabilirim Jungkook."dedi.
Öğle yemeğinde bana edepsiz hayaller kurduran kızın şimdiki davranışlarına anlam veremiyordum. Yine de bu gibi durumların profesörü Heemin'in mutlaka bir fikrinin olduğuna güveniyordum.
Jungkook çantasını tutmadığı elini sıraya dayayarak ağırlığını masaya verdi. "Kendin mi kalkarsın yoksa zihninine kalkma fikrini ben mi yerleştireyim?"diye tehditkar bir tonla sorusunu Heemin'e yöneltti.
Heemin söylendi ama bu daha çok pes edişine bir kılıf uydurmak gibiydi, usulca toparlamaya başladığında kolunu tutup, "Ne yapıyorsun?"diye sordum.
"Bu kadar direnç yeter."diye fısıldadı, "Sıra sende, onu kap, fighting!"
Çantasını çoktan sırtlayan Heemin'e durmasını söylemek için ağzımı açsamda arkadaki Hwasa'nın yanına çoktan ilerlemişti, bakışlarımız buluştuğunda bana göz kırptı, dudaklarını oynatarak seni istiyor dedi.
İç geçirerek önüme döndüm, "Heemin'den ne istiyorsun?"diye sordum.
Kitaplarını ve defterlerini masaya düzenli bir şekilde dizerken yine uzunca bir süre konuşmadı. Bunu alışkanlık haline getirecekse gerçekten işim var demekti.
"Heemin'den hiç birşey istemiyorum."dediğinde vücudunu bana çevirdi, "Ama aynı şey senin için geçerli değil."
Ona yandan bir bakış yolladım ama cevap vermedim. Sorular sormam gerekiyordu, bir sürü soru, ama bunu yerine susmayı tercih ettim.
Dirseğini arkadaki sıraya koyup yumruk yaptığı eline dayadığı kafasıyla beni izlemeye başladı, "Saçların boya mı? Yoksa böyle bir renk gerçekten var mı?"diye sordu.
Ona aptal mısın? bakışlarımı yolladım. "Siyah doğanın her yerinde olan bir renk."diye onu cevapladım.
Bir tutamı alıp parmağına doladığında ürperdim. "Saçların siyah değil."dedi. "Lacivert."
Histerik ama hafif bir gülüş attım, "Hadi ordan."dedim.
Onun ise suratında tuhaf bir sırıtış vardı. "İstersen kendin bak."dediğinde çoktan saçlarımı ışığa tutmuştum.
Pekala, uzaktan bakan hala saçlarımı siyah sanabilirdi ama üzerinden ışık geçtiğinde saçlarım gerçekten renk değiştirmiş gibi görünüyordu.
İrkilerek Jungkook'a döndüm ve tuttuğu saç tutamını çekmek zorunda kalacağı kadar sandalyemi ayaklarımla geri sürükledim, "Bunu nasıl yaptın?"dedim.
Dudaklarının kıvrımı bu işte parmağının olduğunu neredeyse söylüyordu ama bunun yerine, "Bojae, son günlerde iyi uyumuyor musun?"diye sordu.
"Benden uzak dur."diyerek saçımı elinden çektim.
"Bu biraz zor."diyerek oturuşunu dikleştirdi. "Okuldan sonra sen, ben ve kütüphane."dedi. "Bu bir randevu. Beni ekemezsin."
"Neden benimle geçecek bir cebir serüvenine bu kadar meraklısın, ders çalışmaktan nefret ettiğini sanıyordum."dedim.
O ise kaşlarını kaldırarak, "Cebir mi? Ortaokul seviyesinde matemetik eğitmenliği yapacağımı bilmiyordum."diyerek cümlemin sadece tek kısmıyla ilgilendi.
"Başka bir amacın varmış gibi hissediyorum."diyerek onu görmezden geldim.
Kişisel alanımı işgal edecek kadar bana yaklaştığında yutkundum, "Belki de."dedi. Sesi tenimi karıncalandırıyordu.
"Tamam."ondan uzaklaştım, "Böbreklerimden tekini alabilirsin."
Gülerek kafasını eğdi. Yeniden göz teması kurduğumuzda dudaklarının kıvrımı göz kenarlarını karıştırmıştı. "Ben daha çok kalbinle ilgileniyorum."dedi.
-
Yazmaya doyamıyorum çünkü çoooook ama çoook fikrim ve planım var
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfiction- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...