jungkook:
Elleri avuçlarımın içindeydi. Kalbi atıyordu. Nefes alıyordu. Göğüsü inip kalkıyordu. Kapalı göz kapaklarındaki kirpikleri oynuyordu.
Ama ellerindeki o sıcaklığı hissetmiyordum. Bedeni yaşıyordu yine de o içeride değildi. Avucumda tuttuğum ellerinden, parmaklarımın arasında doladığım parmaklarından bunu anlıyordum.
Böyle devam etmek çok zordu. Günler geçiyordu. Onunla sadece bir kez konuşabilmiştim, üstelik konuşmamızın üzerinden koskoca üç gün de geçmişti. Onun içinse bir gün bile olmadığını tahmin ediyordum. Haksızlıktı bu. Daha çok özleyen taraf bendim.
Yemeğimi onun bedenin yanında yiyordum, onun yanında uyuyordum, onsuz bir an bile geçirmek istemiyordum.
Ama daha fena olan şeyler de vardı. Jimin hyung gibi.
En azından Bojae'nin nerede olduğunu biliyordum. Döneceğine inanıyordum. Ama Jimin hyung'un durumu bambaşkaydı. Bedeni gayet sağlıklıydı. Yemek yedirip su içirebiliyorduk bile. Ama ruhu olarak adlandırdığımız yazılımı için aynı şeyi söylemek imkansızdı.
O kadar hasarlıydı ki Namjoon hyung'un günlerce uğraşı bile sonuçlanmıyordu artık. Ümitsizleşmek istemiyordum, zaten bu kendimi hazırlayabileceğim bir şey de değildi. Yine de durum iç açıyordu. Günler geçtikçe daha da karamsarlaşıyordum.
Seokjin hyung Bojae ile birlikte olduğu için mutludum ama burada onsuz işler çok da iyi değildi. Hoseok ve Namjoon hyung neredeyse tüm gün Jimin hyung ile ilglenirken ben Bojae nöbeti tutuyordum. Gece de onlar dönüşümlü uyuyup nöbet tutarken ben Jimin hyung ile ilgileniyordum. Ama pek bir şey başarabildiğim söylenemezdi. En iyi yazılım ünvanım buraya kadardı demekki. Kendimi vasıfsızın geki gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.
Sağımda Jimin hyung uzanırlen solumda Bojae vardı. İkisini aynı odaya koymuştuk ki kontrolü daha kolay sağlayabilelim.
Ne yazık ki bu evrende fiziksel şeyleri kontrol altında, göz önünde tutmak yetmiyordu.
Hoseok hyung odanın kapısında elinde dumanı tüten bir kaseyle belirdi. "Hiç bir şey yemedin Jungkook." dedi. "Namjoon'da öyle. İkinize çorba yaptım."
Uzanıp getirdiği tepsiyi aldım, "Teşekekkür ederim hyung."dedim, daha sonra aslında dinleniyor olması gerekirken burada olan Hoseok'a "Neden uyumuyorsun?" diye sordum.
Omuz silkti, "Beden sağlığım için iki saatlik uyku bile yetiyor. Zaten istesem de fazlasını uyuyamıyorum." dedi. "Aklım gerçeğe gidenlerde kalıyor, tüm umudum da."
Yanımdaki koltuğa otururken iç çekti.
"Yapma hyung, seni böyle görmeye alışamadım." dedim. "Sen bike ümitsizsen biz cidden bittik demektir."
Güldü, "Bu oyun zımbırtısı tüm enerjimi emdi." dedi. "Oyun dediğin eğlenceli olur. Oyun bu. Seni mutlu etmeli. Neden böyle sorun dolu ki?" diye söylendi.
Kafamı geriye doğru atıp ofladım, "Sonsuz dek son oyunda kalmak istiyorum."dedim."Keşke endişelendiğim tek şey kendim olsaydı."
Hoseok hyung kafasıyla Bojae'yi işsaret etti, "Yeniden konuştunuz mu?" diye sordu.
Kafa sallayarak onu reddettim. "Hayır. Henüz konuşmamızın üzerinden bir gün bile geçmemiştir." diye tahmin yürüttüm.
Hoseok hyung elleriyle gözlerini ovdu, "Of be, bok gibi durum." dedi. "Oyun kelimesi bile kabus gibi geliyor artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfiction- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...