Benimle gerçeğe gelebilirsin.
Taehyung'un bana yolladığı talep buydu.
Bunun nasıl mümkün olacağını ona sormak istedim ama ben nasıl talep yollayayacağımı bilmiyordum.
Buna gerek kalmadan o benim yerime cevapladı, nasıl olduğunu biliyorum. Seni almak için oraya geleceğim.
Açıkçası Taehyung bu yeni haberiyle Jungkook'un resmi olarak Bo Rina'yı yok eden kişi oluşunun yaşattığı şoku yaşamama bile izin vermemişti.
Jungkook'u suçlamak istiyordum ama bunu nasıl yapabilirdim ki? O hayatımı defalarca korumuş, beni sayısız kere gözetlemişti. Benim yerime yaşamıştı. Bu yaptıklarını silip onu yok sayamazdım.
Ayrıca onu affeden tarafım Martha olduğunu sandığımız babam tarafından yönetildiğini sıkça hatırlatıyordu bana. Bo Rina'yı silmek beni korumak gibi edindiği bir görevdi, üstelik kendi istekleri ve hisleri olduğunu keşfedememişti bile.
Kolları beni salıvermeden önce kafasını boynumda bir kez daha hareket ettirdikten sonra benden ayrıldı, "Bunu Namjoon hyung ile konuşmaya hazır mısın?" diye sordu. Yatakta biraz hareket ederek bana yer açtı. Hareketleri artık sanki bir cam taşır gibi nazik ve tedirgin olmuştu. Beni kaybetmekten bu denli korkuyor olması bile beni ona aşık etme konusunda çok işe yatıyordu gerçekten.
"Sence kendine gelmiş midir?" diye sordum. Dün geceyi Hoseok ile Namjoon'u bıraktığımız odada nöbetleşe geçirmiştik. Biraz daha kendilerine gelmiş olsalar da kodları fena hasar görmüştü. Jungkook ve Seokjin deli gibi uğraşarak neredeyse eski hale getirdikleri kodların yeniden zarar görmeye açık olduğunu söyleyip biraz zamana ihtiyaçları olduğunu belirtmişti.
"Eğer gözden kaçan bir şey yoksa Hoseok ve Namjoon hyung'un uyanmış olması gerekir." dedi.
Yüzündeki ifadenin hüznü benim de içime işledi. Jimin henüz uyanamamıştı çünkü.
Jimin aralarında en çok hasarı alan yazılımdı. Kodları gibi sanal bedeni de zarar görmüştü. Seokjin onunla özel olarak ilgilense de çok yavaş ilerliyordu iyileşme süreci.
"Jimin hyung iyi olacak." dedi Jungkook ne düşündüğümü okur gibi. "Sadece gerçekten onunla uğraşmışlar. Onu gerçekten yaralamışlar."
Bu söylediklerini duymak beni korkutuyordu. Sanki her şeyin beynimdeki izlerini silebilecekmiş gibi kollarının arasına yeniden sokularak sanal ya da gerçek alemlerdeki en güvenli yere dalıverdim.
Sanki ellerinde bir hançerle beni beklese ve sırtımdan beni delik deşik etse bile gıkım çıkmazdı. Ölümün bile onun elinden olanını isteyecek kadar aşık olmuştım bile. Korkutucu ve saplantılı bu ruh halim yaşananların bana kattığı psikolojik bozukluktu belki de.
Kollarının aradında gizlenmek, kalbinde olduğumu hissetmek gibiydi. Kalbinin içinde olduğumu bilmenin verdiği güzel hissi fiziksel olarak yaşatan tek şeydi.
"Korkuyorum." dedim açıkça. "Jimin'e olandan. Sizin başınıza da geleceğinden korkuyorum."
"Bojae." dedi Jungkook. "Ben ölmeyi hak ediyorum. Bo Rinaya yaptıklarım için ben.." dese de devamını getiremedi.
Parmaklarımla onu susturdum, "Jungkook." dedim. "Seni seviyorum demenin bile yetmediği hisler vardır. Sana olan güvenimi nasıl açıklarım bilmiyorum. Seni suçlamıyorum."
Gözlerini kilitlediği gözlerim aslonda her şeyi anlatıyordu. Sıcak havanın tenimi yakması gibi kalbimi yakıyordu. Sanki bir çiçek bahçesinde gibi hissetmeme sebep oluyordu. Dünyanın en güzel limanına park etmiş bir sandal gibi hissetmeme sebep oluyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/173653224-288-k76812.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfic- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...