Gözlerimi Jungkook'un sanal dünyasında açtığımda sanal ve yapay gelen o bir soluk nefes ciğerlerime doldu.
Demek oyuncular da hayatıma dahil olduklarında böyle hissediyorlardı.
Jungkook, "Kırmızı sana çok yakışıyor." dediğinde sesi ardımdan geliyordu, bir adım yaklaşıp kolunu belime doladı.
Her şeyin bir oyun olduğunu öğrendiğim o son girişten beri buraya dönmemiştik ama ben son bıraktığımızın aksine yeniden o kırmızı elbiseyi giyiyordum.
Kafamı bana sarılan bedene yasladım,"Şimdi ne yapıyoruz?"diye sordum.
Kollarımdan tutarak beni kendine çevirdi,"Hiç. Bir. Şey."diye heceledi yavaşça."Seninle hiçbir şey yapmamak istiyorum Bojae."dedi.
Kafam karışmıştı, "Hiçbir şey yapmamak için mi son oyuna girdik?"diye sordum."Çok yanlış zamanlama. "
Olımsuz anlamda kafa salladı, "Hayır." dedi. "Babanın yerini de bulacağız ama burada zaman dışarıdakinden biraz farklı ilerlediği için vaktim vatken seninle olmak istiyorum."
Savunmasızca indirdiğim omuzlarım ona karşı tutumumla aynıydı; çaresiz, teslim olmuş, tam da onun etkisi altında.
"Ben.. Bu stres altında.. Ne yapabilirim bilmiyorum."dedim dürüstçe. Beynim gerçekten içeriden sıkılıyor gibi hissettiriyordu.
Jungkook gülümsedi, gülümsemesinin arkasında hep buğulu bir hava vardı sanki.
Yine de tebessümü bile bu kadar güzelken gülümsemesi kalbimi eritecek cinsteydi.
"Yapma." diye fısıldadı yüzüne oldukça yakın olan yüzüme, "Hiçbir şey yapma Bojae."
Daha sonra eğilip dudaklarımı hafiçe öptü, "Bırak her şeyi ben yapayım."
Bakışlarımı kaçırdım. Şu an doğru zaman değildi, doğru yer bile değildi. Neden böyle yapıyordu anlam veremiyorum. Ama çok güzel hissettirdiği kesindi.
Derin bir nefes verdim. Tek başıma karar verebilecek konumda değildim. Kodları değiştirmeyi bırakın onlara ulaşmayı bile beceremiyordum. Jungkook'suz bir hiçtim.
O da bir nefes verdi, "Babanın yerini tespit edeceğiz." diyerek açıkladı. "Ama öncesinde, biraz kafamı boşaltmak, dağıtmak, yapmam gereken neyse onu yapmak istiyorum."
Kafa salladım, "Pekala."dedim."Başlangıç olarak bu sokak arasından çıkalım mı?"
Ona ayak uydurduğumu gördüğünde yüzünde oluşan kocaman gülüş çok güzeldi. Bunu her gülümsediğinde düşünüyordum çünkü tüm dünyanın o gülümseme içine sakladığına inanıyordum. Her zaman böyle gülsün istiyordum.
"Çıkalım." dedi elini tutmam için uzatarak.
Adım attığımız anda değişen mekan gözlerimi kamaştırırken Jungkook'un burada hükümdar oluşunu ne kadar sevdiğimi fark ettim. Ne isterse yapabiliyordu, tüm dünyayı yönetiyordu sanki.
Dalgalar çıplak ayağıma değdiğinde yaşadığım şaşkınlıkla ona doğru atılırken gülümsedi, "Sadece su Boi." dedi. "Korkacağın bir şey değil."
Koluna doladığım ellerimin bağlarını çözerek, "Haber verseydin korkacak değildim." dedim.
Tek kaşını kaldırarak meydan okudu, "Yüzme konusında iyi olduğunu mu iddiaa ediyorsun?" dedi.
"Bu kodlarımda var." diyerek ona karşılık verdim.
İşte o anda, bulunduğumuz yeri, durumu, konumu unuttum. Normal bir çift gibi hissettim. Öğleden sonra liseyi asmış iki genç gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfic- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...