Bu ne biçim bir oyundu?
Bir sokak arasındaydık, bu sokak arası çok tanıdıktı.
Pusu Katliamı.
Blake Mic'i aradığımız barın arka girişinin olduğu ara sokaktaydık.
Sanal gerçeklik mi yaşıyorduk yoksa gerçekten ışınlanmış mıydık bilmiyorum ama ellerim, ayaklarım, tüm bedenim oyundaydı.
Oyunun içindeydim.
Bir açılış sahnesi gibi ellerime baktım, dokundum, gerçekten buradayım.
Arkamdan Jungkook'un sesini duyduğumda irkildim, "Dünyama hoşgeldin."dedi. Onun varlığını bir an için unutmuşum.
Söylediği cümleyi düşündüğümde kastettiği şey çok açıktı.
Sokak arası bir caddeye bakıyordu ama caddeden geçen bir tane araba dahi olmamıştı, bir klübün arka girişindeydik ama içeriden çıt dahi çıkmıyordu, insana ait hiç bir ses yoktu.
Burada bizden başka insan olmadığını, o zaman anladım.
Ona doğru döndüğümde değişen tek şeyin giysileri olduğunu gördüm, okul formasının yerine siyah deri bir ceket, beyaz salaş bir tişört ve koyu renk kotuyla uyumlu botları vardı. Kesinlikle sokak modasına uygundu.
Benimse, keten toprak rengi bir pantolonum ve iğrenç yeşil bir bluzum vardı. Ayaklarında ayakkabı bile yoktu!
Giysi giydirme oyunlarında, kızların baştan yaratılmadan önceki hali gibiydim resmen.
Jungkook kotunun cebine soktuğu elleriyle yarım bir sırıtış gönderdi. Bu rahat tavırlarının flörtöz yanını keşfetmek istiyordum.
"Senin dünyan mı?"diye sordum. "Bunu da açıklayacak mısın?"
Gülümsemesi genişledi, "Evet, ama önce bir şeyler yemek ister misin?"diye sordu.
"Burada bir şeyler yemek, dışarıdaki bedenimi etkileyecek mi?"diye sordum.
"Oraya dışarı demiyoruz, gerçek diyoruz."dedi. "Ama evet, burada istediğini ye, orada sadece vücudunun ihtiyacı olan besinleri tüketmiş olacaksın. Serum gibi düşün. Bu yüzden elini hayat silindirine soktun zaten."
Kaşlarımı çattım, "Hayat neyi?"diye sordum.
Derin bir nefes verdi, "Hayat silindiri, açıklayacağım şeylerden biri ama haydi, önce bir şeyler atıştıralım, olur mu?"dedikten sonra belimden tutarak ilerlememi sağladı.
Caddeye çıktığımızda, burada hiç insan olmadığına emin oldum.
Dükkanlar vardı, sokaklardaki seyyar dükkanlar bile hırsızlar için terk edilmiş gibiydi.
Yanında ilerlediğim Jungkook'a "Kendime yeni giysi alabilir miyim?"diye sordum. "Üzerimdekileri sevmedim."
Bana inanmayan bakışlar attı, "Vay canına ciddi misin?"diye sordu. "Şu anda sadece cevaplarını aradığın sorularla falan ilgilenmen gerekmez mi? Her anınızda dış görünümünüzü düşünmeden edemiyorsunuz değil mi?"dedi.
Kollarımı göğüsümde birleştirdim. "Amma şey söyledin."dedim. "Hayır demen de yeterdi."
Güldü, ardından yolda yürümeye devam ederken giysilerim değişti.
Tam anlamıyla bir winx perisi gibi dönüşüm geçirdim resmen.
Bir şok dalgası beynime yayılırken sarsılarak olduğum yerde durdum.
Toprak rengi pantolon, yeşil bluz gitmişti, Jungkook'un giysilerinin kendi bedenime göre olanları üzerimde belirivermişti.
Korkak bakışlarımı ona çevrildiğimde tepkilerimi incelediğini gördüm. O yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfiction- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...