Bozuk bir klor tadı alıyordum.
Dudaklarımı yaladım, çöl toprağı kadar kuruydu.
Derin ama kesik bir nefes aldığımda, ciğerlerime giden yol yandı.
Gözlerime vuran ışık rahatsız ediciydi.
Bu yüzden gözlerimi açtım.
Odamdaydım, yani.. Jungkook'un beni getirdiği o lüks evin odasındaydım diyelim.
Cam duvarın sergilediği manzaraya açtığımda gözlerim manzaranın görüntüsüyle yumuşadı, gün batımı çok güzel görünüyordu gerçekten.
Esneyerek uyanmaya çalıştım. Yatakta sola döndüğümde, onu gördüm.
Yumruk yaptığı eline yasladığı başını, yatak başlığına dayalı bir şekilde üzerime bakan yüzünü görebileceğim bir şekilde uyuyakalmıştı. Sanki uyumadan önce beni izliyormuş gibi görünüyordu.
Kirpikleri ahenkle hareket ederken uyuyan masum yüzünün güzelliği karşısında hayran kaldım.
Beyaz tenine vuran gün batımı ışıkları onu muhteşem bir şekilde aydınlatırken bir sanat eseri gibi görünüyordu. Masum gözüküyordu. Onu gören tehlikenin kendisi olduğuna inanmazdı.
Bu masum yüzün ardından çoktan oyunu kazanmış ve bunu elinin tersiyle iten sert ve güçlü bir virüs olduğunu düşününce irkildim.
Ona ben izin vermiştim, değil mi? Ona ellerimle hayatımın kapıları açtığımı söylemişti. Bunu daha kimler için böyle habersizce yapacaktım acaba?
Üstelik, bu ona karşı kıpırdayan hislerimin sonucuydu, ama onun ilgisi söylediğinin aksine Sooyoung dışında birinde değilmiş gibi görünüyordu.
Midem bu hisle kasıldı.
Yüzüne bakmaya devam ettim.
Acaba virüs olmak nasıldı, ne hissetiriyordu? Nasıl birinin hafızasına giriyordu, nasıl kodlama yapıyordu? Beni nasıl kendine böyle çekiyordu?
Son soruyla irkildim.
Siyah saçları kabarmış, yüzünün yanından aşağı iniyordu.
Neden?
Neden bu şekilde yaşıyorduk? Onun LOL oyuncusu bir üniversite hazırlık öğrencisi olduğu ve benim de başına buyruk o serseri kız olup onu yoldan çıkarttığım bir senaryo kesinlikle daha masumdu.
Sooyoung ile ilişkisi neydi bilmiyorum ama öylesine kırılmıştım ki kalbimin parçalara bölündüğünü hissetmiştim.
Birden o cızırtı sesini yeniden duydum, kendimi makyaj masasının üzerinde görüyordum.
Bir kol belime dolanmış, diğer el yüzümü okşarken onun gözleri benimkilerle buluştu.
Jungkook'un konuşmadan bana aşkla baktığını hayal eden zihnime durmasını emrettim ama beni dinlemedi.
"Gerçek misin yoksa bu bilinç altımın bir ürünü mü?"diye sordu.
Sesi sanki bal gibiydi.
"Gerçek."diye fısıldadım.
"Buraya nasıl girdin?"dedi. "Rüyamdasın."
Bacaklarımı salladım, "Bilmiyordum."
Belimdeki eli sürtünederek sırtıma yükseldi, ürperdim.
"Uyandığımda bunun bir rüya olduğunu düşüneceğim."dedi. "Buraya girebileceğini bilmeden, sadece bir rüya."
Kafa salladım, "Bu ne anlama geliyor ki?"diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
Fanfic- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...