İç çekerek buğulu gözlerimi ona doğrulttum, acı çekiyor olmam onun da canını acıtıyor gibiydi.
Daha önce hiç kimsesinin duyguları böylesine saf, böylesine samimi gelmemişti, ona inanmam için ortada hiç bir sebep yoktu. O bir virüstü. Beni zehirleyecek olan şeyin ta kendisiydi ama yine de bu yapay zekam, dijital bedenim, sadece kodlarla dolu düşüncelerim dahi ona güveniyordu.
"An-annem."dedim. "Annem de mi beni yok etmek istiyor?"
Alkol bağımlısı olma senaryosu, aslında bir yalan mıydı? Ama beni yok etmek istiyorsa sürekli bana yakın olması gerekmez miydi? O bu şekilde sadece kendini benden uzaklaştırıyordu.
Derin bir nefes verdi, "Annen seni yok etmek istemiyor Bojae, kimse istemiyor. Sen olmak istiyorlar. Oyunda bir kararkter olmak."dedi. "Sadece bu, senin silinmen anlamına geliyor."
Bunu kaldıramıyordum, zihnim gibi bedenim de zonkluyordu.
Düşüncelerimi okuyan Jungkook, "Annen içki bahanesiyle senden uzak durmuyor, bu babanın annen hayatına girmesin diye koyduğu bir engel."diye açıkladı, "Oyunun senaryosunda, annenin içki bağımlısı ve çocuğu ile ilgilenmeyen umursamaz biri olduğunu yazdı, insanları senden ancak bu şekilde, senaryoyu değiştirerek koruyor."
İyi hissetmiyordum, Jungkook'un dünyasında fazla zaman geçirmenin etkisine bir de sarsıcı gerçekler eklendiğinde başımın döndüğünü hissettim.
"Çı-"diyerek bir sandalyeden destek alarak doğruldum, "Çıkalım buradan."
Jungkook dengemi sağlamam için bana destek oldu, "Çıktığında doğruca babanın evine git Bojae."dedi. "Yarın okula gelme. Annenin evindeki eşyalarını toparlayıp buraya dön, artık gerçekleri biliyorsun. Bunu anlamamalarını sağla, yoksa seni silme çabaları hızlanır ve plan yapmak için zaten az olan vaktimiz daha da azalır."
Sadece kafa sallayarak onu onaylayacak enerjim vardı.
"Buradan çıkınca, düşüncelerini okuyamayacağım, bazı şeylere müdahale edebiliyorum ama orası benim dünyam değil. Bu yüzden seni yanımdan ayırmak istemiyorum."dedi.
Bakışlarımız buluştuğunda, herhangi bir şekilde, doğru olanın o olduğunu biliyordum.
Bana buruk bir gülümseme verdi.
Benim için sanal ama aslında bir paskalya yumurtası olan Son Oyundan çıktığımızda ciğerlerim ani bir refleksle hava doldu.
Fiziksel olarak hissettiğim bitkinlik kaybolmuştu ama içimdeki o his, çok taze bi yara gibi zonkluyordu.
"Babamla konuşmak istiyorum."dedim.
Kısaca, "Riskli."dedi. Daha sonra kendi koltuğundan kalkarak benim de kalkmama yardımcı oldu, "Zihin akışına kimler erişebiliyor bilmiyorum. Ne düşündüğüne dikkat et."dedi.
Kafa salladım. Ama dediğini yapmak pek de kolay değildi. Ellerini kollarımın üzerinden çekmeden yüzüme bakmaya devam etti.
"Bunu neden yapıyorsun?"diye sordum. "Benim yerime geçebilir, oyunun ana karakteri olabilirsin."
Bakışları yumuşak ve derindi, koyu kahve gözlerinin içindeki büyük göz bebekleri titredi, "Çoktan reddettim."
Kaşlarımı çattım, "Ne yaptım dedin?"diye sordum. "Neyi reddettin?"
Gülümsemesi yüzünde belirdiğinde düşüncelerimin okunmamasının rahatlığıyla ne kadar muhteşem göründüğünü düşündüm. Bir virüs için fazla güzeldi.
Parmağıyla göğüsümü işaret etti, "Beni hayatına aldın."dedi. "Bana güvenmen ya da beni sempatik bulman, hangi pozitif fikirden dolayı beni hayatına davet ettin bilmiyorum ama reddettim."dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
End Game ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
أدب الهواة- fantastik kurgudur. - a jk day gift. Bojae, sıradan biriydi. Okula gidiyordu, lise birden beri platonikti, matematikten nefret ediyordu, okuldan sonra kız arkadaşlarıyla cilt bakımına bile gidiyordu.. Matematik öğremeni Bayan Oh'a 'Yürüyen Raptiye...