Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.Özdemir Asaf
***
Aradan geçen günler, haftaları haftalar ise ayları kovalamıştı. Takvim yaprakları kurumuş soğut yaprakları gibi kuruyup dökülmeye başlamıştı, bir yaz sessizce gelip gitmişti, son bahar sessizce gelmişti ama sesli bir şekilde gidecek gibiydi yüreklere dokunmaya niyet vardı. İki deli aşık gözlere, iki nefret dolu yürek kalmıştı koca konakta eskisi gibi ses çıkmaz olmuştu bebeklerin ağlama sesi dışında. Genç kadın eskisinden daha güçlü olmuştu giden saçları geri dönmeye başlamıştı. Hanzade soyundan konuştuğu bir Hatun hanım bir de Dilan vardı, evin diğer erkek fertlerini göremiyordu bir kişi hariç Rüzgâr görsede onunla konuşmuyordu aynı konakta iki yabancı gibilerdi. Genç adam aşkları için çok savaş versede karşısındaki kadın heykelden daha heykeldi. Rüzgâr sevdiği kadını görürken Sahra ise bir zamanlar canından çok sevdiği kocasını görmüyordu, var olan bir insan için belkide en acı şeydi yokmuş gibi davranmak. Bu duruma alışmaya başlamıştı Fırat yokmuş gibi davranmaya sessiz olmaya savaş vermemeye, evlatlarını görmeye girdiğinde ancak sevdiği kadını görebiliyordu. Aylar olmuştu güzel yüzünü görmeyeli, tekrar haram kılmıştı yüzünü, gül kokulu saçını, karanfil kokulu dudaklarını, gök yüzünden daha mavi gözlerini.
Geçen zamanda minicik olan bebekler kilo almaya başlamıştı, dahada tatlı olmuşlardı. Sahra üç bebeğe süttü yetmeyecek diye korkarken yettirmişti üstelik kilo bile aldırtmıştı. Bebekler ne iyi gelecekse sütü nasıl artacaksa yemişti ve yapmıştı. Sahra peçesini, çıkarıp yatağın üzerine bırakmıştı geçen zamanda saçı uzamıştı artık peçesini rahatça saçına takabiliyordu. Şalı artık takmıyordu, istemsizce eli dudaklarına kaymıştı bir zamanlar sevdiği adamın dudaklarıyla kapanan bu dudaklar adı gibi çöl olmuştu. Kuraktı gidilmeyen topraklardı ve gidilmeyecek topraklardı. Banyoya doğru yol almıştı ılık bir duş iyi gelecekti bu hatıraları yok edip tekrar onu düşlemeyen Sahra olarak çıkacaktı ama kaderin artık rızası yoktu bu aşıkların ayrı kalmasında. Bebekleri tekrar kontrol edip diyafonu yanına alıp banyoya gitmişti, suyu açmasıyla kendini suyun altına bırakmıştı ılık su onu düşlerden kurtarmak yerine düşlerin tam ortasında bırakmıştı. İlk beraber duşa girdikleri zamana dönmüştü peçesini çekinerek açışını, dudaklarını birbirlerine kapanışına. Yaşadıkları aşkın alevini, birbirlerine dokunduklarında yaşadığı tüm duygu karmaşalarına dalmıştı. Duş ona iyi geleceğine kötü gelmişti aslında bakılacak olursa, Sahra hızla duştan çıkmak için acele ediyordu. Suyu kapatıp havluyu ıslak bedenin üzerine dikkatsizce umursamaz bir şekilde sarmıştı kısacık saçlarını, havluyla kurutup havluyu asmıştı kuruması için. Kapıyı açıp çıktığında odanın tam ortasında Rüzgâr'ı görmeyi planlamıyordu nasıl olmuştu da duymamıştı kapının sesini derin dipsiz düşler yüzündendi. Genç adam karşısında duran meleğe bakıyordu, o kadar uzun olmuştu ki onu böyle görmeyeli, hasret kaldığı bedene ve yüze biranda sahip olmuştu neredeyse hemde hiç beklenmedik bir anda. Sevdiği kadının beyaz uzun bacakları, havludan taşmak üzere olan dolgun göğüsleri. Sonsuz bir gökyüzü gibi açık olan boyunu koklamak, öpmek istiyordu. Sahra nefret bile etse şu anda arzu dolu gözlerle bakan kocasını yaşadıklarını hatırlamak nefes nefese kalmasına neden olmuştu, hızla nefes alıp veriyordu ve gözlerini birbirlerinden ayırmadan bakıyorlardı. Sahra hareket edemiyordu gitte diyemiyordu sadece duruyordu, Rüzgâr bu görsel şölene daha fazla dayanamamış ve kapıdan çıkmak için yönelmişti çünkü erkekliği bu şölene daha fazla dayanmaya niyetli değildi. Sahra'nın tam arkasından kapıya doğru ilerlerken burnuna gelen kokusu olduğu yerde durdurmuş ters yönde hareket etmesine neden olmuştu. Bir eli sevdiği kadının karnına gitmiş ve dudakları boyununa gömülmüştü kokusunu içine çeke çeke öpüyordu. Bu hareket Sahra'nın gözlerine kapanmasına ve başını kaldırmasına neden olmuştu istemsizce bedeni karşılık vermişti böylesi güçlü bir adama odanın içi buram buram aşk kokuyordu, nefret bile utanmıştı bu iki yüreğe düştüğü için. Genç kadın diyememişti Rüzgâr dokunma bırak diye, git diyememişti özlemişti dudaklarını boynunda hissetmeye. Sahra derin düşlere girmişti bu hareketle aynı zamanda Rüzgâr'da ikisininde dur demeye niyetti yok gibiydi. Birbirlerini o kadar özlemişlerdiki bunu sözden çok bedenleri anlatıyordu. Rüzgâr boynundan yukarı çıkıyordu küçük buselerle bırakarak. Sahra daldığı düşlerden birden kurtulmuş ve gözlerinin önüne atılan tokat, kulaklarına ise söylenen sözler gelmişti. Yaş dolan gözlerinden sessizce bir damla göz yaşı akıp gitmişti, dudağına gelen göz yaşıyla hızla uzaklaşmıştı genç adam ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu her şey biranda olmuştu özlediği o koku onu çıkmaz yolla sürüklemişti; "Özür dilerim çöl gülü" diyebilmişti mahçup bir halde bir insan karısına mahçup olabiliyorsa ömrünü verecek kadar seviyordur. Ancak bazen çok sevmek dahi sevdiğini öldürebiliyordu aynı Fırat ağanın Sahra Verda'sını öldürdüğü gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Rüzgârı - Hanzade Serisi 1 (Tamamlandı)
General FictionYıllar çöl kumlarını rüzgarla savurup günümüze kadar getirmişti geçmişin izlerini, iki düşman aile ve bulanık suları durulmuş bir dava. İki aşık birbirine kavuşmak için herşeyi göze almışlardı ve zaman tekerrür ibaret olduğunu yine ispatlamıştır. H...