Bölüm 46~kaçırılma~

523 34 0
                                    

~Su~
Ateş ve Cansu 1 hafta sonra İzmir'den dönüyorlardı. Esila Savaş ile birlikteydi. Ege ve bende televizyon seyrediyorduk. Kapının çalmasıyla ayağa kalkıp kapıya bakmıştım. Cansu ve Ateş gelmişti. Ateş'i içeri alıp Cansu'ya sımsıkı sarılmıştım. Ağladığını anlayabiliyordum. "Ağlama." Diye fısıldadım kulağına kendimi geri çekip gözyaşlarını silmiştim. O sırada Ege gelmişti ve o da Cansu'ya sımsıkı sarılmıştı. İçeri geçip oturmuştuk. Odaya sessizlik hakimdi ama sessizlik Ege'nin konuşmasıyla bozulmuştu.
"İkinizde yorgun görünüyorsunuz. Gidip biraz uyuyun bence."
İkiside Ege'yi onaylayıp yukarı çıkmışlardı. Bizde çok geçmeden peşlerinden yukarı çıkmıştık.
•••
Sabah erken saatlerde Esila eve gelmişti. O sırada hepimiz uyanıktık. Kimseyi uyku tutmamıştı. Esila eve gelince Ateş " ben daha fazla rahatsızlık vermeyeyim size." deyip kalkmıştı. Bizde baş başa kalkmıştık. Henüz kahvaltı yapmamıştık. Cansu'dan hazırlamadını isteyemezdik. Ama yavaş yavaş kendini toparlaması gerekiyordu. Bizde onu ve Esila'yı markete yollamıştık. Biraz hava almaları gerekiyordu. Ege ile mutfağa geçip tarif kitabı aradık. İkimizde yemek yapmak konusunda birer faciaydık. Tarif kitabını bulmamız 30 dakikayı almıştı. Mutfağa sadece temel ihtiyaçlar için girip çıkıyorduk ve bu yüzden ne nerde pek bilmiyorduk. Bu sırada Esila ve Cansu hâlâ gelmemişlerdi. Ağırdan alıyorlardır diye düşünüp kendimizi rahatlatmaya çalıştık. Öyle böyle derken 2 saat geçmişti. En sonunda dayanamayıp Esila'yı aramıştım.
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz"
Cansu'yu arayınca da aynı lanet sesi duyuyordum.
"Ege sen Ateş'le veya Savaş'la konuştun mu?"
"Konuştum. Su sakin olmaya çalış. Onlarla değiller. Eminim kafa dinlemek için telefonlarını kapatmışlardır."
Ege her ne kadar kendisini rahatlatmaya çalışsa da başaramıyordu. Ona sıkıca sarılıp bir çözüm bulacağımızı söyledim. O sırada kapı çalmıştı ve Ateş ve Savaş gelmişlerdi.
"Eve hâlâ gelmediler mi?"
Ege oturuyordu olanları duymuyor gibiydi. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Konuşursam ağlayacaktım. En sonunda bende Ege'nin yanına çökmüştüm. Savaş ve Ateş telefonda konuşuyorlardı. Demir ve Araz'a ulaşmaya çalışıyorlardı sanırım. Bir sonuç beklercesine onlara baktım. Ateş . " Demir yolda. Geliyor." Demişti. Savaş ise "Araz'a ulaşamıyorum." Demişti.
"En son nereye gitmişlerdi belki oradan bir şey çıkar?" Ateş sormuştu bunu.
"Markete gittiler. Yürümeyle 10 dakika."
"Gene de bize Araz lazım. Biliyorsun Ateş o bu işlerden anlıyor."
"Siz markete gidin. Etrafa falan sorun kamera kayıtlarını inceleyin. Ben Araz'a giderim Demir'e de söyleyin hızlı olsun. Ege iyi değil."
İkiside planımı onayladığında telefonumu ve paramı alıp hemen evden çıkmıştım. Bir yandan Araz'ı arıyor bir yandan da taksi bulabilmek için koşuyordum. Araz açmıyordu ve yağmur başlamıştı. Taksiciye son hız giderse fazla para vereceğimi söylemiştim ve 5 dakika da Araz'ın evine varmıştım. Kapıyı delicesine yumrukluyordum. Yağmurdan dolayı sırımsıklaktım ve gözyaşlarım tükenmek bilmezcesine akıyordu. En sonunda Araz kapıyı açmıştı. Duştan çıkmıştı ve Pelin'i evden atmaya çalışıyordu.
"Su? Senin burada ne işin var?"
"Araz lütfen yardımına ihtiyacım var kızlar yoklar neredeler bilmiyorum ve bir tek sen yardım edebilirsin.lütfen."
Araz beni içeri almıştı Pelin'de gitmişti. Şu an ona kafa yoramazdım. Arkadaşlarım kayıptı.
Bir yandan yukarı Araz'ın çalışma odasına çıkıyor diğer yandan da olanları anlatıyordum. Araz direk araştırmaya başlamıştı. O sırada diğerleri gelmişti. Kızları gören olmamıştı. Kamera kayıtları ise 4 saat içinde elimize geçecekti. Telefonlardan sinyal alabiliyorduk ama belli bir yere kadardı ve çok zayıftı. Bu yüzden yerini tam olarak saptayamıyorduk. Acınası durumdaydık kısacası. Ege gerçekten çok kötü olmuştu. Çok endişelenmişti. Bende öyleydim çünkü en son başımıza böyle bir olay geldiğinde.. hatırlamak bile istemiyordum. Kamera kayıtları elimize geçene kadar hiç bir şey yapamıyorduk. Savaş ve Ateş çok kötü olmuşlardı. Araz ikisininde yalnız kalması gerektiğini düşünüp onlara oda vermişti. Demir zaten Ege'yi uyutmaya gitmişti. Araz'ın çalışma odasında bir tek ben kalmıştım. Sadece oturmuştum. Hiç bir şey düşünmeden. Aklıma kötü şeyler gelmesini istemiyordum ama buna rağmen deli gibi ağlıyordum. Araz içeri girmişti. O an fark etmiştim ben geldiğimden beri sadece belindeki havluyla duruyordu. Üzerini yeni değiştirmişti. Bende hâlâ sırılsıklamdım. Bana bakıp " hadi gel üzerini değiştirelim. Hasta olma." Demişti. Ayağa kalkıp bana uzattığı elini tutmuştum. Balodan beri ilk kez bugün karşılaşmıştık. Ona sarılıp onun veni teselli etmesine o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Araz beni kendi odasına götürüyordu. İlerlerken Ege'nin odasının önünden geçmiştik. Ben de onu kontrol etmek için başımı içeri uzatmıştım. Uyuyordu. Demir'e bakıp iyi mi dercesine dudaklarımı oynatmıştım. Oda bana kafasını sallamıştı. Bende dışarı çıkıp kapıyı kapatmıştım. Araz bana sweatlerinden birini vermişti. Altımada neden burada olduğunu bilmediğim şortlarımdan birini vermişti. Sweat o kadar büyüktü ki şort giydiğim belli olmuyordu. Ama içim rahat olsun diye çıkartmamıştım. Giyindikten sonra geri Araz'ın çalışma odasına dönmüştüm.
"Su biraz uyu. İyi gelir."
"Uyuyamam ki ben." Yine ağlamaya başlamıştım. Kamera kayıtlarının gelmesine daha 1 saat vardı. Ve ben gittikçe daha da kötüleşiyordum.
"Su en azından bir dene."
"İstemiyorum." Ağlamam şiddetlenmişti ve sadece gözyaşı olmaktan çıkmıştı. Ayağa kalkmıştım. Kendimi susturmaya çalışıyordum. Araz'da ayağa kalkmıştı. Bana hafif bir şekilde sarılmıştı. Ama ben ona onu içime çekmek istercesine sarılıyordum. Ben öyle yapınca oda bana aynı şekilde sarılmıştı. Kendisini çekip yüzümü avuçlarının içine almıştı. Gözyaşlarımı teker teker öpüyordu. Beni susturmayı başarmıştı. Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurmuştu.
"Sana söz veriyorum Su,her şey çok güzel olacak. Onları bulucaz." Ona kafamı sallayıp gülümsemeye çalışmıştım. O sırada Savaş 'sonunda' diye bağırmıştı ve herkes odaya dalmıştı. Kamera görüntüleri gelmişti. Ege'ye dönüp ona sıkıca sarılmıştım.
Ege kamera görüntülerini izlemek için ayrılmıştı. İzledikten sonra siktir diye mırıldanıp bana dönmüştü.
"Su bunu görmen lazım." Görüntülerdeki Esila'nın babasıydı. Gerçekten siktir diye mırıldanmıştım. Bu kim diye sorup duruyorlardı. Ben onlara cevap vermeden Araz'ın yanına ilerlemiştim. Ege'nin "Esila'nın babası" dediğini duyduğumda kafamı kaldırmıştım. Ateş anlamsızca bakıyordu ama Savaş buz kesilmişti. Demekki biliyordu gözlerimi silip Araz'a hitaben konuştum
"Acele etmeliyiz o herif çok tehlikeli." Çok geçmeden Araz aracı bulmuştu. Şimdi hep beraber kızları almaya gidiyorduk. Gelmememiz için ısrarcı olmuşlardı ama Ege "sizin şu siktiğim ısrarlarınızdan dolayı zaman kaybediyoruz bizde geliyoruz işte kesin konuşmayı!"Demesiyle susmuşlardı. Depo tarzı bir yere gelmiştik. Ve bir sürü adam vardı. Bu adam tonca adamı nereden bulmuştu? Arabadan inmiştik. Demir,Araz,Ateş ve Savaş silahlarını hazır tutarak önden ilerliyorlardı. Ön taraftaki adamları halletmişlerdi. Zaten başka da kimse yoktu. İçeriye girdiğimizde Savaş Esila'nın babasının karnına sıkmıştı. Sevgilisinin babası diye öldürmemişti sanırım. Ateş ve Savaş kızları çözmeye gitmişti. Çok kötü görünüyorlardı. Yüzlerinde yara açılmıştı. Hemen gidip onlara sarıldım. Ege'de sarılıyordu aynı anda. Ayrıldığımızda depoyu terk etmeye hazırlanıyorduk. Erkekler kapının önünde etrafı kolaçan ediyor kızlarda çıkıyordu. Ben hareket etmiyordum çünkü anılar duraksamama sebep olmuştu. O kaçırıldığım zamanlar. Tabanca sesiyle kendime gelmiştim. Sonra göğsümde çok keskin bir acı. En son duyduğum şey Araz'ın 'SU' diye haykırışı. Gözlerim kapanmıştı ama gördüğüm son şey Araz'ın yüzü olmuştu. Bana hep sevgiyle bak o mutlu yüzü.

Mahşerin Dört AtlısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin