Bölüm 47~ Zaman~

488 29 1
                                    

~Ege~
Gözlerimi açtığımda karşımda Demir vardı. Gene. Çok merak ettiğim bir şey vardı: arkadaş grubum neden başımda durmuyordu!? Demir uyandığımı fark etmemiş gibiydi. Çok endişeli gözüküyordu. Kıyamam. Kıyarım bi saniye ne oluyoruz. İyi değildim. Gene bayılmıştım. Sanırım. Bana ne oluyordu? Demir'in uyandığımı görmesiyle gülümsemesi bir oldu. Düşmemeliydim. "Günaydın." dedi tatlı bir tavırla. "Kızlar nerede?" diye sordum inanilmaz soğuk bir tavırla. Bu kadar kötü davranmamalıydım sanırım. "Geliyorlar. Sanırım." dedi biraz hayal kırıklığıyla. Üzülüyordum. Köpek yavrusu gibi bakmayi bırakmalıydı. Bir an ağzımı tutamayıp "Sana bu kadar soğuk davranmamalıyım ama kendimi tutamıyorum hala sinirliyim ve başım dönüyor." diyip derin bir nefes aldım. Gülümsedi "Zaten yorgunsun daha da yorma kendini. Sonra konuşuruz. İstersen biraz daha uyu kızlar gelene kadar." dedi. Gülümsedim ve gözlerimi kapattım.
Su ve Esila bana dokunduklarında ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum. Ama Demir gitmişti. Onunla konuşmalıydım. Esila'nın "Cansu'nun babası trafik kazası geçirmiş." demesiyle dondum. Cansu'nun babasını severdim. En azından elimizdekilerin en iyisiydi. Bir mafya, bir sarhoş ve bir tanınmayan babayı düşününce cidden iyi biriydi. Üzülmüştüm ve yorgundum. Eve döndüğümüzde yatıp tekrar uyudum. Sonraki sabah kalktığımda Esila'nın inanilmaz kötü tostuyla kahvaltı yaptık. Aslında güzel yemek yapabiliyordu, neden böyle olmuştu ki? Umursamayıp tostumu yedim. Sonuçta benim yaptıklarım bundan daha kötüydü. Yemek bittikten sonra hazırlanıp okula geçtik. Sınıfa girmemle kafayı vurup uyumam bir oldu. Uyandığımda dersler bitmişti. Nasıl bu kadar uyuyabiliyordum? Sınıfta kimsenin olmamasiyla irkildim. Demir sonra konuşuruz dememiş miydi? Telefonuma baktığımda Esila'nın Savaş'la beraber olduğunu Su'nun da beni uyandırmaya çalışıp uyandıramayınca gittiğini öğrendim. Eşyalarımı toplamaya başladığımda Demir elinde kahveyle içeri girdi. "Uyanmışsın." dedi. "Neden bekledin?" diye sordum. Gülümseyip "Yalnız bırakmamı mı tercih ederdin? Ayrıca konuşacağımızı söylemiştik." diye cevap verdi. Ben de gülümsedim ve "Açıkçası yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim. Dinliyorum" dedim. "Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Neden bu kadar sinirlendiğini anlamamamla alakası olabilir. Çünkü ben buyum ve değiştiremem. Senin değişmeni de istemiyorum, isteyemem de. Ama seni kaybetmek de istemiyorum. Bu yüzden özür dilerim. O bir anlık sinirle bağırıp çağırmamalıydım ama seni orda görünce birden kan beynime sıçradı. Ne demem gerektiğini bilmiyorum gerçekten çok özür dilerim.." dedi. Neden yavru bir köpek gibi gözüküyordu!? Yüzüne dokunup "Önemli değil demek isterdim. Ama yalan söylemek istemiyorum. Düşüncelerim çok karışık. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Biraz zaman istiyorum. Sadece biraz zaman." dedim. Gülümsedi "Yani bu bir şansım var mı demek?" dedi. Gözünün parladığını görebiliyordum. "Bu bir şansın var demek." dedim. Gözleri dudaklarıma kaydı ve vazgeçti. Vazgeçmese tepki vermezdim sanırım ama çok da umursamadım. Beni eve bıraktı ve biz Su'yla film izlemeye başladık.
Bi hafta böyle geçtikten sonra biz Su'yla yine televizyon izliyorduk ve Esila Savaşla birlikteydi. Kapının çalmasıyla Su gidip kapıyı açtı, Cansu gelmişti. Ikimizde ona sımsıkı sarıldık. Canının yandığını görebiliyorduk. Ve bir şey yapamıyorduk bu daha çok canımı yakıyordu. Ateş ve Cansu'ya uyumalarını söyledik ama biz uyuyamadık. Sabaha kadar oturduk. Gün aydınlanmaya başladığında Esila eve geldi. Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Ateş'in gitmesiyle sessizce oturmaya başladık. Baska hiç bir şey yapamıyorduk. Cansu'nun dikkatini dağıtmak ve kafasını boşaltmasını sağlamak için Esila'yla beraber onu markete gönderdik ve biz de Su'yla tarif kitabı aramaya başladık. Çok uzun süre kitabı bile bulamamış olmamıza rağmen nasıl yemek yapabilirdik acaba. Günün sonunda Cansu ve Esila'nın küfrede küfrede mutfağı temizleyeceklerini düşününce güldüm. Ama Su "Yarım saat oldu nerede bunlar?" diye sorarak içime bir kurt düşürdü. Cidden neredelerdi? Kısa sürede ben korkmaya başlamıştım. Kendimi sakinleştiremiyordum. Kaçırılmış olabilirler miydi? Ben buna bir kere daha dayanamazdım. Birden çok yorgun olduğumu hissettim. Nefes alamıyordum. Kendime gelemiyordum. Ateş ve Savaş'ın geldiğini duydum. Su mu aramıştı? Kızlarla ilgili bir şey olmuştu da gelmişlerdi? Bilmiyordum. Kusmak istiyordum. Su'nun da yanıma çökmesiyle her şey daha kötü oldu. Ben banyoya gidip yüzüme su çarptıktan sonra salona geri geldiğimde Demir'in geldiğini ve Su'nun gittiğini gördüm. "Su nerede?" diye sordum. Demir bana sarılıp "Araz'ı bulmaya gitti. Savaşlar da kamera kayıtlarını almaya gidecekler sakin ol" dedi. Ağlayamıyordum. Tepki veremiyordum. Kendimi inanılmaz yorgun hissediyordum. Ben de Demir'e sarıldım. Savaşların çıktığını duyduk ve Demir "Hadi Araz'ın evine gidelim." dedi. Başımı salladım ve arabaya bindik. Eve gitmeden Demir arabayı sağa çekti ve bana döndü. Uzun bir süre sessiz kaldık. Demir bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. "Neden durduk?" diye sordum. Demir "Biraz zamana ihtiyacin varmış gibi gözüktü." dedi. Geçen günkü konuşmamıza yaptığı gönderme beni güldürdü. Onun da gülümsediğini gördüm. "Gidelim mi?" dedi. "Gidelim." dedim. Tekrar yola çıktık. Araz'ın evine girdiğimizde Savaşların bizden önce gelmiş olduğunu gördüm. Kayıtlarla ilgili bişiyler yapıyorlarmış ama anlamadım. Başım ağrıyordu. Su ve Demir biraz konuştuktan sonra Su bana bakıp gülümsedi ve Demir beni yatırmaya götürdü. Demir'e sarıldım uyumak istemediğimi söyledim. Demir "Ege geçecek. Seni çok seviyorum, seni böyle görmek istemiyorum. Cansu'nun veya Esila'nın geldiklerinde seni böyle görmelerini istemezsin. Uyu biraz lütfen." dedi. Gözlerim dolmaya başladı. Titreyen sesimle "Ben de seni çok seviyorum." dedim ve uyuyakaldım.
Savaş'ın "Sonunda!" diye bağırmasıyla yerimden sıçradım. Hemen kalkıp koşar gibi odaya girdik. Su iyi değildi. Ben uyurken onun ağladığına yemin edebilirdim. Bana dönüp sarıldı. Ben kayıtları izlerken görmek istediğim son kişiyi gördüm. Esila'nın babası. Küfrettim. Sadece küfredebiliyordum. Biz de gideceğimizi söylediğimizde erkek grubu aptal aptal karşı çıkmaya başladılar. Bir anlık sinirle "Sizin şu siktiğim ısrarlarınızdan dolayı zaman kaybediyoruz bizde geliyoruz işte kesin konuşmayı!" dedim bağırma ve normal konuşma arasındaki bir ses tonuyla. Sonunda kabul ettiler ve hep beraber gittik. O yere geldiğimizde bu kadar adamı nereden bulduğunu düşündüm. Erkekler kapıdakileri öldürüp içeri girdiler. Esila'nın babasını gördüm sonra kızları titrediğimi hissediyordum. Savaş karnından onu vurdu ve kızların yanına ilerledi. Kızlara sarıldıktan sonra ayağa kalktığımda yürüyemediğimi ve titrediğimi fark ettim. Araz kolumdan bana destek oldu ve Demir'e doğru yürüdük. Demir bana sarıldığında bir silah sesi ve Araz'ın "Su!" diye bağırışını duydum. Kafamı çevirmeye korkuyordum. Ayakta duramıyordum. Gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Birden yine ben ne olduğunu anlayamadan arabadaydık. Hastaneye gidiyorduk. Bacaklarımı toplayıp ağlamaya devam ettim. Hastaneye geldigimizde Su'yu ameliyata aldılar. Ve ben yine çok yorulduğumu hissettim. Esila ve Cansu'ya yüzlerindeki yaralar için müdahale edildi ve sonra serum verildi. Onların uyuduğunu gördüğümde Demir'in yanina geçtim ve başımı omzuna koyup uyudum.

Mahşerin Dört AtlısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin