Bölüm 31 ~Düşünceler ve acılar~

538 36 0
                                    

~EGE~

Demir'in bağrışıyla kendime geldim. Bu çocuk birini öldürmesinin üstünden 5 dakika geçmeden nasıl böyle yağ gibi üste çıkabiliyordu! Açıkçası şaşırmamıştım. Yani ne bekliyordum ki? Adam öldürmek için bu kadar uğraşmazlar diye düşünmüştüm ama sanırım kaçırması bunun planı falan uzun sürüyordur. Ben ne diyorum ya! Hani insanlık, hani yaşam hakkı! Zihnimde düşüncelerim çığlık atıyordu. Bir kısmım bu çocuklar mafya ve hiç biri yüksek ihtimalle kendi isteğiyle olmadılar bu onların suçu değil derken diğer tarafım yerde yatan cesetlere bakıyor ve kızları alıp Küba'ya kaç ve bir daha hiç bir şekilde iletişime geçme diyordu. Birinin beni kolumdan çekmesiyle kendime geldim. Demir beni neredeyse sürükleyerek dışarı çıkardı. "Burada ne yapıyorsunuz!" diye bağırırken bütün sinirini kolumdan çıkarmaya çalışarak kolumu sıkmaya başladı. Canım yanmaya başlamıştı. Kolumu silkeledim elinden kurtuldum ve ben de bağırmaya başladım "Birincisi bana bağıramazsın! İkincisi beni sürükleyemezsin! Üçüncüsü benim canımı yakamazsın! Dördüncüsü ve sonuncusu bana hesap soramazsın!" nefesim kesilmişti ve boğazım yanıyordu. Sinirlendiğimi ve gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağlamamalıydım. Şimdi olmazdı. Demir biraz daha sakin bir şekilde "Ege sakinleş konuşalım." dedi. Gözlerimin dolduğunu hissetmem dışında bu görünüyordu da sanırsam. Bana yaklaşıp kolumu tutmaya çalıştığında elini ittirip "Sakın beni aramaya çalışma sakın!" dedim. Demir "Ege!" diye bağırırken ben geldiğimiz yoldan yürümeye başlamıştım bile.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir yandan suçlu olmadıklarını düşünmeme rağmen diğer yandan insancıl tarafım cok ağır basıyor ve hiç birinin yüzünü dahi görmek istemiyordum. Bi yere kadar dayanabilsem de bi süre sonra patladım ve gözlerimden yaşlar inmeye başladı. Dayanamıyordum. Kelimenin tam anlamıyla dayanamıyordum. Sakinleşemiyordum da. Çöküp hıçkıra hıçkıra ağladım. Uzun süredir içimde tuttuğum göz yaşları dökülüyordu sanki. Kızların hastanedeykenki halleri gözümün önüne geliyordu daha çok ağlıyordum. Evde Demir'in beni kurtarması geliyordu daha çok ağlıyordum. Daha eski günler aklıma geliyordu daha da çok ağlıyordum. Daha eski günlerde yanımda kızlar vardı. Ama şu an onların yanına gider ve ağlarsam her şeyi onlar için daha zor yapardım. Sakin kalmalıydım. Sakinlesmeliydim daha doğrusu. Cinlerin top oynadığı bölgeden çıkınca bir taksi çevirdim ve eve gittim. Eve geldiğimde ışık yoktu. Ben bu kadar yürümüş olmama rağmen nasıl benden önce gelmemişlerdi. Belki de gelmeyecekler diye düşünüp eve girdim. Salonda biri cenin pozisyonunda yatıyordu. Su neden salonda yatıyordu? Su salonda uyumazdı ki. Hele hele dağınık bir salonda hiç uyumazdı. Yanına yaklaştığımda gözlerinin kırmızı olduğunu gördüm. Ne olduğunu bilmiyordum ama birine ihtiyacı olduğunu görebiliyordum. Dürttüm. Gözlerini açtı. Bir kaç saniye ne olduğunu anlamaya çalıştı ve bana baktı. Sonra birden her şeyi hatırlamış gibi gözleri doldu ve bana sarıldı. İşte bu yüzden sakinleşmeliydim. Eğer ki ben sakinleşmezsem Su kendini daha kötü hissedecekti. Ama dayanamadım ve benim de gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Bir süre sonra beraber uyumaya karar verdik ışıkları kapayıp benim odama çıktık.
Sabah birinin kapıyı deli gibi çalmasıyla uyandım. Sabahın 8'inde kimin bu evde işi vardı ki. Esila veya Cansu'ysa illaki anahtarları vardır başka biriyse görmek istemiyorum diyerek geri yatacaktım ki Su'yu gördüm. Onu uyandırmak istemiyordum. Ne olduğunu anlatmıştı ve canının yandığını hissedebiliyordum. Biraz daha uyumaya hakkı vardı. Ben de küfrederek aşağıya indim. Kapıyı açtığımda şu an dünyada görmek istemeyeceğim iki kişiyle karşılaştım. Demir ve Araz. Yüzlerine baktım Demir ağzını açacakken kapıyı kapattım. Başım ağrımaya başlamıştı, gözlerim şişti ve cidden kimseyle konuşmak istemiyordum. Hele bu ikisiyle hayatta olmazdı. Daha merdivene ulaşamadan kapı tekrar çalmaya başladı. Çekmeceden makası aldım, hızlıca kapıya yürüdüm ve kapıyı açtım. Zilin kablolarını kesip kapıyı geri kapattım. Bu sefer kapıya vurmaya başladılar. Sakindim. Çok sakindim. O kadar sakindim ki kimseyi boğmayı düşünmüyordum. Kapıyı tekrar açtım. Araz "Günaydın!" dedi. "İkinizinde bir cümle hakkı var." dedim sertçe. Demir "Ege konuşabilir miyiz?" diye sordu. Ona dönüp sakince "Hayır." dedim. Çok sakin olduğumu söylemiştim. Demir tam ağzını açıyordu ki "Bir cümle dedim, sus!" dedim ve Araz'a döndüm. Araz "Su'yu çağırabilir misin?" diye sordu. Ona da çok sakin bir şekilde "Çağıramam." dedim. Konuşmalarına fırsat vermeden "İyi günler!" dedim ve kapıyı kapattım. Tekrar biri kapıya vurdu. Kapıyı açtım Demir "Ege konuşmamız lazım ol-" derken sözünü kesip bağırmaya başladım. "İnsan olan siktir olup gitmesini bilir. İlla defol git mi demem lazım. Eğer istediğin buysa diyorum. DEFOL GİT." dedim. Bence isteğim yeterince açıktı ama Araz "Ege lütfen Su'yu çağırır mısın konuşmam lazım." dedi. Sabrımı zorluyordu. "Çağıramam, ayrıca çağırmam da. Defolup gidin, sabahın köründe polisle uğraşmak veya Su'nun uğraşmasına sebep olmak istemiyorum!" dedim. Araz "Ege anlamıyorsun dün bıraktığımda ağlıyordu, konuşmam lazim!" dedi. Sinirlenmiş miydi o? "Anlıyorum inanır mısın! Dün bütün gece yanındaydım çünkü! Ve şu an uyuyor o uyanıp konuşmak isteyip istemediğine karar verene kadar kapıyı çalsan da kırsan da konuşamayacaksın! Milyonuncuya söylüyorum defolun!" diye bağırıp kapıyı çarptım. Tekrar kapıya vurmadılar. Derin derin nefes aldım, soğuk su içtim ve odaya çıktım. Su hala uyuyordu. Bu kadar sese nasıl uyanmamıştı? Su'nun uykusu o kadar derin değildir aslında. İçime düşen kurtla gidip ateşine baktım. Yanıyordu. Cidden yanıyordu. Hemen gidip ateşini düşürmek için ıslak bez hazırladım. Ve alnına koydum.
Yaklaşık 1 saat sonra ateşi hala düşmemişti. Çıldırmak üzereydim. Cansu'yu aradım. Telefonunu açmıyordu. Sonra Esila'yı aradım. Üçüncü aramadan sonra telefonu açtı ve uykulu bir sesle "Efendim" dedi. Nefes almadan "Esila nerdesin!? Su'nun ateşi çıktı ve indiremiyorum. Delirmek üzereyim. Cansu da telefonunu açmıyor zaten!" dedim. Esila "Ege sakinleş, Savaş'la geliyorum hastaneye götürürüz." dedi ama onun da endişelendiğini sesinden anlamıştım. Telefonu kapatıp tekrar ateşini ölçtüm.

Mahşerin Dört AtlısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin