Bölüm 30~Acıtıyormuş~

607 35 0
                                    

~Su~
Tepki veremiyordum. Şoktaydım. Cansu'nun yanına gitmek istiyordum ama hareket edemiyordum. Bir tür şoka girmiştim. Araz'ın yanıma gelmesiyle biraz kendime geldim ama hâlâ şoktaydım.
"Burada ne yapıyorsun?" Cevap vermedim. Verecek cevabım yoktu.
"Su seninle konuşuyorum. Ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın? Hangi akılla buraya geldin?" Hangi akılla mı?
"Bilmem. Belki de sevgilimin susmak bitmeyen telefonları ve her seferinde benden uzakta konuşması bende merak uyandırmıştır. Ne dersin? Bence çok mantıklı." Doğruydu. Yanımda konuşsaydı ne olurdu sanki.
"Gerçekten birini öldüreceğimi duymak mı isterdin? Önceden söyleseydin keşke takip etmenize gerek kalmadan da bilmeni sağlardım."
"Konu bu değil Araz." dedim sakince.Aptalca bir sebepten dolayı kavga etmek istemiyordum.
"Konu tam olarak da bu Su." Depoda kimse kalmamıştı. Bir tek Araz ve ben kalmıştık. Tartışmaktan fark edememiştim. Araz'da fark etmiş olacak ki çıkışa yöneldi bende arkasındaydım. Ben kavga etmeyi bırakırız diye düşünürken Araz devam etti.
"Sana gerçekten inanamıyorum. Bana sorabilirdin. Gerçekten hiç mi güvenmiyorsun sen bana?"
"Ne saçmalıyorsun Araz? Bunun güvenle ilgisi yok!" Sinirliydim ve sinirlenmeye de devam ediyordum. Sorun şu ki aynı şekilde o da sinirliydi. İçimden bir ses bu iş çok kötü sonuçlar doğuracak diyordu. Ama artan sinirim yüzünden sadece kavgaya odaklanabiliyordum.
"Güvenle ilgisi yok mu? Takip ettiniz bizi farkında mısın?"
"Evet takip ettik bir daha olsa bir daha yaparım. Sen yalan söyleyince sorun olmuyor ama ben seni takip edince mi sorun oluyor?"
"Öyle bir şey söylemedim ben. Sadece bu kadar alçalacağını düşünmemiştim!"
"Benimle düzgün konuş!"
"O zaman sende mantıklı davran! Boyundan büyük işlere kalkışma!"
"Sana benimle düzgün konuş dedim! Halı saha arkadaşın yok karşında!"
"Bana bağırma Su!" Bağırıyor muydum? Kendimden haberim yoktu şu an sadece konuşuyordum.
"O zaman sende mantıklı konuş!"
"Yaptığın tek bir hatayı bile kabullenemez misin sen? Mükemmel olduğunu mu sanıyorsun Su?" Cevap vermedim. Kırılmıştım. Hemde baya.
"Özür dile kapansın konu."
"Ben özür falan dilemem. Asıl sen özür dile!"
"Sana bana bağırmamanı söylemiştim!"
"Bağırıyorum işte ne yapacaksın? Öldürecek misin beni de?" Ağzımdan çıkanı kulağım gayet iyi duyuyordu. Hatta bilerek söyledim çünkü kırılacağını biliyordum. Ama onun söylediklerinin yanında bir hiçti benim söylediğim.
"Evime bırak beni." Araz'a yolun devamı boyunca bir tek bunu demiştim. Eve vardığımızda tam iniyordum ki Araz kolumu tuttu.
"Su, bak ben yol boyunca düşündüm. Bence anlarsın ya, yani.. Bak ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama şunu bilki seni seviyorum seni çok seviyorum ama..." Anlamıştım. Ayrılacaktık. "..ama bence biraz ara vermeliyiz. En azından bir süre için ayrılalım." Bu son söyledikleriyle delip geçmişti beni. 'Göğsümün oralarda bir acı hissediyorum' diye yazarlar kitaplarda bu kadar acıtıyor mu diye düşünürdüm hep. Acıtıyormuş.
"Keşke gevelemeden söyleseydin. Daha az acıtırdı belki." Ağzımdan kontrolüm dışında dökülmüştü kelimeler. Arabadan indim evin ışıkları yanmıyordu. Kızlar evde değildiler. Anahtarımı aradım. Araz hâlâ gitmemişti. İçeri girmemi bekliyordu. Arkamı döndüm ve bağırdım: " Git. Lütfen git." Gitmiyordu. Ama gitmesi gerekiyordu. Yoksa daha da delecekti beni o zaman daha da zor toparlanacaktım. "Git Allah'ın cezası git. İstemiyorum yüzünü görmek." Arabadan inmişti. Yanıma geliyordu o sırada kapıyı açtım. Yanıma vardığında sarılmaya çalıştı ama engelledim.
"Uzak dur benden. Sen bana bir adım attıça ruhumdan bir parça kopuyor gibi hissediyorum. Kopuyor ve sana gidiyor ama o koptukça ben yok olurum. Lütfen bana arkadaşça yaklaşma. Uzak dur benden. O zaman hayatına devam ettiğini anlarım ve yaşamak için bir sebebim olur."Gözleri kıpkırmızıydı. Tahminimce benimkilerde. Aptaldım. Aptaldık. Saçma bir konudan tartışmaya başlayıp ayrılmıştık. Araz son bir kez bana baktı ve gitti. İçeri girince ağlamam daha da şiddetlendi. Bir sürü anımız vardı burada. Hepsini parçalamak istedim bir an. Ama fark ettim ki anlık bir istek değildi bu. Ne var ne yok her şeyi yıkmıştım. Ama neden? Ne uğruna? Aşk mı yaptırıyordu bana bunları? Nasıl bu kadar aptaldım? Nasıl bu kadar kördüm? Nasıl anlayamamıştım işlerin kötü biteceğini? Telefonun sesiyle kendime geldim Esila arıyordu. Hiç birinden gelmelerini isteyemezdim. Kendi ilişkilerinin mahvolmasını istemezdim. Sesimin düzgün çıkmasını umarak telefonu açtım. Açmasam daha çok endişelenirdi.
"Alo? Su iyi misin?"
"Ben çok iyiyim canım sen keyfine bak."
Lanet olsunki anlaşılmıştı.
"Sen ağlıyor musun? Su ne oldu?"
"Yok bir şey ben şey yapıyorum şey ııı soğan! Evet soğan kesiyorum. Evde sinek vardı kokudan kaçarlar mu acaba diye düşünüp soğan kestim." Umarım inanırdı.
"Ne alaka ya? Sen cidden iyi misin?"
"Ahh!"
"Su??"
"Dedim sana soğan kesiyorum diye elimi kestim dur kapatıyorum ben sabah görüşürüz."
Telefonu direk kapatmıştım. İyi yalan söylemiştim sanırım. Eve bakınca etrafı toplamam gerektiğini fark ettim ama çok yorgundum. Bende olduğum yere kıvrılmaya karar verdim. Ve beni bir anne edasıyla çağıran uykunun şefkatli kollarına kendimi bıraktım. Son bir şey düşündüm uyumadan: ben nasıl bu hâle düşmüştüm? Nasıl delicesine aşık etmişti bu adam beni kendine?

Mahşerin Dört AtlısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin