Yaprak o gün gözlerini istemeyerek zar zor açtı. Gördüğü rüyanın hiç bitmesini istemiyordu. Lakin saatin alarmı çalmış ve kalkması gerektiği için bir rüyayı daha yarım bırakmıştı. Kahvaltı hazırlayacak annesi ve babası ile masaya oturacaktı. Sevdiği adamı rüyasında değil kalbinde tutarak yatağından kalktı. Saçlarından geçirdi ellerini. Ama o karışıklığın arasında elleri kalınca öfkelendi. Akşam yatmadan önce saçına bakım kremi sürmüş ve sabah saçlarını rahatça açacağını düşünmüştü. Fakat saçları yine birbirine girmiş, aynada gördüğü görüntüden hiç hoşlanmamıştı. Annesinin ahı tutmuştu. O kadar ısrar etmişti ki Yaprak
"Ne olur anne boyatayım saçlarımı."
"Kızım biliyorsun baban sevmiyor böyle şeyleri. Hem senin saçların zaten güzel!"
"Of anne. Kocaman kız oldum lütfen ya."
"Olmaz kızım olmaz."
"Valla ister izin verin ister vermeyin ben boyatacağım" Deyip odasının kapısını sertçe kapattı. Yaprak evde yalnız olduklarını bildiği için annesine olan öfkesini rahatça gösterebiliyordu. Babası olsaydı böyle bir şeye asla cesaret edemezdi.
Ayşe Hanım kapının kapanması üzerine derin bir nefes bıraktı mutfağın ortasına. Ahmet beyin gelmesi yakındı. Yemeği hazırlamalı ve asi kızını kıvamına getirmeliydi. Ama kızının yola geleceği yoktu. Biliyordu kızı haklıydı. Kocaman kız olmuştu. Genç kızların yaptıklarına özeniyor ve oda aynısını yapmak istiyordu. Fakat Ahmet Bey bu konuda asla taviz vermiyordu. O da ikisi arasında kalıyor ne yapacağını şaşırıyordu. Yaprak çocuklarının en küçüğüydü. İster istemez şımarık büyütüldü. Her istediği yapıldı. Kardeşlerine sunamadıkları imkânları ona sundular. Babası her ne kadar sert biri olsa da ona karşı daha yumuşaktı. Yaprak babasının kolunun altına girer, çatık kaşlarını parmaklarıyla düzeltir, zorla güldürürdü onu. Babasına fıkralar anlatır yüzünün yumuşamasına sebep olurdu. İkisinin bu halleri Ayşe hanımın en çok sevdiği anlardı. Ahmet beyi ikna etmek yine kendisine düşmüştü. İkna edecekti ama nasıl? Kara kara düşünmeye başladı.
Yaprak annesini üzdüğünü bildiği halde kendi istediğini yaptırmıştı. Babası sonunda saçını boyatmasına izin vermiş hatta eve geldiğinde bıyık altı güldüğüne bile şahit olmuştu. Gidip babasının yanağına ıslak bir öpücük kondurmuştu teşekkür etmek için.
Şimdi saçlarına yeniden krem sürüp taramaya başladı. Ama inatçıydı işte saçları, tıpkı kendisi gibi... Keşke her gün kuaföre gidebilseydi. O zaman bu saçlarla kendisi uğraşmak zorunda kalmazdı. Gerçi Yaprak her gün kuaförlerden çıkmayan o sosyete kadınlarından hiç hoşlanmazdı. Onun için onlar sadece kokoştu. Asla o kadınlardan olmayacaktı.
Saçlarını güzelce taradıktan sonra yatağını topladı. Güneşliği çekip camı açtı. Kollarını camın pervazına koyup derin derin içine çekti köyünün kokusunu. Merkezde olduğu zamanlarda en çok özlediği bu kokuydu. Sabaha karşı hafiften yağmur yağmış ve toprak en güzel kokusu ile şimdi güneşe selam veriyordu. Hemen evlerinin önünde olan kavak ağacı yaprakları merhaba dercesine rüzgâr eşliğinde kıpırdıyorlardı. Seviyordu Yaprak bu kavak ağacını. Annesi o doğmadan iki gün önce diktiğini söylemişti. Onun doğduğu gün küçücük bir yaprağın açtığını gördükten sonra, adını Yaprak koymaya karar verdiklerini söylemişti. Kavak ağacı onunla aynı yaştaydı.
Yaprağın aklına küçüklüğünden bir anı geldi. Yedi yaşındaydı. Okullar sömestr tatiline girdiği için, ailesi ile köye gitti. Bir sonraki gün kar yağmaya başladı. Gözyaşları eşliğinde pencereden dışarı bakıyorken annesinin dikkatini çekti
"Ne oldu kızım?"
"Anne biz evin için de bile bu kadar üşüyorken benim sevgili arkadaşım şimdi donuyordur. Anne ne olur onu içeri alalım" Dediğinde annesi bir kahkaha kopardı. Yağmur daha çok ağlamaya başlayınca, annesi onun bu merhametine hayran hayran bakmaya başladı.
"Bak kızım. İstersen gidelim ve ağacın dalına bir bez parçası bağlayalım ve onun üşümesini engelleyelim ne dersin?"
"Ama o küçücük bez onu korumaz ki!"
"Allah o bez parçasını kocaman yapacak fakat biz onu göremeyeceğiz. Allah o ağacı koruyacak."
"Tamam, annem hadi "Diyerek el çırpmaya başladı. Birlikte kar yağışı ve rüzgâr eşliğinde kavak ağacına bez parçasını bağlamışlardı. Yaprağın içi artık rahatlamıştı. Pencereden Allah'ın o bez parçasını nasıl büyüteceğini görmek istediği için saatlerce bakakalmıştı. O günden sonra en iyi arkadaşı o kavak ağacı oldu. Köye gittiklerinde ilk önce kavak ağacının yanına gider, ona yaşadıklarını anlatırdı. Rüzgarda sallanan yaprakları ile ona cevap verdiğini düşünürdü. Yaşı büyüdükten sonra bile bu alışkanlığından vazgeçememişti.
Aklına gelen bu anı ile gülümsemeye devam etti. Ne kadar masumane çocukluk yaşamıştı. Bu dönemin çocukları ile kendi çocukluğunu kıyaslamaya başladı, kahvaltıyı hazırlarken. Onun zamanında teknoloji bu kadar gelişmiş değildi. Öğretmen araştırma ödevi verdiğinde günlerce ansiklopedi karıştırır, saatlerce onu düzgün yazabilmek için uğraşırdı Yaprak. Cep telefonu ilk çıktığında ortaokuldaydı. İlk gördüğünde ne kadar şaşırdığını hatırladı, peynir tabağını masaya koyarken. Arkadaşı onunla dalga geçmiş ve kendini kötü hissetmişti. Fotoğraf çekilmek o zamanlarda ayrıcalıktı. En özel anlar karelenmeye çalışılırdı. Günümüzde ise herkes fotoğrafçı olmuş, tüm anlar özel olmuştu. Yaprak teknolojinin getirdiği avantajların yanı sıra alıp götürdüklerinden daha çok muzdaripti.
Sosyal medya denilen canavara sadece tek bir şey için tahammül ediyordu. Onu takip edebilmek, her anına şahit olabilmek için. Yaprak için hayatını güzelleştiren sırrı onunla toprağa gidecek ve bunu kimseye anlatamayacaktı. Belki bir, iki kişi! Ablası ve Toprağın bunu bilmeye hakları olduğunu düşünüyordu. Zamanı gelince bu durumu sadece onlara anlatmaya karar verdi.
Annesi ve babası ile sessiz sedasız yemek yerlerken, çalan telefon sessizliği böldü. Annesi telefonu açtığında, büyüyen gözleri herkesi merakta bıraktı.
"Tamam, Yaprak gelir yanına kızım. Sen merak etme" Şaşkınlıkla ve merakla bakmaya başladı annesine. Telefonu yaşaran gözlerle kapatan Ayşe Hanım, eşine baktı mahcup bir ifade ile
"Çiçeğin acilen doğuma alınması gerekiyormuş." Yaprak ve Ahmet Bey devamında gelecek olan cümlelerin endişesiyle beklemeye başladılar.
"Çiçek çok korkuyor ve Yaprağın yanında olmasını istiyor. Senden müsaade almadan evet dedim ama" Deyip başını önüne eğdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...