Yazın son ayı olduğu için Karadeniz'de havalar değişmeye başlamıştı. Yaprak kendini odasına kapattığından beri, annesi ve babası köydeki işlerin birçoğunu halletmişlerdi. Fındık toplanmış, kurutulup satılmıştı. Tarlalardaki mahsuller toplanmış, toprak bir sonraki sene için hazırlanmıştı. Annesi kış için konserveler yapmış, turşu kurmuştu. Her sene kızıyla yaptığı işleri bu sefer kendi başına yapmıştı. Sebebini bilmediği bir boşluğa düşmüştü kızı. Onun için döktüğü gözyaşları karışmıştı yaptıklarına. Sesini duymayı bile özlemişti Ayşe Hanım. Üzerine gitmeye korkuyorlar ama deli gibi de ne olduğunu merak ediyorlardı. Gece uykuları haram olmuştu Ahmet Beyle ona. Bugün doktora gidecek ve ne olduğu hakkında bilgi almaya çalışacaktı Ahmet Bey. Ne olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Daha fazla dayanamayacağını hissediyordu. Ayşe hanımın yüreğinin orta yerine oturan yumruyu bir türlü dindiremiyordu. Yemek yaparken, evi süpürürken kısacası hayata devam ederken kurumayan gözyaşları ona eşlik ediyordu. Aslında Ayşe Hanımın içine kurt düşmüştü. O haberlerde izledikleri oğlan yüzünden bu hale gelmiş olmasından korkuyordu. Onu çok sevdiğini biliyordu. Fakat o delikanlıyla bir geleceği olamayacağını bildiğini düşünüyordu. Belki de yüz yüze geldikleri için Yaprak bu hale gelmişti. Kadın artık düşünmekten kafayı yiyecekti. Bugün yine domateslerden turşu kuruyordu. Ahmet Bey gelip masaya oturdu. Yüzü gülüyordu. Elindeki işi bırakıp masaya karşısına oturdu. Umutla gözlerine baktı.
"Anlat Bey anlat. Ne oldu kızımıza?" Sessizliğini korudu önce. Hanımının yüzüne baktı umutla. Aslında çok anlatacak bir şeyi yoktu. Sadece doktorun söylediği yöntemin işe yarayacağı hakkında umutluydu. En azından ellerinde tutabilecekleri bir ışık vardı. Şimdi o ışığın ardına sığınmaları gerekiyordu.
"Hanım doktor bir şey söylemedi. Ama bir fikir verdi."
"Neden bu hale geldiğini niye öğrenmedin bey."
"Hanım eğer söylenecek bir şey olsaydı, Yaprak bize anlatırdı. Bizim bilmemizi istemediği için doktora gidiyor. Bize anlatması yanlış olurdu." Ayşe Hanım onun haklı olduğunu biliyordu ama anne yüreği işte, kızını yakıp kavuran, onu bu hale getiren şeyin sebebini öğrenemediği için içi rahat edemiyordu. Gözlerini ellerine dikti.
Ahmet Bey onu anlıyordu. O da bir umutla gitmişti doktorun kapısına. Fakat istediğini elde edememiş sadece bir umutla çıkmıştı o odadan. Şimdi hanımı karşısında aynı durumdaydı. Onun da içini rahat ettirebilmek adına, masanın üzerinde ellerini uzatıp yıllardır yapmadığını yaptı. Elleri avucunun içinde gözlerine bakmaya çalıştı. Ayşe Hanım şaşkınlıkla gözlerine baktı
"- Ayşe'm iyi olacak kızımız. Merak etme. Doktor Hanım bana onu tatile göndermemizin iyi olacağını söyledi. Ben de Uzun Göl'de yer ayırttım ona. Bir hafta kafasını dinlerse daha iyi olacağını söyledi. Kızımız gidecek ve eskisinden daha iyi olarak gelecek." Söylediklerinden bir nebze olsun rahatlayan Ayşe Hanımın kafasını kurcalayan bir şeylerin olduğunu anlamıştı.
"Söyle hatun söyle" Dedi ellerini çekerken. Kadın önce söylemeye çekindi. Fakat daha fazla içinde tutamadı.
"Bey belki de bu kızın bu hale gelmesine biz sebep olduk." Kaşlarını çatarak
"Biz ne yaptık kızımıza?"
"Okulu başarıyla bitirdi. Kendi emekleri ile iki dil daha öğrendi. Yurt dışından ona iş teklifi geldiğinde bizim yüzümüzden kabul etmedi. Kız bunalıma girdi." Adam diğer tarafa doğru döndü bacak bacak üzerine attı.
"Ben kızımdan ayrılmak istemediğim için mi suçlu oluyorum yani?"
"Suçlu değil bey. Ne bileyim işte belki kendini işe yarar görmek istiyordur." Hanımının söylediklerinde haklılık payı vardı. Fakat kabul etmek istemiyordu. Kızından ayrılma düşüncesi bile onu deli ediyordu. Diğer kızlarını da çok seviyordu elbette. Ancak Yaprak başkaydı. O babasının prensesiydi. Doğru olduğunu düşündüğü her hangi bir olayı karşı tarafı incitmeden, kırmadan anlatabilen bir mizaca sahipti kızı. Onun gülen yüzü, kıymetlisiydi. O olmadığı zamanlarda evlere sığamıyordu. Fakat kızı eğer bu durum yüzünden bu haldeyse o onsuz olmaya razıydı. Şu tatile bir gidip gelsin bu konuyu da onunla konuşmaya karar verdi. Yeter ki kızı iyi olsun, yüzü gülsün. Adam kendi düşünceleri ile meşgulken, tekrar söze girdi Ayşe hanım
"Bir de şey var" Dedi utanarak. Yine baktı hanımının gözlerine. Söyleyeceklerini merak ediyordu her zaman ki gibi. Onun hanımı az ama öz konuşurdu.
"Dinliyorum Hatun"
"Şey nasıl söylenir bilmiyorum ki!"
"Söyle işte, kıvranıp durma"
"O oğlan var ya hani?" Adam ona doğru dönüp yüzünü kararttı.
"Hangi oğlan" Dedi sert bir tonda
"Şu televizyonda gördüğümüz var ya o işte." Adam tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Kızına sesini yükseltmiş kalbini kırmıştı döndükten sonra. Onu dinlemiş ama söylediği yalana inanmamıştı. Kızı o oğlanın adını söylerken gözleri ışıldıyordu.
"Baba söylendiği gibi bir durum yok ortada. Ege Ömer'in menajeri olduğu için yanındaydı." Adamın kulaklarında çınladı kızının sözleri. Seviyordu o oğlanı. Sevmesinde bir sıkıntı yoktu. Sıkıntı olan sevdiği kişiydi. Onların hayatına tamamen ters bir yaşantısı olan birine nasıl gönlünü kaptırmıştı kızı? O delikanlının ona acıdan başka verebileceği bir şey yoktu. Adam düşündükçe aklını kaçıracakmış gibi hissediyordu. Kızı geldiğinde garip bir haldeydi. Bu konuşmaların ardından kendini dünyaya ve onlara karşı kapatmıştı. İlk etapta adam kendini suçlamıştı. Fakat kızına bunu söylediğinde soğuk bir gülümseme ile boynuna sarılmış
"Babacığım ben iyiyim merak etme" Deyip yanağına bir buse kondurup yine kendi dünyasına dönmüştü.
"Ne olmuş o oğlana?"
"Bizim kız onu seviyor" Dedi damdan düşer gibi. Adamın bildiği gerçek bir an da kulaklarına dolunca şok geçirdi.
"Ne sevgisinden bahsediyorsun. Benim kızım akıllıdır. Öyle bir saçmalık yapmaz" Dedi düşündüklerinin aksine. Bir delikanlı gelip hayatlarını alt üst etmişti. Nefret ediyordu ondan. Bulsa bir kaşık suda boğacaktı onu.
"Ahmet Bey!" Sandalyesinden kalkarken,
"İstediğin kadar inkâr et. Bizim kızımız kara sevdaya düştü. Onu bu hale getiren de bu sevda. Sen onu istediğin kadar tatile yolla, yüreğinde bu ateş olduktan sonra hiç bir yer onun içini soğutamayacak" Deyip ilk defa eşine karşı geldi. Adamı masanın başında tek başına bırakıp işinin başına döndü. Az önce gözyaşları ile yaptığını şimdi sinirle ve öfkeyle yapıyordu. O delikanlıdan ölesiye nefret ediyordu. Kızı onun yüzünden bu haldeydi. Keşke hiç karşılaşmasaydılar. Kızı ona hiç âşık olmasaydı.
Sinirle masadan kalkan eşinin arkasından baka kaldı. İlk defa ona sesini yükseltmiş ve bu şekilde davranmıştı. Haklı olduğunu biliyor fakat kabul etmek istemiyordu. Babalar kızlarının sadece kendilerini sevmelerini ister. Yüreklerinde başka bir erkeğe yer açmasınlar ister. Kabul etmezler kendinden başkalarını. Şimdi en çok korktuğu şeyi ikinci kere yaşıyordu. Çiçek için de aynı öfke patlamalarını yaşamıştı. Burak'tan da nefret etmişti. Fakat şimdi olmayan oğlu yerine koymuştu damadını. Ama aynı duygular diğeri için asla olmayacaktı. O delikanlı hiç bir zaman hayatlarında olmayacaktı. Yaprak ne kadar üzgün olursa olsun, o delikanlının üzeceğinden daha fazlası olmazdı şimdi. En güzeli zamana bırakmaktı. Kızı akıllıydı. Bu sevdanın ona mutsuzluktan başka bir şey vermeyeceğini anlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomansaÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...