Bölüm 21

586 28 1
                                    

Bilgisayarının başına oturdu. Sosyal medya hesaplarını kontrol ederek aklını dağıtmaya çalıştı. Mesaj kutuları yine dolmuştu. Normalde bu işlerle Ege ilgileniyordu ama bugün yapabileceği en iyi akıl dağıtma yöntemi bu diye düşündü. Gönderilen mesajlar hep sevgi ve aşk sözcükleri ile doluydu. Onlarca mesajda telefon numaraları gönderilmişti. Takipçiler arama motoruna Yaprak yazdığında kendi bile şaşırmıştı. Yazdıktan sonra ne yaptığının farkına vardı. Önce sildi sonra tekrar ismini yazdı. Hesabına bakmak istedi. Tabi bulabilirse. Onu takip eden kaç tane Yaprak olabilirdi ki! Ama ne kadar yanıldığını önüne çıkan listeyle anlamıştı. Bilgisayarı masanın üzerinden alıp koltuğa geçti. Bağdaş kurup laptopu kucağına koydu. Başladı tek tek hesapları incelemeye. Böyle şeylerden hemen sıkılan Ömer bir saattir ekranın başında hala aramaya devam ediyordu. Karşısına o bakışlar çıkınca ellerinin terlediğini hissetti. Kalbi bir kuşun kalbi gibi atmaya başladı. Yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. Şimdi kızın sosyal medya hesabından fotoğraflarına bakıyordu. Hesabı açıktı. Herkes görebiliyordu onun baktığı gözlere. İçinde engel olamadığı saçma bir kıskançlık gelip geçti. Bir fotoğrafında Boztepe'deydi. Hemen alt tarafına bir not yazılmıştı.

"Ah Trabzon. Neler saklı dar sokaklarında? Ne acılara, aşklara ve ihanetlere tanık oldun. Biz seni her halinle sevdik. Uzaktan da olsa bizim sana olan sevdamız sonuna kadar."

Hoşuna gitmişti bu not. Bir diğer fotoğrafta kendi yoktu. Ama çektiği kare hoşuna gitmişti. Sahil kenarında denizin kenara bıraktığı dalgalara çekilmişti. Altında yine bir not vardı.

" Karadeniz. Sen mızmız bir çocuk gibisin. Ne zaman seveceğin, ne zaman hırçınlaşacağın belli olmuyor. Az önce çarşaf gibi olan denizin, şimdi öfkesini kusuyor sahile. Belli olmuyor sağın solun. Hırçın dalgalarının her haline ayrı bir sevdalıyız Karadeniz"

Hemen hemen her çektiği karenin alt tarafında böyle notlar vardı. Sıkılmadan hepsini inceledi. Bir fotoğraf daha dikkatini çekti. Ve yine heyecanlanmasına sebep oldu. Yine sahilden çekilmiş bir fotoğraf. Batan güneşin denizin ufkunda ki oynaşması harika görünüyordu. O kızıllığı öyle bir notla taçlandırmış ki, içi eridi gitti delikanlının.

"Sen benim ulaşılmazım. Tıpkı bu görüntüdeki gibi, güzel ve çekicisin. Seni gördüğüm her an bu güneş gibi yakıp kavuruyorsun. Ama kaybolduğunda tıpkı soğuk kış gecelerindeki ayaz gibisin. Üşütüyorsun iliklerime kadar. Sen öyle bir sensin ki, varlığın bir dert yokluğun ise ölüm. Peki, ben seni göremediğim her an için kaç kere ölmüşümdür?" Onun için mi yazmıştı? Kendi kendine yok artık daha neler diye söylendi. Kesin erkek arkadaşına yazmıştır. Belki de dün akşam dibinden ayrılmayan Toprağa yazmıştır. Mesaj kutusuna girdi, ona attığı mesajları görmek için. Gördükleri ile yeniden şok geçirdi. Kız ona dört senedir mesaj atıyor ama o fark etmiyordu. Fakat bir şey yazmamış her gün aynı saatte sadece nokta koyup yollamış. Sadece nokta mı? Neden kendini anlatmadı? Telefon numarasını da yollamamış. Bu kız ne kadar tuhaf diye düşündü. Eli kabul et tuşuna basmak istedi. Eğer o tuşa basarsa mesajlarını gördüğünü anlayacaktı. Dudağının içini ısırdı. Sağına soluna baktı boşluktan yardım dilenircesine. Sonra aniden karar verip kabul et tuşuna bastı ve bilgisayarın kapağını kapattı.

Yaprak evin her köşesini dolaşıyor akıl karışıklığını unutmaya çalışıyordu. Dün gece olanları bir yanı unutmak isterken bir yanı da her anını yeniden yaşamak için savaş veriyordu. Ömer gözünün önünden gitmiyor, sadece fotoğraflarına bakarak sevdiği adamı, şimdi aklından hiç çıkaramıyordu. Kafayı yemek üzere hissetti kendini. Ablasının kocaman evi onu boğuyormuş gibi hissediyordu. Bir an önce kendine gelmeli ve normal yaşantısına geri dönmeliydi. Ömer'i bir seferliğe mahsus görmüş ve bitmişti. Kafasını dağıtmak için Ege'nin yemek teklifini kabul etmeye karar verdi. Toprak'ta gelecekti. Birlikte eski günleri yâd ederler o da bu saçma düşüncelerden uzaklaşmış olurdu. Telefonunu çıkarıp Ege'ye "Tamam akşam sendeyiz. Güzel yemekler bekliyorum senden" deyip gönderdi. Toprağı aramaya karar verdi. O Ege ile haberleşir onunla birlikte giderlerdi işte. Telefon daha ilk çalınmasında açıldı. Her zamanki gibi diye düşündü kız.

"Yaprak"

"Toprak"

"İyisin değil mi? Bir sıkıntı yok değil mi?"

"Yok yok hallettim. Babamla konuştum." Toprak afalladı. Neyi konuştu babasıyla? Neler oluyordu?

"Ne diyorsun Yaprak ne konuşması? Amcamla ne konuştun?"

"Haberlerde çıkan olayı diyorum işte."

"Yahu kızım adam gibi anlatsana şu olayı. Zaten uyuyamadım. Kafam bir dünya!"

"Ya dün akşam mekân çıkışı gazeteciler çektiler ya. İşte orada Ömer ile benim beraber olduğumuzdan bahsetmişler. Ablamda babam başka yerden duymadan ona açıklama yaptı. Anlayışla karşıladı. Ama benim bir an önce dönmemi istiyor. Ben de yarın gidiyorum. Ege bu akşam birlikte onun evinde yemek yiyelim dedi. Tamam dedim. Gideriz dimi?" Toprak duyduklarının şoku ile koltuğa çöktü. Sadece üç dört saatte mi bunlar yaşanmıştı?

"Ben kaç gündür uyuyorum acaba?"

"Ne saçmalıyorsun?"

"Kızım bu anlattıklarını şu bir kaç saatte mi yaşadın anlamıyorum ki?"

"Evet, bebeğim aynen öyle oldu." Toprak Yaprağın bu kelimelerinden haz duyuyordu. O da şaka yollu içini serinletmek için bazen böyle kelimeler kullanıyordu.

"Bak şimdi cancağızım. Özet geçelim birlikte. Bakalım doğru anlamış mıyım? Yoksa ben mi kafayı yiyorum?"

"Buyurun dinliyorum."

"Sabah haberlerde Ömer ve senin haberin çıktı."

"Aynen öyle."

"Amcam ilk sizden öğrendi bu haberi."

"Doğru yol da ilerliyorsun. Başarabilirsin.

"Sulandırma. Sen yarın Trabzon'a dönüyorsun. Ve Ege bizi bu akşam yemeğe çağırıyor kendi evine."

"Evet, sizi milletçe ayakta alkışlıyoruz. Tek seferde anladınız."

"Yuh."

"Kibar olur musunuz lütfen? Sizin gibi bir pilota böyle konuşmak yakışmıyor."

"Öyle mi? Şimdi şunu dinle bakalım" Deyip pilotların konuştuğu gibi konuşmaya başladı. İngilizce olarak.

"Yaprak Hanım bu akşam sizi evinizin önünden almaktan onur duyarım."

"Aman Allah'ım çok karizmatik"

"Ne sandın kızım."

"Sen bu konuşma ile ne kızlar bağlamışsındır." Toprak elini kalbinin üzerine koydu, koltuğa kafasını dayayıp gözlerini kapattı.

"Aynen öyle bebeğim. Boşuna pilot olmadık her halde. Ben seni akşam alırım. Ama mümkünse ben seni alana kadar başka bir olaya karışma."

"Elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz Toprak Bey. Seni seviyorum kuzen" Deyip telefonu kapattı. Elindeki telefona baka kaldı. Ne kadar kolay söylemişti içini yakan o iki kelimeyi. Bir çırpıda çıkmıştı dudaklarından. Kalbini paramparça eden, düşüncelere dalmasına sebep olan, hayatını tamamen ona odaklamış, kendi mutsuzluğuna mal olsa bile onun için kendini feda eden adam şimdi onun dudaklarından dökülen o kelimeler için kahkahalarla gülüyordu. Bir yandan gülüyor bir yandan da ağlıyordu. Her dökülen gözyaşı kalbine hançer olup saplanıyordu. Kahkahaları semaya ulaşmış ve yağmur olarak yeryüzüne yağmaya başlamıştı. İşte şimdi tüm kâinat onun sevdasına ağlıyordu. Umutsuzluğuna gülerken, ağlayan adamın içi bir kere daha paramparça olmuştu.

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin