Bölüm 3

1.5K 62 2
                                    

Ahmet Bey elini masaya koyup çenesinden destek aldı. Otoriter bir baba olmasının yanında kızları için her zaman endişelenen bu adam şimdi derin düşüncelere dalmıştı. Doğum sancısının nasıl bir acı olduğuna şahit olmuştu hem de üç kere. Çiçeğin doğumunda Ayşe Hanım tam üç gün boyunca sancı çekmiş, Çiçek dünyaya geldiğinde artık daha fazla dayanamamış ve bayılmıştı. O korkuyu asla unutamamıştı. Belli etmese de Ayşe'si onun kıymetlisiydi. Ona üç tane pırlanta gibi evlat vermiş ve onları en güzel şekilde yetiştirmişti. Asla ona karşı gelmemiş sesini dahi yükseltmemişti. Hayatın sıkıntılarını birlikte omuzlamışlar şimdi ise ilk torunlarını kucaklarına alacaktılar. Ayşe'si haklıydı Yaprağın yanında olması gerekiyordu. İkisinin arasında çok özel bir bağ vardı. Çiçek evlendiğinde Yaprak günlerce ağlamıştı. En çok da İstanbul'da yaşayacak olduğuna üzülmüştü. Hepsi için çok zor günlerdi. Ama kızı mutluydu ve bununla teselli buluyordular. Başını kaldırıp Ayşe'sine başını tamam der gibi salladı. Ağzından kelam çıkmıyordu. Yaşlanmış hissetti kendini. Artık dede diyecek bir torunu olacaktı. Şimdiden kendini mutlu hissederken bunun ağırlığı da kendini belli ediyordu. Ahmet Bey kahvaltısını bitirmeden masadan kalkmıştı.

Yaprak ve Ayşe Hanım birbirlerine baktılar. Onun neden bu halde olduğunu anlamışlardı. Duygularını belli eden biri olmadığını gayet iyi biliyorlar. Ayşe Hanım

"Yaprak, enişten uçak bileti alacak senin gidebilmen için. Hemen hazırlanmaya başla. Ben de ufaklık için hazırladığım bohçaya tekrar bir bakayım belki eksik vardır."

Hemen kendi odasına gidip beyazlara sardığı bebek kıyafetlerini çıkardı. Minik tulumlar, eldivenler, çoraplar, yatak örtüleri, kol bezleri, kundaklar hepsini önceden hazır etmişti. Kızı gerek yok demişti ama onun içi rahat etmezdi başka türlü. O büyüklerinden ne gördüyse aynısını yapmak istemişti. El emeği göz nurunun yerini başka bir şey doldurmazdı ki! Şimdiki gençler öyle kundak, kol bezi falan kullanmıyorlardı. Ama olsun kızın kayınvalidesi, görsün her şeyi yaptığımızı deyip her şeyden yapmaya çalışmıştı. İster kullansın ister saklasın o üstüne düşen annelik görevini hakkıyla yerine getirmiş olmayı istiyordu.

Yaprak odasında valizine eşyalarını koyarken garip bir sevinç vardı içinde. Yeğeninin gelecek olması, uzun süredir görmediği ablasına kavuşacak olması ve onun nefes aldığı şehirde nefes alacak olmanın garip mutluluğu vardı içinde.

Ablasının düğünü için bir kere gidebilmişti İstanbul'a. O da üç yıl önceydi. Âşık olmuştu o şehre. Ama yine de Trabzon'da yaşamak onu mutlu ediyordu. Yaprak yirmi üç yaşında, evli olan ablası otuz bir de yirmi yedi yaşında olan Sıla ablası vardı. Ablaları ile iyi anlaşıyor ama kendine en yakın olarak Çiçek ablasını görüyordu. Çünkü Yaprağın hayallerini en iyi o anlıyordu. Asla yargılamaz destek olurdu ona. Sıla ablası biraz daha ketum bir karakterdi. Gerçek olmayan hiçbir şeye olumlu bakmazdı, annesinin deyimi ile gerçekçi bir kızdı. Yaprak onu da çok seviyordu ama önceliği Çiçek ablasıydı.

Yaprak İngilizce öğretmenliği okumuştu. Okulunu birincilikle bitirmiş tüm öğretmenleri tarafından sevilen bir öğrenci olmuştu. Dört kere girdiği erasmus sınavını kazanmış ama ailesi yurt dışına çıkmasına izin vermemişti. Erasmusa giden öğrenciler dört ortalama ile yurda dönüyordu. Sadece gezerek kazandıkları bu not ortalamasını Yaprak deli gibi ders çalışarak dört buçuk ortalamaya çıkardı. İngilizceye olan düşkünlüğü onu diğer dilleri öğrenmeye de teşvik etti. Ana dili gibi İtalyanca, Fransızca ve tabi ki İngilizceyi konuşabiliyor. Okulu kısa bir süre önce biten Yaprak onlarca iş teklifi aldı. Babası başka şehirde çalışmasına sıcak bakmayınca, Yaprak'ta ev de biraz dinlenmeye karar verdi. İşe girmemiş olması, ablasının yanına gitmesinde işe yaramıştı. Çalışıyor olsaydı, izin alması zor olacaktı.

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin