Bölüm 29

558 28 2
                                    

Koltuğun üzerinde uyuyup kalmıştı Ege. Nasıl bir geceydi diye kendi kendine söylendi uyandığı gibi. Aklı Toprağa takılmıştı. Yaprak'ta kötü durumdaydı. Birazdan Trabzon projesi için bir toplantıya katılacaktı. Lakin kendini hiç o havada hissetmiyordu. Bir an arayıp toplantıyı iptal etmek istedi. Sonra yapmaktan vazgeçti. Kendini banyoya attı kimseyi aramadan. Bornozuyla salonun ortasına geldiğinde önce kimi arasam diye bir tur attı salonda. Telefonu eline alıp Toprağın numarasını çevirdi. Meşgule düşene kadar çaldı ama açan olmadı. Merakı iyice artmıştı. Çevresinden kimseyi tanımıyor ona ulaşabileceği başka bir yol bilmiyordu. Arabası kapının önündeydi hala. Demek ki taksiye binmişti ya da yürümüştü. Aklına daha kötü senaryolar gelmeye başladı. Birileri yolunu kesip kötü şeylerde yapmış olabilirdi. Ya da kendine zarar vermiş olabilirdi. Aklına gelen bu tuhaf ve korkutucu olasılıklarla ellerini saçlarından geçirdi. O sırada telefonu elinde çalmaya başladı. Ekrana bakınca rahatladığını hissetti.

"Toprak nasılsın?" Uykulu ve bitkin bir sesle

"Ne kadar iyi olunabilirse işte"

"Yapma dostum."

"Ben akşam yapacağımı yaptım."

"Normal bir kafada değildin. Yaprak'ta anlayacaktır bunu."

"Beni asla affetmeyecek."

"Toprak Yaprağı ikimizde tanıyoruz. Kimseye küs kalamaz o."

"Ege biraz dinlenmem lazım. Sonra görüşürüz" Deyip telefonu kapattı. Ege onun güvende olduğunu bilmenin rahatlığıyla Ömer'i aradı. Daha ilk çalışta açılınca şaşırmıştı.

"Telefonun başında mı bekliyordun?" Arkadan gelen gülme sesini duydu. Ömer sabahları gergin olur ve bu tüm konuşmalarına yansırdı. Ege onun bu saatlerde güldüğüne hiç şahit olmamıştı.

"Ömer sen iyi misin?"

"Harikayım Ege."

"Sebep"

"Aşk" Duyduğunun yanlış olduğunu düşünerek

"Ne?"

"Aşk oğlum aşk!" Ege kulaklarına inanamadı. Ayrılalı henüz beş altı saat olmuştu.

"Hemen anlatmaya başla ve beni uğraştırma."

"Telefonda olmaz. Zaten toplantı var. Sonrasında konuşuruz" Dedikten telefonu yüzüne kapattı. İki görüşme yapmıştı. İlki perişan bir adamın yaralı sesiydi. Sonraki aşktan ayakları yere basmayan âşık bir adamın sesi. Duygular nasıl sese yansıdığının canlı şahidi olmuştu.

Yaprak yaşadıklarının gerçekliğine hala inanamıyordu. Bir kaç kere kendini çimdiklemişti. Rüyadaysa uyanabilmek için. Gece onun elini tuttuktan sonra artık pembe bulutların üzerindeydi. Kalbinin atışı hiç normale dönmemişti. Onun arabasıyla sahil kenarına gitmişler gün aydınlanana kadar sohbet etmişlerdi el ele. Yaprak ablası merak etmesin diye öncesinde ona mesaj atmış ve gelince her şeyi anlatacağına söz vermişti. Eve geldiğinde ablası ayakta onun gelmesini bekliyordu. Bir çırpıda olanları anlatmıştı ablasının şaşkın bakışları altında. O kadar hızlı konuşmuştu ki bitirdiğinde dili damağına yapışmıştı. Ablası en son bitirdiğinde

"Ah be kuzum. Ne kadar mutlu olabildiğini görüyorum. Ama biliyorsun onun dünyasında sana yer olmayacak, en azından uzun süre. Sana göre biri değil. Bizim aileye göre biri hiç değil. Seni üzecek, yıpratacak. Bunu elbette isteyerek yapmayacak. Onun dünyasının getirdiği dezavantajları yaşatacak sana. Ve ben kardeşimin üzülmesini istemiyorum" Demişti. Yaprak ablasının sonuna kadar haklı olduğunu biliyordu. Onu düşündüğü için böyle konuştuğunu da biliyordu, lakin kendini çoktan kaptırmıştı bu tufana. Gözlerine her baktığında içinin eridiğini düşünüyordu. Beyni yanlış yaptığını biliyor ama kalbi bu aşka şans vermesini söylüyordu. Yaprak bu durumu omuzlarında görünmeyen meleklerin günah ve sevapları yazma durumuna benzetiyordu.

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin