Yaprak kendini oldukça rahat hissediyordu. Çocukluk arkadaşları ile harika bir akşam geçirecekler ve yıllardır neler yaptıklarından bahsedecektiler. Trabzon'a gitmeden önce keyifle geçirecek olduğu akşam ona çok iyi gelecekti. Her ne kadar babası ona konu hakkında soru sormamış olsa da biliyor ki gittiğinde annesi aracılığıyla ayrıntıları öğrenmek isteyecekti. Babası öğrenmek istediği ya da uyarması gerektiği konular için onun karşısına çıkmazdı. Annesi yumuşak bir dille durumu açıklardı. Ama Yaprak bilirdi babasının kelimeleri olduğunu. Hareketlerine çeki düzen verir ve babasını üzmekten korkardı. Bu hep böyle olmuştu ve olmaya da devam edecekti.
Ömer heyecanla Ege'nin kapısında dikiliyordu. Elinde papatyalar ile sanki kız istemeye giden delikanlılar gibi hissetmişti. Duygularına engel olmaya karar verdi. Bu şekilde davrandığında Yaprağın korkabileceğini ve ondan uzaklaşacağını düşündü. Elinde olmadan zile uzandığında ellerinin titrediğini gördü. Ege kocaman bir gülümseme ile kapıyı açtı. Önce elindeki çiçeklere baktı sonra muzip bir ifade ile dostuna.
"Hey adamım bana çiçek almışsın" Diyerek eline uzandı. Ama gülüyordu. Aslında biliyordu o çiçeklerin ona olmadığını. Arkadaşının gerginliği her halinden belli oluyordu. Bunca yıl arkadaştılar fakat Ömer'i bu halde hiç görmemişti. Belki oynayacak olduğu dizilerin ilk çekimlerinde. Ama bu durumu çok farklıydı.
"Dur Ege" Deyip çiçekleri arkasına saklamaya çalıştı.
"Yahu biliyordum bana karşı bir şeyler hissettiğini, keşke bu kadar beklemeseydin" Elini kalbinin üzerine koydu bakışlarını ona dikip arka arkaya gözlerini kırpıştırdı kızlar gibi.
"Ege kes şu komediyi. Çekil de içeri gireyim." Onu itip içeri girerken Ege şakasına hala devam ediyordu.
"Tabii canım benim. Yıllardır bu ani bekliyordum" Kahkahalarla gülmeye başladı. Karnını tutarak eğildi. Ömer ise onun bu haline gülmediği gibi sinirlenmişti de. Aslında kızmamalıydı. Arkadaşını geçen onca zamanda tanımıştı. Her olayda gülünecek ya da dalga geçecek bir şey bulur günlerce uzatırdı. İşte şimdi elindeki çiçekler ona gerekli malzemeyi vermişti.
"Yeterince güldüysen sus artık" Dedikten sonra kendini koltuğa attı. Çiçekler hala elindeydi. Bırakmak istemiyordu masumluğu simgeleyen papatyaları. Ege hala bıyık altı gülmeye devam ederken, kapının zili çaldı. Ömer'in sakinleşmeyen kalp atışları daha da zıvanadan çıktı. Ege kapıyı açarken o ayağı kalkmış gömleğini düzeltiyordu. Toprak tokalaştıktan sonra içeri girdi. Ömer'i gördüğü gibi bu akşam bolca içkiye ihtiyaç duyacağını anlamıştı. Ne işi vardı bu adamın burada? Hani sadece üçü olacaktı. Kesin Ege'nin başının altından çıkmıştı onun gelme fikri. İçten içe nefret etti Ege'den, karşısında dikilen bu adamdan, geceden ve birbirlerine bakacak olduğu o gözlerden, elinde tuttuğu çiçeklerden en çokta kendinden ve hissettiklerinden nefret etti.
Yaprak Ege'nin boynuna sıcacık bir şekilde sarılırken içeride bekleyen adama gözleri çarptı. Dondu ve öylece durdu. Önce nefesi sonra düşünme kabiliyetini kaybetti. Hani bir daha göremeyecekti onu. Karşılaşmayacaklar ve karşı karşıya gelmeyeceklerdi. Ne işi vardı burada? Gözlerini kapattı ve hayal olması için dua etti. Tekrar açtığında gözleri ona kilitlendi. O da ona bakıyordu. En çekici haliyle ona bakıyor ve gözlerini ayırmıyordu. Ege sarılmanın uzun sürdüğünü fark edince
"Hey tatlım beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Boynumu kırdın deli kız" Deyince Yaprak ancak kendine gelebildi. Başını önüne eğip
"Özür dilerim."
"Gir içeri kız ne özrü şaka yapıyorum." Yaprak küçük adımlarla içeri giriyor ve ona daha da yaklaşıyordu. Ömer aklından çıkmayan o bakışlara yavaş adımlarla ilerliyordu, tıpkı onun gibi. Şimdi bir soluk mesafesinde Ömer'in gözleri onda, Yaprağın gözleri ise ayaklarında idi. Yavaşça başını kaldırdı kız, omzuna geldiği adamın gözlerine kilitledi bakışlarını. Derin bir nefes bıraktı boşluğa, kız başını kaldırıp gözlerine bakınca. Ağır çekimde ilerleyen bu sahne ikisine de dünyanın döndüğünü unutturdu. Artık onlar sadece ikisi kalmışlardı yarım metrelik mesafede. Dünya durmuş ve o an da donmuşlardı. Adam elini uzatıp saçını kulağının arkasına atmak istedi. Kız fotoğraflarına yaptığı gibi sakallarının üzerinde gezdirmek istedi ellerini. Adam yüzünü avuçlamak ve o gözleri kendinden ayrılmasın istedi, kız sadece o an da kalmak ve ölmek istedi. Öncesini ve sonrasını düşünmedi ikisi de. Sadece orada kalmak ve birbirlerine doya doya bakmak. Sadece ikisi olsun. Konuşmasınlar. Kelimelere ihtiyaçları yoktu. Bakışları tüm kelimeleri, cümleleri kifayetsiz bırakmıştı. Nefesleri birbirine değerken, kalp atışları dışarıdan görünecek şekilde atıyordu. Onları izleyen iki kişinin varlığını unuttular, unutmak istediler. Bu anın büyüsü bozulmasın ve sadece onlar olsun istediler. Ama tüm büyülü anların bittiği gibi onların büyüsü de Ege tarafından bozulmuştu.
"Hadi beyler ve sevgili Yaprak Hanım masaya geçelim." Önce Ege'ye baktılar sonra yine önlerine döndüler. Aralarındaki mesafe Ömer'in elindeki papatyalar kadardı. Çiçekler aklına gelince, ona doğru uzatarak
"Senin için" Dedi kızın şaşkın bakışları altında. Elini uzattı ama hala bir rüya olduğunu düşünüyordu. Sevdiği, hayran olduğu adam ona çiçek almıştı. Bu rüya değil de neydi? Yaprak bu rüyadan uyanmak istemiyordu.
"Teşekkür ederim" Mahcup bir ifade ile. Artık ona bakamaya utanıyordu.
"Bir özür olarak kabul edersen sevinirim. Ailene karşı seni zor durumda bıraktığım için." Kız anlık olarak önce baktı sonra kaçırdı gözlerini. Artık gerçek dünyaya dönme zamanıydı. Elindeki buketi kokladı. İçine çekti doya doya Ömer'in elinin değdiği bu harika çiçekleri.
Toprak sanki ilk defa gelmiyormuşçasına, büfeden aldığı içkiyi kadehe doldurup bir dikişte bitirdi. Onların birbirlerine kilitlendiği anı sonuna kadar yaşamıştı. Sevdiği kadının gözlerine başka gözlerin değdiğini görmeye daha fazla dayanamadı. Kilitlenmişlerdi. Bir soluk kadar uzaklıktaydı ikisi de. Ömer'in bakışlarında ki sevgi kırıntılarına şahit olmuştu. Çünkü her aynaya baktığında kendi gözlerinde de o kırıntılara maruz kalıyordu. Yaprak zaten o adamı deli gibi seviyordu. İşte şimdi istediği olmuştu. Karşılık bulacaktı bu gözlerden. Belki zor olacaktı onlar için ama kendisinin ki gibi imkânsız olmayacaktı. Elindeki çiçeklere bakarken ikinci kadehi kafasına dikmişti bile. Ege onun bu halini fark edince kulağına eğilip
"Dostum erken başladın. Yavaş git istersen"
"Geç bile kaldım. Hem de çok geç." Ne demek istediğini anlamadı ama durumunun çok da iyi olmadığını anlamıştı. Ortamı daha fazla germemek adına bu akşam ona çok iş düşüyordu. Toprak bu hızla giderse gece yarısına kadar kör kütük sarhoş olacaktı. İçkiyi elinden almaya çalıştı ama Toprak izin vermedi. Camın önüne gidip üçüncü kadehini bir dikişte bitirdi. Birlikte masaya oturdular. Ömer Ege'nin yanında Yaprağın karşısında oturuyordu. Toprak Yaprağın yanında Ege'nin karşısında idi. Servise başlayan Ege bu akşamın böyle geçeceğini düşünmemişti. Ortamda sessiz bir gerginlik vardı. Bunun yanı sıra da aşk kokusu geliyordu burnuna. Toprak için zor olacak bu, diğer taraftan Ömer ve Yaprağın durumu onu içten içe mutlu ediyordu.
Masanın başında sessizliği tercih eden bu dört genç kendileriyle muhasebeye başladılar. Belki aşklarıyla, belki de karşılıksız sevgileriyle. En rahatları elbette ki Ege'ydi. Onu tedirgin eden gözleri kızarmaya başlayan ve hala ısrarla içmeye devam eden Toprak'tı. Ömer karşısında oturan kızdan gözlerini ayıramıyor arada bir bakışları karşılaşıyor ve kız hemen tabağına dönüyordu. Onun bu masumane halleri daha çekici yapıyordu karşısındaki bu kızı. Toprak köşesinde onların kesişen bakışlarını izliyor ve kadehleri arka arkaya dikiyordu. Daha bir saat olmadan şişenin dibini görmüştü. Yemekler bitmiş tatlı servisi için mutfağa giden Ege'yi beklemeye başladılar. O an da Toprak durduk yere gülmeye başlayınca Yaprak ancak anlayabilmişti sarhoş olduğunu.
"Toprak çok içmişsin. Gidip sana kahve yapayım" Deyip ayaklanınca kolundan sertçe tutup kızı oturttu. Yaprak onun bu hareketine şaşkın şaşkın bakarken
"Ömer bu kız sana deli gibi âşık biliyor musun?" deyip öfkeyle baktı. Söylediklerinin üzerine Yaprak sesini yükselterek
"Ne saçmalıyorsun sen Toprak? Kes sesini." Ömer'in bakışları ikisinin arasında gidip geliyordu.
"Bak şimdi Ömer Bey, sen yokken bile seni sevebiliyormuş. Sen yokken seninle yemek yiyor birlikte Trabzon'un lanet sokaklarını geziyormuşsunuz. Düşünebiliyor musun sırf sana âşık olduğu için kimsenin ona yaklaşmasına izin vermedi. Çok şanslısın dostum bu kız sana kör kütük âşık olmuş" Deyip sendeleyerek ayağı kalkmaya çalıştı. Sandalye yere gürültü ile düşerken Yaprağa kaydı gözleri. Hayal kırıklığı ile bakıyordu şimdi, ona. Samimiyet, kardeş sevgisi, arkadaşlık namına hiç bir kırıntı kalmamıştı o bakışlarda. Teselli bulduğu hiç bir ışık yoktu artık umutsuzca sevdiği bu kızda. Tam kalbinin üzerine kendi hançer saplamış, şimdi kanaması tüm vücuduna hücre hücre yayılıyordu. Gözlerinden deli gibi boşanan yaşlara bakıyordu. Ne yaptığının farkında değildi ama Yaprağını üzmüştü. O kadar kafayı bulmuştu ki sevdiği kızın acı çekmesine sebep olmuştu. Kendini bir çöp yığını gibi hissetti. Her tarafa kokusu yayılmış gibiydi. İğrendi kendinden, nefret etti ve yeniden ölmek istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...