Bir sonraki fotoğrafa geçti Yaprak. Bu sefer takım elbisesi üzerindeydi. Tabureye oturmuş bir ayağını basamağa koymuş gülümsüyordu. Umursamaz bir hali vardı. Ne olursa olsun ben hep gülerim der gibiydi. Sayfayı yeniden çevirdi. Hayvan barınağında yere çömelmiş beyaz bir köpeğin başını okşuyordu. Bu fotoğrafa her baktığında o elin okşadığı olmayı istedi. Parmakları büyülü geliyordu ona. Başı ağrısa o parmaklar ona dokunduğunda ağrısının geçeceğini düşünüyordu. Dün akşam elindeki ekmeği tutuşunu hatırladı. Başparmağının hemen yan tarafında ufacık bir kesik vardı. İçi sızlamıştı genç kızın. Yara bandını çıkarıp onu sarmamak için kendini zor tuttu. Genç kız, delikanlının her ayrıntısını ezberlemişti. Belki kendinin bile bilmediği ya da fark edemediği ayrıntıları biliyordu. Mesela güldüğünde dudağının hemen kenarında oluşan ufacık çukuru biliyordu. Sinirli olduğunda parmakları ile oynadığını veya neşeli ise gülüşünü tek tarafa doğru kaydırır ve daha bir sevilesi olurdu. Hayallerinde sakladığı aşkına dün gece canlı olarak bakmıştı. Bu anı ile elindeki dosya ona daha bir anlamlı geldi. Kapağını kapattı ve üzerini okşadı, sanki onun yanağını okşar gibi.
Ömer aynanın karşısında onlarca kere kendine baktı. Saçlarını düzeltti bilmem kaçıncı kere. Yüzüne krem bile sürmüştü. Üzerine giydiği tişörtün yakalarını eliyle düzeltti. Ayakkabılarını sildi. Pantolonuna baktı, arkasını dönüp kırışıklık var mı diye. Farkında değildi belki ama bu akşam için inanılmaz heyecanlıydı. Kendiyle hiç bu kadar ilgilenmezdi. Hele ki basit bir akşam yemeği için. Saatine baktı, en son baktığının üzerine sadece beş dakika geçmişti. Zaman ilerlemiyordu. Daha bir saat vardı gitmesine. Erken gitse ne olurdu ki sanki. Aslında gidebilir Ege ile oradan buradan sohbet ederken zaman akıp giderdi. Sabahtan beri bir şey yemediği halde kendini tok hissediyordu. Sanki dizi çekiminin ilk sahnesi için hazırlanıyor gibi kalbi heyecandan yerinden fırlayacakmış gibi hissediyordu. Ya da kendini boşluktan aşağı atıyormuş gibiydi. Tekrar aynanın karşısına geçti. Kendine baktı. Gözleri hiç bu kadar parlamamıştı. Kendi ile konuşmaya başladı.
"Ömer sana neler oluyor böyle? Lan oğlum resmen yüzüne krem bile sürdün. Hayırdır nedir derdin senin?" Deyip kendine göz kırptı. Bu haline güldü.
"Hadi itiraf et heyecanlanıyorsun. Yıllar sonra ilk defa bir kız için aynanın karşısında bu kadar zaman geçirdin. Ne var o kızda? Niye seni bu kadar kendinden geçiriyor? Ne farkı var diğerlerinden? Hadi oğlum kendine gel" Deyip iki eliyle yüzünü sıvazladı. İtiraf edemiyordu belki delikanlı ama yavaş yavaş o kıza doğru akıyordu. Kendi dünyasının dışında bir kızı hayatına alıyordu. Beklentilerini karşılayacak, sevgisine sorgusuz sualsiz karşılık verecek bir kız olduğunu anlayacak. Kameralar önünde olmak için uğraşmayacak. Onu akşam evine geldiğinde özlemle karşılayacak olduğunu kısa bir zaman sonra kendinde anlayacaktı.
Daha fazla dayanamadan evden dışarı attı kendini. Ege'nin evine doğru giderken gözüne bir çiçekçi çarptı. Kenara çekip dükkâna doğru gitti. Çiçekleri incelemeye başladı. Hangisini almalıydı. Bunlardan hangisini severdi ki Yaprak? Kırmızı güller olmaz. Kır çiçeklerinden bir aranjman yaptırabilirdi. O böyle düşüncelere dalmışken dükkân sahibi dışarı çıktı. Kır saçlı, orta yaşın biraz üstünde olan adam delikanlıya doğru yürüdü. Anlamıştı onun kararsız kaldığını. Geldiğinden beri gözleri çiçeklerin üzerinde akıp gidiyordu. Yıllardır edindiği tecrübe ile delikanlının hoşlandığı kıza çiçek seçmeye çalıştığını anladı. Gözleri parlıyor, eli kolu sabit durmuyordu. Yanına yaklaşarak, tüm sevecenliği ile
"Evlat anladığım kadarı ile ne seçeceğine karar veremiyorsun." Delikanlı sanki bir rüyadan uyanırcasına kafasını kaldırdı. Gülümseyerek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...