Ablasının yanından kalkıp, onun şaşkın bakışları altında gözyaşlarını sertçe sildi.
"Ben çıkıp valizlerimi indireyim."
"Babamı arayıp bir kaç gün daha izin isteyebilirim. Bu halde gitmeni istemiyorum."
"Hayır abla. Gitmem gerekiyor. Bu şehir beni boğuyor."
"Kızım böyle gidince oradaki problemlerle nasıl baş edeceksin? Sıla üstüne gelecek, babam ve annem de keza aynı şekilde."
"Olsun abla. Ben her şeyi hak ediyorum." Gözlerini ayaklarına doğru kaydırdı. Sanki ablasına bakmaya bile utanıyordu. Yaptığının çok büyük bir kusur olduğunu düşünüyor ve bundan dolayı da yüzü kızarıyordu. Hayat henüz uyumamıştı. Çiçek onu kucağına alıp Yaprağın karşısına dikildi.
"Sen yanlış bir şey yapmadın. Kendini neden cezalandırmaya çalışıyorsun?" Yaprak ablasının son sözlerini özellikle duymazlıktan geldi. Daha fazla teselli edilmek istemedi. Eniştesi gelene kadar valizleri kapının girişine indirmişti. Camdan dışarı bakıyor. Sessizliğini koruyordu. Artık ağlamıyordu. Ağlamaya bile hakkı olmadığını düşünüyordu. O artık Ömer'in hayalini bile kurmamaya karar verdi. Bütün hesaplarını kapatmış, telefon hattını da değiştirmişti. Ömer, Ege ve Toprak artık ona ulaşamayacaklardı. En az kendi kadar Toprağa da sinirliydi. Bütün bunların hepsi onun yüzünden olmuştu. Eğer o öyle bir itirafta bulunmasaydı tüm bunlar olmayacaktı. Onu asla affetmeyecekti. Bunu düşünürken bile kalbinin sızladığını hissetti. Çünkü Toprak onun her şeyiydi. Kardeşi, abisi, kuzeni ve en yakın dostu. Artık olmayacak olan arkadaşı için içten içe üzüldü Yaprak.
Havaalanına girmeden önce taktığı gözlüğü ve şapkası onu yeterince kamufle edememişti. Bir kişinin onu fark etmesi ile diğerlerinin yanına gelmesi anlık bir sürede gerçekleşti. Bir curcunanın arasında kaldı. Kimseyi kırmayı da istemiyordu. Fakat bir an önce Yaprağa ulaşmalıydı. Yazdıklarını bir de gözlerine bakarak söylemesini isteyecekti. Güvenlik görevlilerinin yardımı ile bir kenara çekilebildi. Fakat hala yanına gelenler vardı. Fotoğraf çekilirken herkes objektife bakarken o gözleriyle etrafı tarıyordu. Hangi hava yolu ile uçacağını biliyordu. Gişelerin olduğu yere zar zor gelebildi. Uçağın kalkmasına bir saat daha vardı. Henüz kapılar açılmamış olduğu için onu yakalama oranı yükseliyordu. Her ne yazmış olursa olsun, onu tekrar göreceği için seviniyordu. Aslında öfkeli olmalıydı. Bu kadar çabuk vazgeçtiği için. Onunla konuştuğunda ikna edebileceğini düşünüyordu.
Dış kapıdan içeri girenleri gözlemeye başladı. Köşeden ayrılamıyordu. Bir adım atsa yanına insanlar birikecek diye korkuyordu. Gözlerini kırpmaktan bile çekiniyordu Ömer. Nefesini tutmuş umutla kapıya bakmaya devam ederken onu gördü. Önce bir adım attı elinde olmadan. Aralarındaki mesafeden bile kokusunu duyabiliyordu. Derin derin içine çekti kokusunu. Sanki o koca hava alanında kimse kalmamış gibiydi. Sadece ikisi. Herkes gitmişti. Kaybolmuştu o kalabalık. Ömer sadece kalbinin deli gibi atışlarını hissediyordu. Bir başını kaldırsa görse onun orada olduğunu. Yanında eniştesi olduğunu tahmin ettiği şık giyimli bir erkek vardı. Valizleri güvenlik bantlarına koyarken yardım ediyorlardı birbirlerine. Ablası ve yeğeni gelmemişti onu uğurlamaya. Toprak'ta ortalarda görünmüyordu.
Güvenlik kontrolünden geçtiler. Yaprak başını nihayet kaldırmıştı. Ama onu görmedi. Ömer'i son kez görme şansını kaybettiğini bilmeden boşluğa bakıyordu sadece. Yürüyordu ama sanki ruhu çekilmiş gibiydi. Bilet gişesine gittiler. Ömer hemen yanlarındaydı. Başını bir çevirse görecekti onu. Ömer ona doğru yürümeye başladı gözlerini ondan ayırmadan. Az bir mesafe kalmıştı aralarında. Eniştesinin orada olması umurunda değildi. Gidip sıkıca sarılacaktı ona. Bırakmasına izin vermeyecekti. Biz olmaktan vazgeçmesine müsaade etmeyecekti. Az ileride olan flaş dikkatini çekti Ömer'in. Basından tanıdığı bir gazeteci onun fotoğrafını çekiyordu. Olduğu yerde durdu. Eğer Yaprağın yanına giderse birlikte fotoğraflarını çekecekti. Ve sevdiği kadın ailesiyle problem yaşayacaktı. Kendisi için olan hiçbir şey umurunda değildi. Önemli olan sadece Yaprak'tı. Hemen ötesinde ellerinden kayıp gidecek olan sevdiği, diğer tarafta sevdiğini zor durumda bırakacak lanet gazeteci. Olduğu yerde döndü. Yaprağı arkasında bıraktı. Bırakmak zorunda kaldı. Gazetecinin olduğu yere doğru ilerledi. Oyun zamanı dedi kendi kendine. Yüzüne sahte gülümsemesini yerleştirdi, içi kan ağlarken. Her zaman ki gibi! Kameraların karşısındaki Ömer Saygın oldu işte. Arkasına bakmak istedi. Dudaklarını ısırdı. Gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Hala fotoğrafını çekmeye çalışan gazetecinin yanına kadar geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...