İkisi suskunluğun huzurlu kollarına kendilerini teslim ettiler. Yaprak anlattıklarıyla yanıp kavrulurken, Toprak onun için yapabilecek olduklarını sıraya koyuyordu. Aslında yapacak olduğu çok da bir şey yoktu. Sevdiği adam magazin dünyasından! Herkesin sevdiği ve hayran olduğu bir sanatçı! Ona ulaşması mümkün değildi. Olsaydı bile Yaprak ona bir beden büyük gelirdi. Düşüncelerle savaşırken sonunda, bu durumdan kendini sorumlu tuttu. Onu çok yalnız bırakmış kendi kendine kalmasına izin vermişti. İşte şimdi saçma bir durumun içinde bulmuşlardı kendilerini.
Onlar düşüncelerle savaşırken yan taraftan gelen sesle sessizliklerini böldüler. Hemen yan masada bir kargaşa vardı. Toprak ve Yaprak o tarafa yöneldiler. Bir adam yere düşmüş başına toplanmıştı kalabalık. Sesler birbirine karışmış kimin ne dediği belli olmuyordu. Toprak kendini insanların arasından geçirerek adamın yanında yere çöktü. Yaprağa seslendi.
"Koş adam kalp krizi geçiriyor." Yaprak hızlı adımlarla hemen Toprağın yanında yerini aldı. Adamın başucunda kadın ağlıyordu. Bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yaprak dikkatli dinleyince İtalyanca konuştuğunu anladı.
"Stai calmo (sakin olun). Kadın aynı dili konuştuğu Yaprağa minnetle baktı. Toprak adamın gömleğinin düğmelerini açarak, nabzını kontrol etti. Fakat nabız alamıyordu. Bağırarak
"112'yi arayın kalp krizi geçirdiğini söyleyin" Dediği anda orda olan kalabalık telefonlara sarıldı. Toprak adamın göğüs kafesine kalp masajı yapmaya başladı. Yaprak ise kadının elini tutmuş
" Rimani calma, é lui il tuo marito (sakin olun, eşiniz değil mi?)
"Si (evet)"
"Non preoccupareı'ambulanza sta arrivando (merak etmeyin, ambulans geliyor)"
"A lui succede niente ( bir şey olmayacak değil mi?)"
"Credimi, stara bene ( İnan bana iyi olacak )" deyip telkinlerde bulunmaya çalışıyordu. Yaprağa bakarak
"Hadi Yaprak sen benim yerimi al, suni teneffüs yapılması gerekiyor" Sakinliğini korumaya çalışarak adamın üzerine çıkıp masaja başladı. Toprak suni teneffüs yapıp adamın nefes alışlarını kontrol ediyordu. Üç denemeden sonra adamın nabız atışlarını almaya başladılar. Masajı bırakmış kan ter içinde kalmıştı. Toprak ise adrenalinden yere oturmuş alnındaki terleri siliyordu. Kalabalık adamın hayata döndüğünü anladıklarında alkış sesleriyle ortalığı inlettiler.
Ambulansın sesi duyulunca ikisi de rahat nefes almışlardı. Aynı krizi yeniden geçirme gibi bir riski vardı. Görevliler geldiğinde gerekli olan açıklamayı Toprak yaptı. Karı kocanın İtalyan olduğunu söyledi. Görevliler onlara eşlik etmelerini rica etmek zorunda kaldılar. Çünkü onlarla anlaşmaları gerekiyordu. Ambulansa Toprak bindi, Yaprak ise arabayla onları takip ediyordu. Hastaneye geldiklerinde aynı koşturmaca orada da devam etti. Toprak hastaya yaptığı müdahaleyi doktora ayrıntılarıyla anlattı. Bilmediği bir ülkede sığınabileceği tek sığınak onun eliydi ve bırakmak istemiyordu. Doktor yaptıkları ile adamın hayatını kurtardıklarını söylediler. Hastane yönetimi tercüman çağırdığı için Yaprak ve Toprağın işleri orada bitmişti artık. Kadın kızaran gözleri ile yanlarına geldi. İkisinin elini de aynı an da tutarak
"Grazie che non ci hai lasciato soli. ( Bizi yalnız bırakmadığın için teşekkürler)" Yaprak karşılık verdi,
"Prego! ( rica ederim)" İkisi birlikte dışarı çıkıp banklarda oturdular. Birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Ne için güldüklerini bilmeden.
Diğer tarafta Ege ve Ömer ise hastaneye yetişmek için dörtlüleri açmışlar hızla ilerliyorlardı. Ege gittikleri yerde bir kavgaya karışmış ve alnını yaralamıştı. Gittikleri hastane dördünün de hayatını değiştirecek ve farklı olaylarla karşılaşacaklar. Kader onları birbirlerine yaklaştırmak için sürekli ağlarını örüyordu. Fakat kimsenin bu gizli plandan haberi yoktu.
"Tamam, abartma Ege altı üstü ufacık bir sıyrık."
"La oğlum konuşup durma da sür şu arabayı."
"Ben ne yapıyorum" Gülmeye başladı Ömer. Ege'nin bu hali ona çocukluğunu hatırlatmıştı. Babasının köyüne gittikleri yaz tatilinde ağaca çıkmış ve düşmüştü. Şehir hayatında yetişen bir çocuk olduğu için gördüğü kan ona çığlıklar attırmıştı. Babası ve annesi onun bu haline saatlerce gülmüşlerdi. Ömer hassas bir çocukluk geçirmişti. El bebek gül bebek büyütülmüştü. Özel kolejlerde okumuş yurt dışına dil öğrenmek için gitmişti. Ailesini onurlandırmak için sürekli çalışmış ve sonunda başarıya ulaşmıştı. İlk reklam filmi teklifinden sonra yapımcıların dikkatini çekmişti. Sonrası çorap söküğü gibi gelmişti. Kadın hayranlarının fazlalığı herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Onun aradığı hayranlık değil, aşktı. Tek dostu şu an yanında çocuklar gibi mızmızlanan Ege'ydi. Kafasını yana çevirip gülerek ona baktı.
Hastanenin önüne geldiklerinde Ege arabadan uçarak çıkmış, onu beklememişti. O arabayı otoparka çekip onu bulmak için kapının önüne gelmişti. Ege şimdi hastaneyi birbirine katmıştır diye düşündü. Fakat yanılıyordu. Bir kadın ve erkeğin karşısında put gibi dikiliyordu. Sanki şoka girmişti. Karşısındakiler de onu taklit etmek istercesine aynı tepkideydiler. Orada neler oluyor diye yanlarına yaklaştı. Henüz yanlarına gidemeden Ege ikisini birlikte kollarına almıştı. Öyle bir sarılmışlardı ki nerdeyse birbirlerini boğacaklardı. Ömer uzaktan durmuş onları izliyordu. Kadın ağlıyordu. Gözlerini sildiğini gördüğü için anlamıştı. Uzaktan bakılınca öyle ahım şahım bir tipi yoktu. Kısa boylu ve kilolu bir yapısı vardı. Saçlarını atkuyruğu yapmış, kıyafetine hiç özen göstermemişti. Ama adam oldukça fit bir fiziğe sahipti. Şık giyinmiş, yakışıklı birinin bu kızla ne işi var diye düşündü Ömer.
Daha fazla dayanamadı ve onlara yaklaşmaya başladı. Henüz konuşmaya başlamamışlardı. Hala sarılma faslındaydılar. Onların görüş alanına girdi. Kadının yüzü ona dönük ama gözleri kapalıydı. Adam onu görmüş Ege'yi bırakmıştı. Sanırım onu tanımıştı ve şaşırmıştı. Ama değişik bir hale de girmişti. Kadına bakıyordu. Kafasını hayır anlamında sallamaya başladı. Kolunu tutup kendine döndürmeye çalıştı. Kadın gözlerini açtığı an da Ömer'le göz göze geldiler. Gözleri kocaman açılan kadının nefesini tuttuğuna yemin edebilirdi. Ömer ona hayran olduğunu ve ondan dolayı böyle tepki verdiğini düşündü. Bilmiyordu ne kadar yanıldığını. Kadın hala nefesini tutuyordu ve bundan dolayı bembeyaz olmuştu. Sanırım heyecandan bayılacaktı. Adam kadının koluna girdi. Hemen bir adım önlerindeydi ve ne söylediklerini duyabiliyordu artık.
"Sakın Yaprak" Diyordu adam. Demek adı Yaprak'tı. Kadın şu an adının hakkını veriyor, yaprak gibi titriyordu. Haklıydı ona bu kadar hayransa, nereden aklına gelebilirdi hastanede karşılaşabilecekleri. Kadın ağlamaya başladı. Ama gözlerini onun üzerinden ayıramıyordu.
Asla karşılaşamam diye düşündüğü adam şu an karşısındaydı. Yaşadığı iki şok onu nefessiz bırakmıştı. Uzun yıllar sonra Ege'yle karşılaşmıştı. Hastalığından eser kalmamıştı. Kalemi tutmayı beceremeyen o çocuk şimdi onlara sarılıyordu. Hastalığının geçtiğini ispatlarcasına sıkıyordu onları. Ben iyiyim diye bağırıyordu sanki. O kadar mutlu olmuştu ki Yaprak, bu kadar kısa süreceğini düşünmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...