Uzungöl de otele kadar babası bırakmış, odasına gidene kadar beklemişti. Sanki bırakırsa kaçacakmış gibi bir tavır takınmıştı babası. Aslında hiç istemedi gelmeyi. Fakat İstanbul'dan döndüğünden beri ailesi onun için perişan olmuştu. Daha fazla üzülmelerini istemediği için babası teklif ettiğinde sadece başını sallamakla yetinmişti. Anlıyordu onları. Kızlarının eski neşeli haline geri dönmesini istiyorlar ve ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Atladıkları sadece ne yaparsa yapsınlar Yaprağın kalbinin üzerine koyduğu taş yığınına çare yoktu. Evet, ailesi ve Ömer için iyi olanı istemiş ve kendini feda etmişti.
İlk zamanlarda biraz daha rahattı. Fakat zaman geçtikçe işler çığırından çıkmıştı. Onu göremediği her dakika ona işkence gibi geliyordu. Telefonunu değiştirmiş sosyal medya hesaplarını kapatmıştı. Hatta kendine yeni bir hat çıkarmış fakat telefonunu sürekli kapalı tutuyordu. Öyle anlar geliyordu ki telefonu açıp fotoğraflarına bakmak istiyordu. Sonra vazgeçiyor ve kendine işkence etmeye devam ediyordu. Ömer için hazırladığı dosyayı yok etmek onun için çok zor olmuştu. Döndükten sonraki ilk akşam herkes yattıktan sonra bahçeye çıkmıştı. Kapının önünde annesinin gübre koyduğu tenekeyi almış karanlıkta yürümeye başlamıştı. Çocukluğunun geçtiği bu toprakları ezbere biliyordu. Taşların yerini bile ezberlemişti. Çocukken bez bağladığı kavak ağacının yanına gitti. Bir elinde Ömer'in fotoğraflarının olduğu dosya, diğer elinde ise o dosyayı yok edecek ateş. İkisini de yere bıraktı. Gözlerini kapattı zaten zifiri karanlık olan geceye. Cesaret almak istercesine elini kavak ağacının gövdesine koydu.
"Bana yardım et çocukluğum. Seni korumaya çalıştığım o günlere dönmeme yardım et. Yüreğimden atabilmeme yardım et sevgili dostum." Dosyayı açtı. Ezbere bildiği sayfalara kör gözlerle baktı. Tüm sayfaları çevirdi . Ezbere bildiği yüzü, hafızasına kazımaya çalıştı istemeden. O kendinde değildi. Bir yanı onu tamamen hayatından çıkarmak isterken, kalbi hayır diye avaz avaz bağırıyordu. Sayfaları parçalarcasına yırtıp önündeki tenekeye attı. O kadar çok sayfa vardı ki, almamıştı hepsini. Ayağıyla bastırmaya çalıştı. Öfkeliydi, neden hepsini almıyorsun diye söyleniyordu. Gözyaşları sayfaların üzerinde izler bırakıyordu. Cebinden çakmağını çıkardı. Önce yanmadı, çakmak "yapma der" gibiydi. Israrla denedi titreyen elleri ile. Sonunda başardı. Gecenin karanlığı o küçücük ışıkla aydınlandı. Bir önündeki kâğıt yığınlarına bir de elindeki çakmağın ateşine baktı. " Bu ateş sadece kâğıtları yakacak kadar kuvvetli olacak değil mi?" Dedi kavak ağacına bakarak. Cevap bekliyordu sanki. O arada esen hafif rüzgâr çakmağı söndürdü. "Hayır" dedi kendi kendine bunu yapmama kimse engel olamayacak. Ailemi üzmeyeceğim. Ömer'in benim yüzümden üzülmesine izin vermeyeceğim. Ben herkes için yanacağım, ama kimsenin yanmasına müsaade etmeyeceğim. Çakmağı çaktı, yanan ateşi kâğıtların ucuna tuttu. Hemen alev alan kâğıtlar siyah dumanlar çıkartarak büyümeye başladı. Yaprağın gözyaşları engel olamadı yıllardır biriktirdiği anılarının yanıp kül olmasına. Ezbere bildiği sayfalar gözünün önünde saniyeler içerisinde küle döndü. Başladığı gibi çabucak bitti. Şimdi Ömer'in küllerine bakıyordu. Yere oturdu. Nefes almaya çalıştı. Yaktığı ateşin kokusu doldu ciğerlerine. Tekrar denedi, her yer toprak koksun istedi. Ama ne kadar derin nefes alırsa alsın o gece toprağın kokusunu içine çekemedi. Kalbi gibi tüm hücreleri de Ömer kokuyordu artık. O gece sadece onun fotoğraflarının olduğu sayfaları yakabilmeyi başarmıştı. Her gece onlarca kere hayalinde o sayfaları tekrar tekrar çevirmişti.
Odasına gidip valizi hemen kapının yanına bıraktı. Sanki her an gidecekmiş gibi. Ellerini göğsünde birleştirdi. Cama doğru yürüdü. Normal zamanda gelmiş olsaydı buranın keyfini sonuna kadar sürmek isterdi. Oysa şimdi baktığı her yer ona koca bir boşluk geliyordu. Uçurumun kenarına kurulan pansiyon harika bir manzaraya sahipti. Tüm manzara gözler önündeydi. Çok lüks olmayan otel, manzarası ile müşteri çekmekte zorlanmıyordu. Sezon bittiği için çok kalabalık yoktu. Olan kişilerde günü birlik turlarla gelenlerdi. Burası yeri ve göğü birleştiren, insanı kendine âşık eden bir yerdi. Tüm dağların ortasında masmavi suları ile gölün güzelliği. Oraya bakınca insan sadece huzur hissediyordu. Eskilerden bu güzelliği herkes bilmezdi. Fakat reklamlara ağırlık verildikten sonra yurt içi ve yurt dışından çok fazla turist çekmeye başladı. Yerli halk geçim kaynağını bu turistlerin sayesinde sağlıyordu. Bunu kötüye kullananlarda vardı elbette. Fakat zabıtalar bu konuda oldukça hassas davranıyorlar ve kimseye taviz vermiyorlardı. Gölü izlemeyi bitirenler, dağlara tırmanmaya başlarlar. Kolay gibi görünen tırmanış, yürüdükçe zor bir hal alır ve pes edenlerin sayısını arttırır. Zirveyi görenler ise ödül olarak harika bir manzara ile karşı karşıya kalırlar. Uçurumun hemen kenarında olan kayaların üzerine çıkıp, tüm tehlikeyi göze alıp fotoğraf çektirenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Sis çöktüğü zamanlarda âşık olunası bir görüntü çıkar zirvede olanlara. Kendinizi bulutların üzerinde hissedersiniz. Tüm sis sizden aşağıda kalır. Elinizi uzattığınızda tutabilecekmişsiniz gibi hissedersiniz. Arka arkaya çekilen kareler ile bu anları ölümsüzleştirmek istersiniz.
Yaprak yavaşça çökmeye başlayan sise boş gözlerle bakıyordu. İçine oturmasını istedi, çöken sisin. Tüm kötülükleri, yanlışları örttüğü gibi onun da hatalarını kapatmasını istedi. Düşündü. O gün o masada şu an hissettiği acıyı çekeceğini bilseydi yine aynısını yapar mıydı? Kendi kendine "evet" dedi. Ömer'in zarar görmesini, üzülmesini istemiyordu. Ve onunla birlikte olsaydı kendi dünyasında yıpranacaktı. Bunun yanı sıra ailesi içinde çok zor olacaktı bu durum. Kaldıramayacaktılar bu ilişkiyi. Kendi çevresinde de kabullenilmeyecekti bu beraberlik. Eğer dedi Toprak o akşam bu aşkı itiraf etmeseydi, böyle bir durumda kalmayacaktı. Ne Ömer'in elini tutacak ne de gözlerinde kaybolacaktı. Bütün her şeyin sorumlusu Toprak'tı. Onu affetmeyecekti. Boşluğa bakarken kendiyle olan hesaplaşmasına devam etti. Keşkeler ile bitirdi tüm cümlelerini. Ahlar ile kapatmaya çalıştı kalbinin kapılarını. Yaşadığı acıyı hak ettiğini düşünerek, kendine işkence etmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)
RomanceÖyle bir aşk düşünün ki! Birbirlerini görmeleri ve kavuşmaları imkansız. Biri Karadeniz'in hırçın kızı, diğeri ise parıltılı bir hayatın içinde olan ünlü bir oyuncu. İmkansızlıkları olur hale getiren bir hikaye. Bu satırlarda tanıyacak olduğumuz bir...