Bölüm 26

574 31 1
                                    

Yıllarca diline dökemediği duygularını kardeşine, en yakın arkadaşına zar zor anlatmıştı. Toprağa anlattığı duyguları şimdi kulaklarına hücum ediyordu. Bu saatten sonra sussa ne olurdu ki! Artık şaşkınlıkla ona bakan bir çift göz vardı karşısında. Kalbini kırmıştı Toprak. Neden bu şekilde davrandığına anlam veremediği gibi içten içe bu haline üzülüyordu da. İçki içtiği için bu kadar saçmaladığını düşünmek istiyordu. Ama ağızdan çıkan kelimeler boşlukta kalmıyor kulaklara nüfus ediyordu. Onun kelimeleri ise ilgili kişinin gülümsemesi ve mutlulukla gözlerinin parlamasına sebep olmuştu. Yaprak ise utanmanın en kötü halini yaşıyordu. Kendini yerin dibine girmiş hissediyor oradan çıkmayı da istemiyordu. Bakışlarını ona doğru çevirmeyip, Toprak'a odaklandı. Onu daha fazla konuşturmadan, gerçi daha ne söyleyebilirdi ki! Kolundan tutup koltuğa doğru sürükledi.

"Otur şuraya kahveni yapıp geliyorum." Kolunu yakalayıp

"Beni affet" Gözleri utanmanın bin bir tonunu andırıyordu. Elinin tersi ile yaşlarını sildi ve cevap vermeden mutfağa gitti. Ege olanlardan haberi olmadan tabaklara tatlıları servis ediyordu. Yaprağı gördüğü gibi bir terslik olduğunu anlamış ve endişeyle

"Ne oldu sana böyle?" Kız hıçkırarak

"İçerde işler karıştı. Toprak kafayı buldu ve saçmalamada boyut atladı."

"Ne saçmaladı?" Deyip kahve makinesinin düğmesine bastı.

"Boş ver."

"Anlatsana kızım ya."

"Ömer'e hayran olduğumdan falan bahsetti."

"Ha o durum mu?"

"Ne durumu Ege ya!"

"Kızım senin ona bakışlarını kim görse aynı şeyi söyler. Çok da gizli bir durum değil yani" Deyip omzuna dokundu.

"Bu akşam hepiniz beni çıldırtmak için elinizden geleni yapıyorsunuz."

"Kızım neyi saklamaya çalışıyorsun. Çocukluktan vazgeç. Ömer'de sana karşı boş değil. Kaç yıllık arkadaşım onu hiç böyle görmedim" Dediğinde Yaprağın içi kıpır kıpır oldu. Duyduklarına inanamıyordu. Ege doğruyu söylüyor olabilir miydi? Hayır dedi kendi kendine yanılıyordu arkadaşı. Ona ilgi duyması çok saçma olurdu. Etrafında o kadar güzel kız varken, elini sallasa her yerden mankenler çıkacakken neden ona bir şeyler hissetsin ki diye geçirdi içinden. Fakat düşüncesi bile onu bu kadar mutlu etmişken, gerçek olursa neler hissedeceğini bilemedi. Ege kahveyi Yaprağın eline tutuşturdu kendi de tatlıları alıp birlikte içeri girdiler.

Ömer ve Toprak birazdan ringe çıkacak iki boksör gibi süzüyorlardı birbirlerini. Ömer delikanlının Yaprağa ilgi duyduğunu hatta âşık olduğunu anlamıştı. Kızın bu duygulardan haberinin olmadığına emindi. Yoksa Toprak ona bu kadar nefretle bakmazdı. Aslında ona minnet borçluydu. Yaprağın ona söylemeyeceği gerçekleri bir solukta anlatmış ve Ömer'in umut etmesine neden olmuştu. Demek ki bakışlarına tutulduğu kadın ona âşıktı. Hayranlık diye adlandırılan bu duygular aşktı. Öyle sevinmişti ki. Mutluluktan havalara uçuyordu. Bir an önce kızla yalnız kalmalı ve konuşmalıydılar. Çekinmesine, utanmasına gerek olmadığını söylemeliydi. Onunda ona karşı boş olmadığını itiraf etmeliydi. Nasıl yapacağını düşünüyordu kara kara. Elinde fincanla içeri giren Yaprak yine bakışlarını kaçırıyordu ondan. Hemen gelip Toprağın yanına oturdu ve kahveyi içmesine yardım etti. Ona dokunması zoruna gitmişti. Kıskançlık tüm düşüncelerini esir almıştı. Hiç bir erkeğe dokunmasını, konuşmasını hatta bakmasını bile istemediğini fark etti. Sadistçe onu bir odaya kapatıp sadece kendine ait olmasını istedi. Düşündüklerine kendi bile şaşırmıştı. O böyle bir adam değildi ki! Çağdaş ve anlayışlı bir erkek olmuştu her zaman. Kıskançlık ona göre değildi. Kadınların özgür olmasını ister, asla baskı uygulamazdı. Oysa şimdi düşündükleri bunun tam tersiydi.

Elindeki fincanı dudaklarına doğru uzattığı adama çok sinirliydi kız. Onun bu haline daha önce hiç denk gelmemişti. Zaten kendini bildi bileli alkolden nefret ederdi. Ömer'in orada olması Toprağa engel olmayı unutturmuştu ona. İçmesine izin vermez ve böyle bir durumda olmak zorunda kalmazdılar.

Salonun ortasına bomba atılmış ve herkesin kulakları sağır olmuş gibiydi. Aslında herkes konuşuyor ama dile dökülmüyordu kelimeler. Toprak kahvenin sonunu getiremeden sızıp kalmıştı. Fincanı sehpanın üzerine bırakıp ayaklandı. Onun tarafına bakmadan Ege'ye

"Taksi çağırır mısın? Toprağı evine bırakayım." Koltukta olanlardan habersiz inceden horlamaya başlayan adamı işaret edip

"O burada kalsın seni de Ömer eve bırakır." Kızın cevap vermesine fırsat bırakmadan ayaklanıp

"Evet, ben bırakırım sizi eve" Deyip önüne doğru geçti. Hala ona bakmaya cesaret edemeyen kız

"Gerek yok ben kendim gidebilirim." Ege

"Saçmalama Yaprak bu saatte seni yalnız göndereceğimizi düşünmüyorsun her halde."

"Ne var Allah Allah giderim ben"

"Kızım burası Trabzon değil."

"Bir şey olmaz çağırmıyorsan ben bulurum" Dedikten sonra çantasını omzuna alıp kapıya yöneldi.

"Yaprak aksiliğin zamanı değil. Ömer bırakacak seni işte." Kapıya yüzü dönük olan kız gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Ciğerleri aldığı nefesle yetinmedi. Açık alana çıkmak istedi. Yetmiyordu burada ki hava ona. Arkasını dönmeden çıkıp gitti, iki adamın şaşkın bakışları arasından. Ege Ömer'in omzuna vurup

"Koş ikna et, sen bırak onu. Gerçi bu keçi ikna olacağa benzemiyor ama sen şansını dene. Olmazsa taksiyi arkadan takip et, evine girdiğinden emin ol." O konuşmaya devam ederken Ömer çoktan merdivenleri yarılamıştı bile. Apartmanın dışına çıktığında kızı önce göremedi. Korktu. Gitmiş olmasından, ona yetişememiş olmaktan korktu. Bir daha göremeyecek olma düşüncesinden korktu. Nefes nefese kalmıştı. Ellerini dizlerine koyup nefesini düzenlemeye çalıştı. Gözleri sağını solunu kontrol ediyordu. Az ilerde ağaçların kapattığı alandan çıkan Yaprağı görünce gece aydınlandı. Güneş doğdu ve yüreğinden bir kuş kanatlarını çırparak uçup gitti. Hemen doğrulup arkasından koştu.

"Yaprak bekle" Diye bağırdı sokağın ortasında. Duymadı ya da duymazlıktan geldi.

"Yaprak lütfen" Dedi yalvarır bir şekilde. Yakındaydı ve duymamasının imkânı yoktu. Arkası dönüktü hala. Durdu. Ama dönmedi. 

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin