Bölüm 22

575 31 1
                                    

Telefonu kapatıp pencerenin önündeki koltuğa oturdu. Ekranda bir bildirim vardı. Ekranı aşağı çekip ne olduğunu görünce oturduğu gibi heyecanla ayağı kalktı. Yanlış mı görmüştü? Aklı yine oyun mu oynuyordu? Hemen mesaj kutusuna girdi. Evet, yanlış görmemişti. Ömer onun attığı mesajları görmüştü. Açmıştı onun mesajlarını. Heyecandan elleri titremeye başladı. Elleri terlemiş ekranı sırılsıklam yapmıştı. Ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Karşılık vermesi gerekiyor muydu? Ne yazacaktı ki ona? Zaten yıllardır yazdığı tek şey nokta yazıp göndermekti. Her gün karar veriyor bir daha mesaj atmamak için. Ama kendine engel olamıyordu. Ne beklediğini bilmeden attığı o mesajlar şimdi karşılık bulmuştu. Bir an da üst tarafta onun aktif olduğunu gösterir yeşil noktayı gördü. Telefonu panikle kapatıp kararan ekrana baktı. Sanki ateşe dokunmuş gibi ellerini sallamaya başladı. Mesaj sesi geldi. O ses ona o kadar gürültülü gelmişti ki, kulaklarını ve gözlerini kapattı. Duymak ve görmek istemiyordu. Ama bir yandan da mesajda ne yazdığını merak ediyordu. Belki başka yerden gelmişti. O panik yapıyordu. Gözleri kapalı telefonu eline aldı. Ama göz kapakları yukarı kalkmadan neler olduğunu anlayamayacaktı. Yavaşça araladı gözlerini, kafasını ekrana doğru çevirdi. Ve işte korktuğu isim üst tarafta ay gibi parlıyordu. Kan ter içinde mesaj kutusuna tıkladı.

"Selam Yaprak. Nasılsın? Sabah Ege seninle konuşurken yanındaydım. Ailenle aranda problem olmamasına sevindim." Yaprak onun bu düşünceli mesajına gülümseyerek cevap verdi. Ama sadece iç sesiyle. Karşılık beklediğini belli edercesine hala aktifti. Cevap verse ne olacaktı ki! Bir daha nerede karşılaşacaklardı? Trabzon'a geldiklerinde bir bahane uydurup gitmeyebilirdi. Ve sorun çözülmüş olurdu.

Aktif olduğu halde neden cevap vermiyordu ki! Belki ne yazacağını düşünüyordur. Manikürlü tırnağını yediğini canı acıyınca anlamıştı. Ne kadar stres yaptıysa demek ki! Yıllardır unuttuğu alışkanlığı geri dönmüştü. Kuaförde ki kız epeyce kızacaktı ona. Ömer baştan aşağı kendine özen göstermek zorundaydı. Göz önünde olduğu için her daim bakımlı ve klâs görünmek onu ne kadar zorlasa da artık bu düzene alışmıştı. Ama bu kız onun tüm ayarlarını alt üst etmişti. Önünde senaryonun olduğu dosyanın kapağını bile açmamıştı. Normalde ezber yapmaya başlar kendini role hazır hale getirmeye çalışırdı. Karakteri analiz eder ona göre araştırmalar yapar, repliklerde eksikleri görmeye çalışırdı. Oysa şimdi ergenler gibi mesajına karşılık bekliyordu. Daha fazla kendini tutamayıp ikinci mesajını attı.

"Biliyorum sana saçma geliyor mesaj atmam. Ama seni zor durumda bıraktığım için kendimi suçlu hissediyorum". Gönderdiği gibi karşı tarafta görülmüştü.

"Hadi artık. Ufacıkta olsa bir cevap ver lütfen" Diye kendi kendine söylendi. Sanki onu duymuş gibi cevap sesi kulağına fısıldadı. Nasıl huzurlu bir sesti öyle. Sevmediği her şeyi sever hale getirmişti.

"Merak etmeyin Ömer Bey her şey yolunda." Bey mi? Bu da nereden çıkmıştı böyle? Akşam köfte ekmek yediğin birine bey diye hitap etmek ne kadar saçmaydı.

"Bey demene gerek yok. Sonuçta birlikte köfte ekmek yedik."

"Böyle olması çok daha iyi Ömer Bey!" Israr ediyordu bey demekte. Neyse hiç yoktan iyiydi. En azından cevap veriyordu ona. Bununla da yetinebilirdi. Akşam Ege'nin evinde onunla karşılaştığında bu konu üzerine konuşurlar, çözerlerdi. Ama kendisinin de o yemekte olacağını söylemek istemedi. Söylerse gelmeyeceğinden korktu.

"Peki, Yaprak Hanım görüşmek üzere."Telefon hala elindeydi Ömer'in. Yazdıklarını tekrar tekrar okudu. Ezberledi yazdıklarını. Hiç bir anlamı olmayan harfler ona mutlu olduğunu hissettirdi. Kendini kuşlar kadar özgür hissettirdi. Bu huzura sıkı sıya tutunmak ve hiç kaybetmek istemediğini düşündü.

Ege mutfakta yüksek sesle dinlediği müzik eşliğinde yemek hazırlıyordu. Akşam mükellef bir sofra ile karşılamak istiyordu çocukluk arkadaşlarını ve en yakın dostunu. Hastalığı yendikten sonra doktorun tavsiyesi ile yemek kursuna gitmişti. Şimdi kurstan öğrendiği bilgiler ile döktürüyordu. Mercimek çorbası yapmıştı. Biliyordu Karadenizliler yemeğe çorba ile başlamayı severlerdi. Cevizli tavuk şuan fırında pişiyordu. Bolonez soslu lazanya masanın üzerinde yerini almıştı. Kionalı kabak yapmıştı Yaprak için. Dolmayı sevdiğini biliyordu. Ege'nin yaptığı dolmayı yedikten sonra diğerleri ona lezzetli gelmeyeceğinden oldukça emindi. Salata olarak da Muskatlı kırmızı lahana yaptı. Her şey hazırdı onun düşüncesine göre. Bir de çay demlemişti semaverde. Bu akşam alkollü içeceklerden uzak durmak zorundaydılar. Yaprak böyle durumlardan çok hoşlanmıyordu. Bir de üç erkeğin arasında tek bayan olarak kendini rahatsız hissetmesini istemiyordu. Aklına Toprak geldi. Arkadaşı için hüzünlenmişti yine. Onun dediğine göre Yaprak Ömer'i seviyordu. Keza dün akşam kendide anlamıştı. İkisinin arasında ki o elektriği hissetmek çok da zor değildi. Arkadaşı ilk defa bir kızın karşısında bu kadar acemi davranıyordu. Toy delikanlılara benzetti onu. Aklına o durumu gelince yüzüne bir gülücük yerleştirdi. Belki bu akşam ki yemek organizasyonu aralarında ki bu acemilikleri atmalarına yardımcı olacaktı. Odasına geçip hem rahat hem de şık bir kıyafet giyip aynada kendine bir kere daha baktı. Kendi görüntüsüne göz kırpıp salona geçti. Hazırladığı masayı son bir kez daha kontrol ettikten sonra yeniden mutfağa geçti...

Yaprak Ömer'den gelen mesajlardan sonra durduğu yerde duramıyor sürekli orasını burasını çarpıyordu. Ablası Çiçek ise onun bu haline hem gülüyor hem de kardeşi için endişeleniyordu. Kader ona kötü bir oyun oynuyor olabilirdi. Karşılaşma ihtimali olmayan bir adamla iki kere karşı karşıya gelmiş ve umudunu yeşertmişti. Belki de kardeşi akıl almaz hayaller kuruyor ve onlara bağlanıyordu. Umut ediyor ve o umuda inanıyordu. Bu sevincini kursağında bırakmamak adına sesini çıkarmıyor ama içi içini kemiriyordu. Yemekten döndükten sonra onunla konuşmaya karar verdi. 

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin