KALBİN İKİ RENGİ 2. BÖLÜM( SAVAŞ)
Gül ufaklığın işaret ettiği eve baktığında şaşkınlıkla gözleri kocaman açıldı. Buraya ev demek durumu biraz hafife almak gibi oluyordu aslında. Korkutucu keskin hatları olan villanın vitray camları parlıyordu. Büyük olduğunu tahmin ettiği bahçenin etrafı yüksek duvarlarla ve üstüne tellerle çevrelenmişti. Geniş bir arazinin içine konumlanmış olduğu belli olan bu devasa yapı en az üç katlıydı. Gül rahatsızlıkla olduğu yerde kıpırdandı. Korunaklı bir ortaçağ kalesinden farksız bu yapı gerçekten göz korkutucuydu. Özellikle de İstanbul'un göbeğinde kendini şehrin karmaşasından böyle izole edebilmek pek kolay değildi. Kolay olmadığı gibi sağlam bir bütçe de gerektiriyordu.
Araç girişi olduğu belli olan demir kapıların beş metre kadar sağıda küçük bir kapı daha vardı. Gül ve Akın oraya ilerlediklerinde kapının iki yanında bekleyen iri yarı adamlar onlara küçük girişi kapısını açarken tek bir soru bile sormamıştı. Bu durum genç kızın biraz garibine gitse de o anda sorgulamak yerine olağan durumu kabul etmeyi seçti. Akın'ın küçük parmakları ellini sıkı sıkıya sarmışken çocuğun gerginliğini hissedebiliyordu.
İçeri girdiklerinde kocaman ağaçları ve türlü çiçeği barındıran bir bahçede buldular kendilerini. Yağmurun ıslattığı toprağın temiz kokusuyla karışmış çiçeklerin özü burnuna dolduğunda Gül kendini masal diyarına adım atmış Alis gibi hissetti. Kaç hikâye saklı diye düşündürüyordu, sanki yaşanmışlık hissinin kokusunu taşıyordu gördüğü her şey.
Akın'ın böyle bir yerde büyüyor olması Gül'ü mutlu etti. Burası bir çocuğun düşlediği her şeyi sağlıyordu ama demek ki Akın'a yeterli gelmemişti. Sonuçta maddiyat da bir yere kadar insana yetinilebilir geliyordu.
İki tarafı da bakımlı güllerle çevrelenmiş bir patikada yürürken Gül gördüğü her şeyi beynine kaydediyordu. Eve yaklaştıklarında ve kalabalık insan topluluğunu gördüğünde ise Akın'ı da kendiyle beraber durdurmak zorunda kaldı.
"Kovuldunuz!" diyen adamın sesi umutsuz kalabalığın üstünde bir kamçı gibi şaklarken nefesini tuttu Gül. Tüm duyuları kendisine arkası dönük adama kilitlenmişti. Adam öyle bir enerji yayıyordu ki etrafına, Gül'ün tüyleri diken diken oldu. Zaten orada bulunan nerdeyse herkesten bir kafa boyu uzundu, bir de yaydığı eril enerji eklenince; patlamak üzere olan bir bombayı andırıyordu Gül'e. Genç kız ellerini uzatsa bu kadar mesafeden bile adamın öfkesini yakalayabilecekti sanki. Geniş omuzlarına oturan ceketi 1.90 fazla boyuyla göz doldurucu olduğu kadar korkutucuydu da...
"Tekinizi bile evimde istemiyorum. Eşyalarınızı toplamak ve evden ayrılmak için bir saatiniz var."
Başını itaatle eğen ve tek bir itiraz cümlesi kurmayan kalabalık Gül'ü şaşırttı ama asıl onu şaşırtan adamın davranış şekliydi. Bu adam nasıl oluyordu da çocuğunu kaybettiği halde burada durup bu insanları böyle soğukkanlılıkla kovabiliyordu. Gül onun yaptığını onaylamasa bile davranışının da yanlış olduğunu söyleyemiyordu ama zamanlaması... Önce oğlunu bulması gerekmiyor muydu? Aklı karışan genç kız sessizliğini bozmayı biraz daha erteledi.
Ancak kalabalığın böyle bir sorunu yoktu. Tek tek onların varlığını fark edip bakışlarını ikisinin durduğu yere yönlendiriyorlardı. Yüzleri önce şaşkınlıkla sonra da sevinçle aydınlanınca Gül Akın'ın onlar tarafından da sevildiğini anladı. Genç adamsa çok sonra sakin bir ifadeyle onların olduğu tarafa döndü.
İşte o anda pek çok şey oldu. Gül'ün kalbi deli gibi çarpmaya başladı. İçi; adamın gözlerinin zengin yeşilinde kaybolma isteğiyle doldu. O yeşil gözler öyle çok parlıyordu ki Gül oradaki her duyguyu ayırt edebiliyordu. Koyu karanlık bir öfke, akıcı hızlı bir değerlendirme, adlandıramadığı iç gıcıklayıcı bir düşünce... Sadece bir saniyede adamın ona gösterdiği tüm düşünceleri okumuştu Gül. Garip ama onu sanki yıllardır tanıyormuş gibi zihinsel bir dişlinin beyninde yerine oturduğunu duyumsadı. Sonra adam bir şarteli kapatır gibi tüm duyguları siliverdi gözlerinden. Geriye sadece ham karşı konulmaz bir öfke kalmıştı. Bu anlamsız öfke direk Gül'e yönelmişti. Duruşundaki suçlayıcı ve yırtıcılık genç kızın tüm sinirlerini bir saz teli gibi gerdi. Ama Gül onun bu bozguna uğratan sert bakışlarından kaçmadı, aksine çenesini kaldırarak karşısındaki yırtıcıya meydan okudu. Aralarında sürüp giden sessiz savaş adamı şaşırtmıştı; kalkan tek kaşı bunu belli ediyordu. Onu şaşırtabilmek Gül'e inanılmaz bir keyif verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN İKİ RENGİ(DÜZENLENDİ)
General FictionBİR KADIN, İKİ AŞK... Biri kurtarıcı, öbürü yakıcı. Biri ateş, öbürü su. Biri yara, öbürü derman; İKİ ADAM. KALBİM SÖYLE. Hangisi gerçek, hangisi yalan? RUHUM KONUŞ. Hangisi eksik parçam, bir olursa seninle çoğalacak olan? AKLIM hani sen hiç karış...