🍂0.2 Yabancı🍂

43.5K 1.7K 122
                                    



İyi okumalar :))

Tüm akşam boyunca yalandan gülüp durmuş konuşulan konuları dinleyememiştim bile. Bir tek hatırladığım babamın bu duruma aşırı sevinmesi ve Cem'in , Evrim'e olan aşk dolu bakışlarıydı. Böyle bir şeyi benden nasıl gizleyebilmişlerdi? Nasıl fark etmezdim böyle bir durumu? O kadar çok mu gözüm kör olmuştu! Peki ben içimdeki bu sevgiyi ne yapacaktım? Nasıl kurtulacaktım bu aşktan! Akan göz yaşımı hızlıca silip etrafıma baktım. Kimseninin beni ağlarken görmesini istemiyordum. Ben ki işe neredeyse hep geç kalan ve gelmeye üşenen insan en erken saatte gelmiş kendimi sandalyeme gömmüştüm.  Evde nefes alamıyordum ve işlemediğim halde kendimi suçlu gibi hissediyordum. Özellikle Evrim'e her baktığımda kendimi çok kötü hissediyordum. Peki neden Evrim'i seçmişti Cem'in kalbi? Çirkin miydim onun gözünde? Ya da fazla mı çocuksu...
Kafamı olumsuzca sallayıp burnumu çektim. Saçma saçma düşüncelere girmeyecektim sadece yanlış insanı seviyordum hepsi bu!

"Günaydınlar efendim."

Cem'in sesini duymamla kafamı kaldırdım ve yine o lanet olası sevdiğim gülüşünü gördüm. Ama yüzümü gördüğü an gülüşü solmuş kaşları çatılmıştı.

"Hasta mısın sen, neyin var?" Ses tonu endişeliydi ve eskiden olsa kesinlikle bana ilgisi var derdim bu endişeli ses tonu için ama sadece sevdiği biri için telaşlanan insandan farksız değildi.

"Sanırsam hasta olacağım evet." Ve ben yine yalan söylemiştim. Moralimin bozuk olduğunu söylesem neden ağladığımı soracaktı. Çünkü beyaz tenim ağlayınca kızarıyordu ve Cem de bunu iyi biliyordu.

"Kendini çok kötü hissedersen bekleme git eve." Cem elini alnıma koyarken temasıyla birlikte gözlerimi kapattım. Daha çok ağlamak istiyordum ama bunu ne kendime ne de Evrim'e yapamazdım. Ama Cem'e olan sevgimi de hemen yok edemezdim. Öyle saçma bir durumun içine düşmüştüm ki feriştahı gelse kurtaramazdı beni.

"Ateşin yok aslında ama dediğim gibi beklemeyip gidebilirsin." Cem yarım yamalak gülüşünü yüzüne takınıp benden olumluca bir kafa sallama bekleyip cevap aldıktan sonra gitti ve ben arkasından bakmaktan başka bir şey yapmadım dün olduğu gibi. Ellerimle yüzümü kapattım ve kısa bir süre ortalıktan kaybolmayı diledim. Eve gitmeyi istemiyordum ama burada da durasım yoktu. Küçük bir gezintiye çıkmam fena olmazdı aslında. Çantamı boynuma asıp hırkamı da aldığım gibi oturduğum yerden kalktım ve çıkışa doğru ilerledim. Otoparka varırken Çalan telefonumu çantamdan çıkardım.

"Efendim baba?" Arabanın anahtarını ararken babamın endişeli ses tonu ile durdum.

"Hastaymışsın...iyi misin güzelliğim?" Babamın endişesi küçükte olsa beni mutlu etti. Bu adam sayesinde sevildiğimi hissediyordum.

"İyiyim baba sadece küçük kırgınlığım var. Zaten şimdi hastaneye gidiyorum." Yürümeye devam ederken tekrardan yalan söylemiştim. Gözümden akan yaşı silerken arabanın kapısını açtım.

"Seni seviyorum meleğim." Babam'ın en sevdiği kelimelerdendi meleğim...
Hatta adımı Melek koymak istemiş ama annemin ısrarıyla bu olmamıştı.

"Ben de seni seviyorum baba. Görüşürüz." Telefonu kapatıp yan koltuğa koyarken ellerimi direksiyona koydum ve kafamı gömdüm. Ben nasıl katlanacaktım bu duruma? Onları her gün yan yana görmek kalbimi yok edecekti ama Evrim'e de kendimi kanıtlamalıydım.
Yola koyulurken radyodan herhangi bir şarkı açıp güneş gözlüğümü taktım. Ağlamıştım ve kızaran gözlerim şu an acıyordu. Konsantre olmuş gözümü yoldan ayırmazken çalan enerjik müzikte bile gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Dün evlilik planları yapan ben şimdi kocaman bir boşluktaydım. Gözlüğü çıkarıp koltuğa fırlatırken içim daha çok acıdı çünkü bir anlık sinirle çok para verdiğim gözlüğümü fırlatmıştım. Kafamı kısa süreli çevirdim ve gözlüğümün son durumuna baktım. Gayet sağlam gözüküyordu. Geri önüme dönerken az ileride yola atlayan adamı gördüm. Benim arabam dışında başka araç yoktu ve yavaş gittiğim için adama çarpma gibi bir durum olmamıştı ama sinirime hakim olamayıp saydırmak adına arabayı durdurup dışarıya çıktım. Ancak adam oralı olmadı ve bana bakmadan köprünün demir korkuluklarına ilerledi. Ne yaptığını anlamak için seslenmeye çalıştım ama adımları son derece hızlıydı.
Demirliklere tutunup öylece önüne bakıyordu. Ah hayır hayır! İntihar edecekti. Hem de gözümün önünde! Bünyem bu kadarını kaldıramazdı. Yola baktıktan sonra arabaların olmaması ile rahatça karşı yola geçtim.

"Hey!" Bağırışım fayda etmiyordu. Yanına yaklaştığım an elimi kaldırdım. Sanki dokunabiliyormuşum gibi ama hâlâ aramızda mesafe vardı.

"Bak neler yaşadın bilmiyorum ama intihar etmene değmez! Sana diyorum be adam bana bak!" Bana bakması bir şey değiştirir miydi bilmiyordum ama o an ağzımdan bu sözcükler döküldü.
Ama sanki işe yaramış karşımdaki adamın kafası hafif oynamıştı. Yüzünü bana iyice döndüğü an kahkaha atmasıyla korktum. Deli birine mi çatmıştım!

"Gerçek değilsin sen!"

Duyduğum korkunç kaba sesin bu adamdan çıkıyor olması anormal değildi çünkü karşımdaki adam deve gibiydi. Ama sorun bu değildi, benim gerçek olmadığımı düşünmesi durumu sebepsizce kendimi ona kanıtlama isteği doğurdu.

"Gerçeğim bak...inanmıyorsan dokun bana." Dedim ve ona biraz daha yaklaşarak elimi uzattım. Kafasını olumsuzca sallayıp sırıtmasına devam ederken ağladığını gördüm. Dediğimi çürütmek adına elini uzattı ve kendisini demirliklerden çekerek iyice bana doğru döndü. Parmağı parmaklarıma değerken yüzündeki gülümseme yok olmuştu. Kaşlarını çatmıştı, elimi tamamiyle kavradı ve bedenim boşluğa çekildi. Gözlerimi korkudan kapatırken burnum düğmeye çarptı. Bu düğme adamın kabanının düğmesiydi. Kafamı tutan el ve sırtımdaki el sıkıca kavrıyordu beni. Derin bir nefes aldığını hissettiğim adamın aniden beni geri bırakması ile öylece kalakaldım. Kaşlarını çatmış beni izlerken gözlerindeki ifadeye anlam veremedim.

"Ku...kusura bakma." Dedi ama öylesine konuşuyor gibiydi. Kendi kendine çelişiyordu ya da ben abartıyordum.

"İntihar etmenin sebebi nedir? Bak eğer yardım edebileceğim bir durum varsa-"  Beni susturmak için havaya kaldırdığı eli başarılı olmuştu. Ellini sallayarak geri indirdi.

"Birkaç borç sıkıntısı diyelim." Bu dediklerine sanki kendi kendine onay veriyormuşçasına kafa salladı.

"Sana yardım edebilirim." Birkaç borç sıkıntısı ne kadar olabilirdi? Yardım edecek durumum vardı ve böyle bir durum için kimsenin ölmesine gerek yoktu.

"Senden para alamam." Bakışları sert ve kaşları fazlasıyla çattıktı. Sanki içinden kendi kendine konuşuyor gibiydi.

"Bak küçük bir anlaşma gibi gör bunu." Neden en zor anlarda aklıma değişik fikirler geliyordu? Neden tanımadığım birine birazdan saçma bir teklifte bulunacaktım?

"Bak benim çakma bir sevgiliye ihtiyacım var. 1 haftalık bana yardım et ve ben de senin borçlarını ödeyeyim." Harika bir fikirdi aslında. Tebessüm ederken kendimle gurur duyuyordum.
Beni baştan sona süzdü.

"Manyak mısın sen?"

Kesinlikle böyle bir tepki beklemiyordum.

"Asıl sen manyak mısın? Harika bir teklif bu." Ne yani saçma bulmasının nedeni neydi? O kadar mı çirkindim!

"Hiç tanımadığın birine böyle bir teklifi yapmak ne kadar mantıklı? Her intihar edene böyle teklifle mi geliyorsun!" Azarlar gibi çemkirmesine hiç gerek yoktu. Bir kere ben hem onu hem de kendimi düşünüyordum.

"Giyimin kuşamın yerinde sapık gibi de durmuyorsun tabii bir seri katil değilsen." Derin bir nefes alırken sanki beni dinlemiyor gibiydi. Sadece bakıyordu.

"Sessiz sakin bir yerde konuşalım mı bunu? Oturabileceğimiz bir yerde." Yorulmuştum ve hava soğuktu. Üstelik artık araçlar çoğalmıştı. Birkaç adım uzaklaşıp ona baktım. Tereddüt ediyor gibiydi. Büyük ihtimal o, benim bir katil olduğumu düşünüyordu. Gerçekten de neden böyle bir teklif yapmıştım ? Neden bu adamdı? Hayatın sinerjisine inanan biriydim. Ya da hayatın şans eseri karşımıza çıkardığı mesajlara... bu yüzden mi çekilmiştim bu adama? Sebepsizce burada bu adamı görmem kaderimmiş gibi geliyordu.

"Esin ben bu arada."

Kader Bağı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin