Hikaye biraz dikkat çekene kadar yeni bölüm gelmeyecek. Kısacası biraz okuyucu artıp fark edilene kadar diyelim. Kısıtlama getirmek istemiyorum bu yüzden ara veriyorum.
İyi okumalar :)
Tüm yol boyunca düşünmüş hatta aklımdaki sorulara cevaplar aramıştım ama başarılı olduğum söylenemezdi. Geldiğim gibi çantamı sıkıca tutup odama çıkacakken babamın çağırması ile gülümsememi takındım ve salona ilerledim. Ona yalan söylemeyi sevmiyordum. Yüzündeki telaşı görebiliyordum ve onu tatmin edecek bir cevap vermeliydim. Evrim'in de endişeli bakışları ile daha çok sessizliğe çekilmek istedim. Ya Cem ile konuşmuştu ya da babam söylemişti. Hasta değildim ki... nasıl söyleyebilirdim gerçekleri!
Evrim'in koyu mavi gözleri dolmuştu. Ona bu kötülüğü yapamazdım. Annesi bile kendisini sevmemiş kaçmışken onu seven başka bir insanı ondan uzaklaştıramazdım. Babamın ilk eşi, Evrim daha küçücük bir çocukken çekmiş gitmiş bir daha dönmemişti. Evrim'e tek başına bakmakta zorlanmış çareyi bakıcı tutmakta bulmuştu. Zehra hanımı işe alıp Evrim'i büyütürken annemle tanışmış babam. Çok sevdiğini söylüyordu ve bunların aynısını
annemden de duymuştum. Ayrıca Evrim'i hiçbir zaman ayırmamış öz kızıymış gibi sevmişti. Annemin ölümünde Evrim aslında bir anne kaybetmişti benim gibi. Ve ben annemin ölümünden sonra Evrim'den hem ablalık hem annelik görmüştüm. Zamanında söyleseydim Cem'i belki bunlar olmayacaktı ama şu an da söyleyemezdim. Bakışlarımı yere indirdim. Bu parkelere bakmayalı uzun zaman olmuştu. Her azar yediğimde parkelere bakar hayali desenler oluştururdum. Ve yanımda hep ablam olurdu. Elimdeki anahtarlığı sıktım ve kafamı kaldırdım."Hafif bir soğuk algınlığı...doktor ilaç verdi geçer bir iki güne. Odamda dinleneceğim akşam yemeği yemem sanırsam." Yalan üstüne yalan koyuyordum. Biri yalanımı yakalasa ve beni çekip alsa güzel olmaz mıydı?
"Yemek yemeden olmaz. Gidip biraz uyu ve akşam yemeğinde hazır ol." Evrim, babamın yerine cevap vermiş keskin bir dille konuşmuştu. İtiraz etmeye hakkım yoktu. Kafamı olumluca sallayıp merdivenlere doğru yöneldim. Bir duş almalı ve gerçekten dinlenmeliydim.
__
Cem'in uzattığı kahveyi aldım ve teşekkür ettikten sonra masama yaslandım. Elimde tutmayı bıraktığım telefonu hatırlayınca istemeden sinirleniyordum. Servan dün gece aramamıştı ve ben gecenin bir vaktine kadar aramasını beklemiştim. Anlaşmadan vazgeçmiş olamazdı! Ona harika bir teklif ve fırsat sunmuştum. Hangi insan özellikle onun durumunda olan bir insan bunu reddederdi? Yoksa yine intihara mı yeltenmişti? Korku dalgası panikle bedenime yayılırken karton bardağı sıktığımı fark etmemiştim. Elime dökülen sıcak kahveyi hissetmem acıyla inlememe neden olmuştu. Cem'in peçete alarak elimi silmesini izlerken dün sağ elime dokunan yabancının aklıma gelmesi normal değildi. Elimi tutan elin yanması da normal değildi! Bu bir mesaj mıydı acaba? Saçma saçma düşünmek yerine kendime kızmam gerekiyordu. Numaramı vereceğime numarasını alabilirdim ya da şu an hiç tanımadığım bir adam için endişelenmemeliydim. Elime doğru üfleyen Cem'in avucundan elimi kurtardım ve minnettarca baktım. Yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissediyordum. Cem'e dokunmak ve Cem'e yakın olmak yanlış bir durummuş gibi geliyordu.
"Aklın nerede senin?" Cem elimi sildiği peçeteyi çöpe atarken sorduğu soruyu kendime bir çok kez sordum. Aklım neredeydi? Gözüm tekrardan telefonuma kaydı. Neden aramamıştı?
"Bu akşam size geliyorum yani ailecek geliyoruz hatta sana şunu göstermek istiyorum. Fikrini almam lazım." Cem'in telefonuyla uğraşması ile yandan onu izledim. Küçücük burunu gülerken kısılan gözlerine uyum sağlıyordu. Gösterdiği fotoğraftaki yüzüklere bakarken boğazım düğümlendi. Yutkunamadım...
Büyük bir mutlulukla bana bakan adama bağırıp çağırmak istedim. Bunca zamandır ona olan yaklaşımımı fark etmemiş miydi? Hiç mi anlamamıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Bağı (Tamamlandı)
RomanceÇaresizce etrafına bakındı, küçük bir mucize istiyordu ve bu mucizeyi karşısındaki adamın sağlayacağını biliyordu. Belki çok iyi tanımıyordu bu adamı ama başka hiçbir seçeneği yoktu. Söylediği yalanı kurtarmanın başka yolu yoktu. Umut dolu gözlerle...