Ayyy ben dayanamadım ve yeni bölüm atmak istedim. Hepinizin görüşünü bekliyorum.
İyi okumalar :)
"Kimseyi ortalıkta görmek istemiyorum!" Servan'ın gürlemesi eşyası ne kadar çok olursa olsun salonda yankılanmıştı. Kapıyı açan görevli kadın bana kısacık bir bakış attıktan sonra adamın dediğine kafasını eğip sallayarak onay verdi ve hızlı adımlarla gözden kayboldu. Burada daha fazla duramazdım. Evrakları masaya bıraktığım gibi gitmeye yeltendim ama onun bana doğru gelmesiyle yönümü değiştirdim. Kocaman evde kaçacak delik arıyordum. Şaka gibi!
"Esin!" Bana bağırmaya hakkı yoktu. Ona bakmayacaktım. Başka çıkış kapısı aradım. Bahçeye açılan kapısı yok muydu bu evin? Olsa bile her yer cam olduğundan hangisinin kapı olduğunu da kestiremezdim herhalde. Herhangi bir yere döndüğüm vakit harika ötesi vitrinde duran fotoğraflara takıldı gözüm. Servan'ın...ki gerçek adı bu bile değildi. Yanındaki kadının ben olduğunu sandım. Ama bizim böyle pozlarımız hiçbir zaman olmamıştı. Hatta evlilik pozumuzun olmasına imkan yoktu. Yavaş adımlarla vitrine doğru ilerledim. Kimdi bu kadın? Çok benziyordu bana hatta tek fark sivri çene kısmıydı. Bir de saçları benim gibi sarı değil açık kahveydi. Saçlarını sarı yapsa ikimizi ayırt etmekte babam ve Evrim zorluk çekerdi. Çerçevenin altında yazılan isimlere parmağımı değdirdim.
"Bade ve Yekta." Yazıyı fısıldayarak tekrarladım. Neşe dolu bir kadına benziyordu. Parmağımı yazıdan çekip adamın yüzüne dokundurdum. Gülüyordu...onu hiç bu kadar içten gülerek görmemiştim. Keskin bir sancıydı bedenimde dolaşan his.
Gözlerim buğulanırken arkamı döndüm yavaşça. Alyans bu adamla kadına aitti. O bileklikteki harfler bu ikiliye aitti."Borç batağında değildin...sen Servan da değilsin." Yalnız hissediyordum. Koskocaman evde tek başıma savunmasız gibiydim. Ellerini kumaş pantolonun cebine koyup öylece beni izliyordu. Her zamanki gibi konuşmuyordu ya da konuşacak bir şey bulamıyordu.
"Evet değilim." Rahatsız olduğunu belli edercesine çenesi sıvazladı.
"Yekta Server benim...yeni patronun." Bakışları o kadar keskin ve korkutucu duruyordu ki...bakamıyordum bile. Servan ismini neden kullanmıştı. Gerçekleri söyleseydi ya bana!
"Neden böyle bir yalan söyledin bana?" Çok mu aciz duruyordum? Çünkü öyle hissediyordum.
"Başka türlü bu oyuna giremezdim...gerçek ismimi söylesem beni araştırırdın ve paraya ihtiyacım olmadığını bilirdin. Benimle bir yalana başlamazdın. Ve ben onu bir kez daha kaybedemezdim." Baktığı yere doğru kafamı çevirdim. Resimdeki kadına bakıyordu.
"Ben o değilim..." Fısıldayışımı kendim bile zor duymuştum.
"Karşılaştığımız gün gözlerime inanamadım ben. O kadar çok benziyordunuz ki...seni yanımda tutmam lazımdı."
Resimdeki kadından ve adamdan bakışlarımı çektim dediklerini idrak ettiğimde.
Beni ben olduğum için öpmemişti. Beni ben olduğum için dokunmamıştı."Beni öptün..." Sözcükler dudaklarımdan çaresizce dökülürken gözyaşlarım akmaya hazırdı.
"Onu hayal ederek." Servan bakışlarını benden kaçırırken akan gözyaşımı hemen sildim. Ağladığımı görmesini istemiyordum. Başka birini hayal ederek öpmüştü beni. Ben ona teslim olurken o yalanlarla ayakta tutmuştu beni hatta avutmuştu.
"Bir insan kendine neden bunu yapar?" İstemeden birini öpmek ne kadarda kötü bir durumdu. O olduğumu anlayamamış mıydı? Yan tarafımda duran başka bir resime kaydı bakışlarım. Orman evinin önünde çekilen bir fotoğraftı. Burası bizim gittiğimiz yerdi.
"Ölen birini geri getirmem imkansızdı. Ben de ona benzeyen birini sevmeye devam ettim." Söyledikleri kesinlikle benim kuşu ve limonu sevmem gibiydi. Kadın ölmüştü ve sırf ona çok benzediğim için yanımda durmuştu. Koklamış, öpmüştü...
Resimden bakışlarımı çekmeden sinirden kahkaha attım."Bu ev...burası gittiğimiz ev." Haklıydım işte. Bu adam oraya daha önce gitmişti.
"Evet benim." Dedikleri ile inanamayarak kafamı çevirdim ve ona baktım. İmkansızdı çünkü ablama patronu tatil hediye etmişti.
"Ablanın patronunu ayarlamak ve yalandan tatil bileti hazırlamak zor olmadı." Fazlasıyla rahat rahat konuşuyordu ve onun yüzüne yumruğumu geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.
"Ne diye fabrikayı aldın? Haldun amcaların işine neden son verdin? Evli olduğun biliniyor." Kafayı yemek üzereydim.
"Evliydim...Bade ölünce hayatıma devam etmek istedim ama olmadı. Ölümünden 6 ay sonra kendimi köprüde bulduğumda karşıma çıktın. Kaderlerimiz böyle bağlandı. Fabrikayı senin için aldım." Biraz ilerleyip kendisine içki doldururken kocaman gözlerle onu izliyordum.
"Cem denilen herif beş para etmezdi. Ayrıca ablanı üzdü ve daha fazla onları görmenin bir anlamı yoktu. Fabrikaya da hâlâ evli olduğumu belirtmiştim. Sağ kolum o gün fabrikadaydı zaten...hani şu gördüğün ve 'Yekta bey' sandığın adam." Baygın bakışlarla gülüp bana bakıp içkisini tek yudumda içti. Şişesini elinde tutup bardağa koymak yerine kafasına dikti.
Ondan nefret ediyordum. Bunu görebiliyor muydu?Hızlı adımlarla dibine girip yakasından tutup silkeledim.
"Bana bak hasta ruhlu adam! O ben değilim...duydun mu beni? Bak ona...bak." Yakasından çektiğim gibi resimlerin olduğu vitrine götürdüm. İtiraz etmeden çekişime boyun eğmişti. Resimlere bakışlarını dikip burukça gülümsedi.
"Bak bana!" Çenesini sıkıca tutup bana bakmasına zorladım. Gözleri kızarmıştı ama acımayacaktım. O nasıl acımadıysa bana ben de ona acımayacaktım.
"O değilim...sadece bir benzerlik bu! Sesim...kokum her şeyim farklı! İdrak edebiliyor musun? Değilim işte göremiyor musun?"
Gözyaşlarım sicim sicim dökülürken kendimi taşıyacak gücü bulamıyordum. Ben bu adama aşık olmuştum. Ben, sırf ölen karısına benzediğim için yakınlaşan adama aşık olmuştum. Çok büyük bir kuyunun dibine düşmüştüm ve kurtulmam imkansızdı."Senden nefret ediyorum. Tiksiniyorum...beni kandırdın...beni her seferinde kandırdın. Sen beni göremedin ki...sen bana bakmadın bile. Sen Esin'i tanıma-"
"Tanıdım!" Elindeki içki şişesini boydan boya camla kaplı olan yere fırlattığı gibi hem içkisi kırılmış hem de camı indirmişti. Korkudan sıçrarken etrafa dağılan cam parçalarına baktım.
"Lanet olsun ki seni çok iyi tanıdım!" Bağırışı kulaklarımda yankılanırken kendimi olabildiğince ondan uzaklaştırdım. Artık kokusunu koklamak acıdan başka bir şey vermiyordu bana. Kafamı olumsuzca salladıktan sonra gülerek ona baktım.
"Sana daha fazla zarar vermemek adına oyunu bitirmek istedim." Doğruları mı söylüyordu artık emin olamıyordum. Bana fazlasıyla zarar germişti. Kalbimi bütünüyle ele geçirmişti ve yaralayıp geri vermişti. Gözlerimi devirdim ve kahkaha atmak istedim. Nefessiz kalırcasına kahkaha atmak istedim.
"Kendime yalancı derdim ama sen benden de yalancı çıktın Yekta bey." Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koyup bedenimi dikleştirdim. Kendimi daha fazla güçsüz gösteremezdim. Gözyaşlarımı silip Evrakları masadan aldım ve eline tutuşturdum.
"Evrakları size teslim etmem gerekiyordu. İyi günler Yekta bey." Bundan sonra benim için gerçektende bir yabancı olacaktı. Arkamı dönüp çıkışa doğru giderken o işyerinde her seferinde beni göreceğinin bilgisi bana güç veriyordu. Beni her gördüğünde canı daha çok yanacaktı.
Ondan her nefret ettiğimi gözlerimde gördüğünde içi içini yiyecekti. Kapıyı hızlıca açıp kendimi dışarıya atarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Daha fazla ağlamak istemiyordum. Tekrardan kırılan cam sesi duymamla sıçradım. Evi başına yıkmayı planlıyordu ve keyifle izleyebilirdim. Önümdeki bir iki basamağı inip arabama doğru gideceğim sırada bahçenin kapısı otomatik bir şekilde kapanmaya başladı. Kaşlarım kalkarken kapıya yetişmeye çalıştım. Ancak başarılı olamamıştım. Kapı kapanmıştı ve geri açılmıyordu. Herhangi bir kulp aradım ama yoktu. Arkamı döndüğüm vakit evin girişinde beni izleyen adamı gördüm. Öylece bana bakıyordu ve onun cehennemine sıkışıp kalmış gibi hissetmem hiç iyiye işaret değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Bağı (Tamamlandı)
RomansÇaresizce etrafına bakındı, küçük bir mucize istiyordu ve bu mucizeyi karşısındaki adamın sağlayacağını biliyordu. Belki çok iyi tanımıyordu bu adamı ama başka hiçbir seçeneği yoktu. Söylediği yalanı kurtarmanın başka yolu yoktu. Umut dolu gözlerle...