" Yaklaşma bana! Mert, yardım et.. "
Ben bağırdıkça adam bana yaklaşıyordu. Geri geri gittiğim sırada sırtım sert bir bedene çarptı. Hızla arkamı döndüm. Mert hem bana hem de odanın ortasındaki adama bakıyordu. Onu şuan yakından gözlemleme şansım olmuştu. Tamamen ona döndüm. Gözleri koyu kahverengiydi sanki daha da koyulaşıyordu bana baktıkça. O da beni izliyordu, yüzümü aklına kazırcasına baktı. Gözleri gözlerimde takılı kalmıştı. En sonunda Mert kendini toparlayıp beni kenara çekip adama yöneldi.
" Güney, sen bela mısın lan? Burada ne arıyorsun? " Adının Güney olduğunu öğrendiğim adam bana bakıp sırıttı.
" Mert , polis her yerde sizi arıyor. Onur, polise şikayet etmiş seni. Hatta bulmaları an meselesi, ne yapacağız? "
Mert sinirle eline geçen ilk şeyi duvara fırlatmıştı. Kitaplığın üzerinde bulunan telefonumu. Şaşkınca ona baktım. Ama bir şey demeye korkuyordum. Sadece susup onları dinledim.
**
Mert çoktan planını yapmıştı. Onur'u arayıp benim güvende olduğumu, polise gidip şikayeti geri çekmezse beni öldüreceğini söylemişti. Telefonu elinden alıp Onur'a iyi olduğumu, aileme bunlardan bahsetmemesini söylemiştim. Şimdilik bir sorun yoktu.
Aradan bir kaç hafta geçmişti. Buraya alışmıştım. Sabah hastaneye gidiyor, akşam da tekrar eve dönüyordum. Mert kendine küçük bir büro açmıştı, avukatlık bürosu. Onun avukat olduğunu öğrendiğimde küçük çaplı bir şok geçirmiştim. Bana kötü davranmıyordu aksine anlaşıyorduk aynı evin içinde. Hastaneden çıktığımda Mert'in cevapsız aramalarını görüp Mert'i aradım. " Kızım sen beni delirtecek misin? Neredesin? "
Gözlerimi devirip çantamı omzuma astım. " Yeni çıktım Mert, eve gidiyorum. " Güldü. Onun gülüşüne bende aptal gibi sırıttım.
" Doğruca eve git. Ben yarım saate gelirim. " Telefonu suratıma kapattığında içimden bütün küfürleri saydırıp eve doğru yürüdüm. Yürüyerek on dakikada gidiliyordu eve. Eve geldiğimde kapıyı anahtarla açıp içeri girdim. Odama çıkıp hızlıca eşofmanlarımı giyip mutfağa indim. Dünden kalan makarnayı ve çorbayı ısıtıp mutfaktaki küçük masayı hazırladım.
**
Saat gecenin ikisine geliyordu ama Mert hâlâ gelmemişti. Mutfaktan çıkıp salona geçtim. Uykum gelene kadar kitap okuyacaktım. Birden anahtar sesi geldiğinde irkildim. Güney, Mert'i zorlukla içeri soktuğunda zil zurna sarhoş olduğunu gördüm. Elimdeki kitabı bırakıp onlara yöneldim." Alya, ben onu odasına yatıracağım. Piç herif üstüme kustu. " Güney'in bu hâline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. İşaret parmağını bana doğru sallayarak tehditkarca fısıldadı.
" Sakın! " Kafamı salladım.
Aradan 10-15 dakika geçtiğinde Güney salona inip kendini koltuklardan birine attı. Sanırım duş alıp üzerini değiştirmişti. Hemen ona yaklaştım.
" Neden bu kadar içmiş? "
Hiç düşünmeden cevap verdi.
" Selin yenge yüzünden. " Demek bu kadar çok seviyordu Selin'i. Selin ölmüştü ama hâlâ unutamamıştı Mert onu. Güney bir kaç kez öksürdükten sonra bana döndü.
" Bunları anlattığımı Mert duyarsa beni öldürür. Geçen sene öldürdüler Selin yengeyi. Hastanedeki doktor onu kurtaramadı, üstüne bir de kaçtı gitti. O günden beri her aklına geldiğinde komalık olana kadar içer, dağıtır. Mert'in babasının düşmanları vardı. Mert onlara kafa tutunca intikam almak için Selin yengeyi hedef aldılar. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğim Sende Kaldı
Chick-Lit"Bana oyun oynadın, resmen oynadın benimle! Sana güvenmiştim ben be! " Onur başını yere eğdi. Benimle göz göze gelmemeye çalışıyordu. " Kaldır kafanı. Hadi gidip bir yerlerde kutlayın bunu, zaferinizin tadını çıkarın. Nasıl kandırdık ama şu salağı...