" Mert! Yemek istemiyorum, zorlarsan üzerine kusarım. " Kollarımı göğsümde kavuşturup omuz silktim. Sinirle bana bakıyordu. Umursamadan oturduğum sandalyeden kalktım.
" Ulan , kızım! Beni delirtme, sadece kadınla yemek yiyeceğiz, iş yemeği gibi düşün. Seni götüremem. " Daha fazla konuşmadan kafa sallayıp odama çıktım. Dış kapının çarpma sesi geldiğinde pencereye yaklaşıp Mert'in arabasına binip uzaklaşmasını izledim.
Sevgili olalı neredeyse iki ay olmuştu. Aramız çok iyiydi. Bazen kıskanıyorduk birbirimizi ama sonra geçiyordu yine birlikte uyuyorduk. Ama bu kez farklıydı. Mert'in eski bir kadın arkadaşı boşanma davası için Mert'in ofisine gitmiş ve onlar bir haftadır görüşüyorlar. Tamam yanlış bir şey yok bunda ama kadın sanki Mert'e ilgi duyuyor gibi. Benim yanımda
" Mert'ciğim" demeler, elini omzuna atmalar, şuh kahkahalar bilmem ne. Şimdi de baş başa yemek yiyecekler.Yemekten sonra saate baktım gecenin birine geliyordu ve Mert daha gelmemişti. Mutfağı toparlayıp koltukta telefonlarıyla uğraşan Güney ve Görkem'e seslendim. " Mert gelince söyleyin gidip kendi odasında uyusun. İyi geceler. "
**
Odama çıkıp kapımı kilitledikten sonra pijamalarımı giyip telefonumu elime aldım. Bir kere bile aramamıştı beni demek ki eğleniyordu, iyi bakalım.
Tüm gece uyumamıştım ve Mert gelmemişti. Odadan çıkıp salona yöneldiğimde dış kapıdan içeri girdiğini gördüm. Beni karşısında görmeyi beklemiyordu. Bir şey demeden koltuğa oturdum. Güney ve Görkem gitmiş olmalıydı.
" Açsan bir şeyler hazırlayabilirim. " Sesim buz gibi soğuk çıkmıştı. Olumsuz anlamda kafasını sağa sola çevirdi.
" Alya, açıklamama izin ver lütfen. Yanlış bir şey yapmadım."
Koltuktan kalkıp merdivenlere yöneldim. Daha sonra arkamı dönüp konuştum. " Bir süre konuşmayalım olur mu? İkimiz için de en iyisi bu. "
Kolumdan tutup durdurduğunda sinirle ona baktım. " Beni dinleyeceksin. Tüm gece hastanedeydim, babam kalp krizi geçirmiş, tüm gün onunla beraberdim. "
Birlikte odama girdiğimizde ne kadar yorgun göründüğünü gördüm. Gözlerinin altı morarmıştı. Sıkıca sarıldım ona.
" Özür dilerim, bilmiyordum. Baban nasıl?"
Elleriyle yüzünü kapatıp derin bir nefes aldı.
" Daha iyi güzelim. Taburcu olacak akşam üzeri. Sizi tanıştırmak istiyorum."
" Çok yorgun görünüyorsun, uyuyalım sonra yemek yiyip babanın yanına gideriz."
**
Uyandığımda Mert hâlâ uyuyordu. Yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa gidip dondurucudan çıkardığım mantıları kaynattığım suya boşalttım. Mert'in babasını görmeye giderken elim boş gitmek istemiyordum onun için de kalp ve damar sağlığına iyi gelen sebze olan enginar yapacaktım.
" Güzelim, çok güzel kokuyor bu mutfak. " Gülümseyerek Mert'e döndüm.
" Baban için enginar yaptım, umarım beğenir."
Bir şey demeden bana baktı. Gözlerinin içi gülüyordu. Onun gülüşüyle içim ısınmıştı.
**
Hastaneye geldiğimizde heyecandan ölecektim. Mert'e baktım gayet rahat görünüyordu.
" Alya, rahatla artık babam insan yemiyor. " Derin bir nefes alıp Mert'in peşinden odaya girdim.
Hastane yatağında elli beş yaşlarında bir adam yatıyordu. Görüntü olarak Mert'i andırıyordu , biraz yaşlıydı tabi. Gülümseyerek oraya doğru yürüdüm.
" Çok geçmiş olsun Uğur Bey. " Sandığımın aksine babası çok sıcakkanlı biri gibi duruyordu. O da aynı şekilde gülümsedi. " Sen oğlumun kalbini çalan doktor kızımız Alya olmalısın. Tüm gece senden bahsetti bu deli çocuk. "
O sırada Mert koltukta oturmuş bize bakıyordu. Poşetten enginarı koyduğum yemek kabını çıkardım. " Enginar kalp ve damar sağlığına iyi geliyor. Umarım beğenirsiniz sizin için yaptım. "
Uğur Bey bir kaç dakika sonra enginarı bitirmişti bile. Ağzını peçeteyle sildikten sonra bana döndü. " Ellerine sağlık kızım, yediğim en harika yemekti."
Sonra Mert'e göz kırptı. " Annen duymasın."
**
Mert babasını zar zor ikna edip bir kaç gün bizimle kalmaya zorlamıştı. Eve döndüğümüzde Güney ve Görkem saygıda kusur etmiyor, Uğur Bey ne istese ikiletmeden getiriyorlardı. Lavaboya , mutfağa gitmesi kolay olsun diye girişteki misafir odasını temizleyip hazırladım.
Babası buradayken Mert ile aynı odada kalmamız uygun olmayacağından konuşup anlaşmıştık. Odamdan çıkıp salona yöneldiğim sırada Uğur Bey'in koltukta oturduğunu farkettim. Beni görmüştü. " Gel biraz konuşalım." Yanına oturup ona döndüm.
" Sen oğluma çok iyi gelmişsin. Selin denen kızdan sonra hayatına kimseyi almamıştı. Seni sevdiğini görebiliyorum Alya. Eğer kör değilsen sen de görüyorsundur. Sen çok farklısın. " Yutkundum. Mert, Selin hakkında konuşmazdı ama bu fırsatı kaçıramazdım.
" Selin kötü biri miydi? Onun hakkında bildiğim tek şey Mert'in onu çok sevdiği ve bir sene önce öldüğü. " Kafa salladı.
" Kötü değildi sadece fazla fırsatçıydı. Zamanında Mert'i çok zarara uğratmıştı ölünün arkasından konuşulmaz ama sevmiyordum onu. "
Biraz daha sohbet ettikten sonra Uğur Bey odasına gitmişti. Ben de odama çıkıp yatağıma uzandım. Mert beni seviyordu ama Selin'i daha çok seviyordu. Onun yerini asla tutamayacaktım, tutamazdım da. Ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarımı sildim.
" Neden ağlıyorsun?" Birden toparlanıp yatakta oturur pozisyona geçtim. Mert öylece durmuş bana bakıyordu.
" Onun yerini asla tutamayacağım. Sen hep Selin'i seveceksin değil mi? O bir hayalet gibi hep aramızda olacak sonsuza kadar." Kapıyı kapatıp yanıma geldi. Yatakta yanıma oturduğunda biraz geri çekilip ona iyice yer açtım.
" Selin öldü. Ölen bir insan bizi rahatsız edemez güzelim. Sadece saygı duymanı istiyorum. Kolay değil. " Kafa sallayıp kafamı omzuna yasladım.
"Onu hâlâ unutmuş değilim , kolay da değil. Bunu anlamanı istiyorum. Senin için de kolay değil biliyorum ama söz veriyorum aramıza kimseyi sokmayacağım." Kafamı kaldırıp ona döndüm. Bana bakıyordu. Gözleri dudaklarımdaydı. Çenemi tutup başımı yana çevirip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Tam karşılık verecekken bir ses duydum.
" Alya, kızım? Müsait misin?"
Bu Uğur Bey'in sesiydi. Mert'e baktım, daha sonra da kapıya. Basılmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğim Sende Kaldı
Chick-Lit"Bana oyun oynadın, resmen oynadın benimle! Sana güvenmiştim ben be! " Onur başını yere eğdi. Benimle göz göze gelmemeye çalışıyordu. " Kaldır kafanı. Hadi gidip bir yerlerde kutlayın bunu, zaferinizin tadını çıkarın. Nasıl kandırdık ama şu salağı...