-9-

58 18 5
                                    

BÖLÜM 2: GERÇEĞİN PEŞİNDE

Her yer karanlıktı.

"Baba, neredesin?" Çocuk seslendi. "Orada mısın?" Sonra çocuk aceleyle çekmeceleri karıştıran babasını gördü. "Baba?" Adam, arkasına döndü. "Burada ne arıyorsun?" Çocuk gülümseyerek babasına baktı. "Her yerde seni arıyordum. Ne yapıyorsun?" Adam sıkıntıyla başını ovdu. Sonra Henry konuştu. "Artık git, burada olmamalısın." Çocuk babasının sözlerine kırılmıştı. Bu yüzden babasına yaklaşarak ağlamaklı gözlerle baktı. "Ama seninle olmak istiyorum."

"Beni yalnız bırak!"

Çocuk korkmuştu fakat yine de sormaya devam etti. "Burada ne arıyorsun?" Babanın yüzü ciddileşmiş ve gözleri daralmıştı. Oğluna yaklaşarak kızgın bir şekilde, "Sana beni yalnız bırak dedim!" dedi. Çocuğun gözleri yaşlarla dolmuştu. Bunu gören baba ne yaptığının farkına varmıştı. Baba, şefkatle oğluna yaklaştı. "Oğlum... özür dilerim. Benim neyim var, bilmiyorum."

"Sadece yalnız kalmak istemedim."

"Şimdiye kadar uyumuş olmalıydın."

Çocuk gözlerini sildi. "Uyuyamıyorum... durmuyorlar... onları duyuyorum."

Babanın gözleri kocaman açıldı. "Hâlâ mı?" Henry korkmuştu oğlunun bu dediklerinden sonra. "Sürekli." Çocuğun kelimelerine babanın nutku tutulmuştu. Kabullenme, acı bir ilaç gibiydi. Baba kendine geldiğinde sabit bir sesle devam etti. "Her şey yoluna girecek. Bir dakikaya gidip geleceğim. Oğlum, uzan ve dinlen." Çocuğun endişeyle kaşları çatıldı. "Baba, korkuyorum." Baba elini çocuğun omzuna götürerek sıvazladı. "Korkmana gerek yok. Bunu konuşmuştuk."

"Ama..."

"Sen burada olduğun sürece, başladığım işi bitiremem ve sana geri dönemem." Çocuk yutkunmuştu. "Yatağa dön ve bunu düşünmeyi bırak." Çocuk dizlerinde güçsüzlük hissetmişti. Yatağa dönmek istemiyordu ama aynı zamanda babasını hayal kırıklığına uğratmak da istemiyordu.

Cesaretin toplayıp odadan ayrılmıştı.

*****

-12:05 p.m.-

O gün nihayet gelmişti. Bugün, sonunda aklımdaki bütün soruların yanıtını alacaktım. Göl kenarına gelmiştim. Fakat banklardan birine oturmayı reddediyor, sabırsızca ayakta bir aşağı bir yukarı yürüyerek Damian'ı bekliyordum. Birkaç dakika daha bekledikten sonra Damian geldi. Sabırsızlıkla nefesimi dışarı verdim. "Nihayet..." ardından neşeli gözükmek adına gülümsedim. "Selam, Damian."

"Selam Ashley. Geç kaldığım için üzgünüm." Başımı iki yana salladım. "Önemli değil." Sonuç olarak buradaydı. Yüzünde anlamlandıramadığım fakat kalbimi hızlandıran bir gülümseme oluştu. "Harika, tam da tahmin ettiğim gibi... burada kimse yok. Yani, rahatça konuşabiliriz." Ondan sonra birkaç dakika aramızda sessizlik olmuştu. Cümleye kimin başlaması gerekiyordu? Benim mi yoksa Damian'ın mı? Neyse ki fazla sürmeden Damian buzları kırmıştı. "Ne bilmek istiyorsan sor."

"Bana gerçekten her şeyi anlatacak mısın?" Bakışları yere indi. "Sadece bilmen gereken şeyleri, evet." İnanamazca ona baktım. Her şeyi anlatacağını söylemişti. "Ama, demiştin ki..."

"Sana, sadece seni, tehlikeye atmayacak şeyleri anlatacağım." Aramızda tekrar bir sessizlik oluştu. "Bugün senin için buradayım, bu yüzden hazır olduğunda başla."

Derin bir nefes aldım. "Çok fazla sorum var... nereden başlayacağım, onu bile bilmiyorum. Tüm bunlar, bana çok gerçekdışı geliyor." Nefesini verir gibi güldü. Gülüşü, fazla samimiceydi. "Öyle geldiğine inanıyorum. Benimde kim olduğumu anlamam için çok fazla zamana ihtiyacım olmuştu." Bir anda gözleri eskilere dalar gibi oldu. Sanki geçmişten bir şeyler aklında yer edinmişti. "Artık bunun hakkında nasıl hissediyorsun?"

UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin