16. Bölüm ✨

866 89 30
                                    


"Young?" diyen Namjoon'a baktı Jimin, kaşları çatık bir şekilde.

"Ne oldu Hyung? Kötü bir şey mi oldu?" dediğinde stüdyonun açık olan kapısından, Hoseok da dalmıştı nefes nefese.

"Ne oldu doğru muymuş?" dedi.

"Ne doğru muymuş? Delirtmeyin adamı!" Diye çıkıştı Jimin.

"Young lütfen bu fotoğrafın gerçek olmadığını söyle bana." deyip telefonu yavaşça bana çevirdi Namjoon. Gördüğüm fotoğraf, başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine sebep olmuştu. Fotoğraf bugün, başım döndüğünde Jungkook'un eğilerek, endişeli yüzüyle kolumu tutarken çekilmişti. Burada sevinebileceğim tek şey, sanırım arkamın dönük olmasıydı.

Ellerimi ağzıma götürüp dudağımı ısırdım. "Ö-zür dilerim oppa." deyip başımı ellerim arasına aldım. Neden bu aralar her şey kötü gidiyordu? Altında ezilmekten korkuyordum.

Namjoon sıkıntıyla, dönen koltuğa oturdu. Jimin ise hala fotoğrafa bakıyordu. "İyice zengin olayım şu Disbatch'ı satın alacağım. Adamların işi gücü yok ünlü takip ediyorlar." deyip telefonu koltuğa attı.

Hoseok, "Aslında işleri tam olarak bu oluyor Jimin." dediğinde Namjoon konuştu sonunda.

"Şimdi konumuz bu mu cidden?" deyip yüzünü sıvazladı. "Young ne zaman oldu bu?" deyip bana döndü.

"Buraya gelirken." diye mırıldandım. Cidden mahcuptum şu an.

"En azından arkan dönük çıkmış." dedi bu sefer.

"Özür dilerim oppa. Daha dikkatli olmalıydık. Cidden ne diyeceğimi bilmiyorum. Ne yapacaksınız şimdi?" dedim sıkıntıyla.

"Özür dilemene gerek yok. Olan olmuş artık. Sadece yoldan geçen bir kişi olduğunu ve başı döndüğü için endişelendiğini söyleriz. Arkanın dönük olması işimizi kolaylaştırır." dedi Namjoon bir çırpıda.

Biraz daha öyle oturduktan sonra ayağa kalktım. "Ben artık gideyim oppa." deyip Jimin'e baktım. Gözlerini açıp kapattı destek verir gibi. Sessizce odadan çıkıp şirketin çıkışına geldim. Bugünüm cidden berbattı.

Otobüsten inip sokağımıza girdiğimde, o gün gelmişti aklıma. Artık bu sokaktan da tırsıyordum. Evin bahçesine girerken Tae'nin aramasını cevapladım.

"Efendim Tae. Lütfen güzel bir şey söyle yoksa lanetlendiğimizi düşüneceğim." dedim soluk bir sesle.

"Young neredesin?"

"Eve giriyorum şimdi." dediğimde oh çekti.

"Young bütün hızınla bizim eve geliyorsun. Jungkook...O iyi değil hemen gel. Tek başıma yapamıyorum." dedi. Ona cevap bile vermeden koşarak binaya girdim ve merdivenleri koşarak çıktım. İçim bir garip olmuştu. Sadece basit bir hastalık olduğunu düşünmek istiyordum ki bu bile canımı yakıyordu. Kapıyı alacaklı gibi çalacaktım ki Tae zaten açmıştı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri bodozlama daldım ve Jungkook'un odasına koştum. İçimde bir sürü his birikmişti. Ağlamak istemiyordum, şu an olmazdı.

Odasına girdiğimde yatakta arkasını dönmüş, sarıldığı elyaf battaniyenin içinde tirtir titreyen bir Jungkook görmeyi, elbette beklemiyordum.

Hızlıca paltomu ve çantamı çıkarıp sandalyeye astım ve arkamdaki Tae'ye döndüm kollarımı sıvayarak. "Neyi var?" Dedim endişeyle.

"Sabahtan beri halsizdi zaten, eve gelince sanırım pratikten çıktığı için terliydi ve duş almadan yattı. Sonuç bu." dedi Jungkook'u göstererek.

KOMOREBİ -1- [JJK] TR ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin