17. Bölüm ✨

940 101 15
                                    

"Jungkook-ah! Jungkook-ah! Aç gözlerini Jungkook-ah! Nolur..." Başını dizlerime koymuş, yerde uyanması için adeta yalvarırken Tae ise Sejin oppayı arıyordu telaşla. Hala zorluyordum kendimi. Ağlamış olmamı Tae görse ne olurdu sanki. Hiç bir şey! Sadece aptal beyin fonksiyonlarım buna engel oluyordu. Kendimi sıkmaktan yorulmuştum artık. Ağlamak utanç verici bir şey değildi ki, ne için ağladığın önemliydi.

Sejin oppanın gelmesiyle üzerine hızlıca bir şeyler geçirip onu omuzlarında kapıya doğru taşıdıklarında, bende paltomu almaya yeltenmiştim fakat Tae durdurdu.

"Sen gelmiyorsun Young." dedi maskesini takarak.

"İyi ama neden? Ne olur bırak geleyim. Duramam ki ben burada." dedim ağlamaklı sesimle.

"Young, seni anlıyorum fakat bu endişenin içinde tekrar bir magazine alet olmandan korkuyorum. Eve git ve biraz sakinleş tamam mı? Sonra seni haberdar edeceğim hangi hastaneye gittiğimizi." dediğinde istemeyerek de olsa kafamı salladım. Haklıydı.

Küçük bir sarılmadan sonra Sejin oppanın peşinden gittiğinde, ayaklarım eve gidememiş, olduğum yere çökmüştü. Yatağa sırtımı vererek yere oturdum ve dizlerimi kendime çekip ilk gözyaşımı serbest bıraktım. Sonra annesini takip eden ördek yavruları misali, diğerleri de peşinden gelmişti. Jungkook'un yere yığılmış olması gözümün önüne geldi, hıçkırmaya başladım. Hastanedeki tartışmamız geldi aklıma, haykırış da eklenmişti gözyaşlarımın arasına.

Ben Young...Şimdi bir erkeğin odasında bir erkek için, tek başıma pişmanlıktan tutuşmuş haykırarak ağlıyordum. Dakikalarca ağladım...Ona sarılıp 'sana yalan söylediğim için özür dilerim Jungkook' demenin arzusuyla devam etti ağlamam.

En son artık gücüm kalmayıp kısık seslere boğulduğumda, dış kapının sesiyle kafamı kaldırmadan öylece bekledim.

"Ev neden bu kadar sessiz. Tırstım lan." diyen Yoongi'nin sesini duyabiliyordum. Çok geçmeden bu odaya doğru gelen adım sesleri duydum. Bir kaç saniye kesilse de, sonra ismimi duymuştum bir kaç üyenin ağzından.

"Young! Ne oldu sana?!" diyerek yanıma ulaşan Namjoon'a doğru kafamı kaldırdım. Hepsi başıma toplanmıştı.

"Jungkook çok kötüydü oppa..." dedim çatallaşmış sesimle. 10 yaşında parkta düşmüş, ağlayan bir kız çocuğu gibi hissediyordum. "Biz Tae ile bir şeyler yapmaya çalıştık fakat, çok fazla ateşi vardı. Sonra birden bayılınca hastahaneye gittiler." dedim.

"Ne! Bayıldı mı? Ne zaman gittiler?" diye sordu Jimin.

"Yarım saat olmuştur." dedim kafamı tekrar kollarıma gömerek.

"Hyung şoföre söyleyin de beklesin. Muhtemelen bizim doktora gitmişlerdir." dedi Namjoon  bana kollarını sarıp teselli verirken.

Jimin yavaşça kolumdan tutup beni kaldırdığında paltomu giydim. Kurumuş göz yaşlarımın tuzu yanaklarım yakıyordu. Odadan çıkarken Jimin, ellerini ceplerine soktu fakat aradığını bulamayınca, bana 'bir saniye' dedi ve Jungkook'un bir çekmecesini açıp içinden siyah bir maske çıkarıp bana uzattı. Bir şey demeden taktım ve saçlarımı biraz öne getirdim. Onun kokusu burnumu doldurmuştu.

Siyah arabaya sırayla binerek yerlerimizi aldık. Hepsi susuyordu. Akıllarında binlerce sorun vardı biliyordum. Fakat herkes hayalleri için bu zorluklara katlanmak zorundaydı. Emek olmadan ekmek olmazdı ki.

Başımı, yanımdaki Jin'in omzuna yasladım, büyük elleriyle başımı okşarken küçük ama lüks bir kliniğin önünde durup, teker teker arabadan indik. Namjoon'u takip ederek bir odanın önüne geldiğimizde, yavaşça kapıyı açtığında en arkadaydım. Önce doktorla konuşan Sejin oppayı ve Tae'yi gördüm. Sonra yatakta bir ölüden farksız olan Jungkook'u...Seruma bağlanmıştı ve uyuyordu.

KOMOREBİ -1- [JJK] TR ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin