_______Bir mucize istiyordum. Sadece bir mucize...Bir aydır çektiğim psikolojik sıkıntıdan beni kurtarabilecek bir mucize. Yürüdüğüm bu taşlı yolda, şu köşeyi dönünce Jungkook çıksaydı karşıma mesela. Boynuna sarılsaydım, öpseydim. Ve beni tekrar Kore'ye götürseydi.
Giydiğim uzun yazlık elbise, altımda bir şey olmadığı için efil efil eserken, 5 dakikada bir iç çekiyor ve gözlerimi gökyüzünde gezdiriyordum. İçim daralıyordu.
Bir aydır ne yüzünü görmüştüm, ne de sesini duymuştum. Onunla iletişime geçebileceğim tek cihaz da, babamın elindeydi. O günden sonra düşündüğüm gibi azarlamadı, bağırmadı, kızmadı. Daha da kötüsü, yüzüme bakmıyordu. Bütün kuzenlerim ile gülüyor, konuşuyor, onlara dayılık yapıyordu ama, bana babalık yapamıyordu.
Şimdi ise dışarı çıkacağımı Niley'e söylemiş ve bir saatten beri ağır adımlarla yürüyordum bu taşlı yolda. İçim içme sığmıyordu. Aslında bu duygu mutlu iken olurdu fakat, bende ters tepmişti.
Babamın telefonumu almış olması, geçen sene olsaydı umurumda bile olmazdı. Hatta sevinirdim bile. Çünkü bazen fark etmeden başında çok fazla vakit öldürüyor, sonra da pişman oluyordum. Ama bu yıl her şey farklı olduğu için, telefonumu almış olmasına verdiğim tepki de farklı olmuştu. Sevdiğimi, sevdiklerimi görmem, seslerini duymam için icat edilmişti o alet. Ona da bir şey demedim, çünkü 1 ay dolduğunda gitmeyi bekliyordum dört gözle. Fakat 1 ay dolmasına ramen gideceğimize dair tek bir ses bile yoktu.
Anneme yalvardım, hatta bir gece hıçkıra hıçkıra ağladım omzunda. Bir kerecik sesini duymak için. Ama babamın ona sıkı sıkı tembihlediğini söylemiş ve benimle birlikte ağlamıştı. Kim bilir Jungkook ne düşünüyordu?
"Nerida! Nerida!"
Uzaktan seslenilen ismimi duymam ile kaşlarımı çattım ve arkama döndüm. Yolun başındaki Niley ve Lowan bana doğru koşuyorlardı. Kollarımı önümde bağlayıp, sırtımdaki gitar çantasını zıplattım.
Uçuşan saçlarımı kulağımın arkasına alsam da, yerlerinde durmuyor ve sözümü dinlemiyorlardı.
"Neredesin kızım bir saattir?" dedi Niley nefes nefese. "Yarım saattir seni arıyoruz." dediğinde Lowan'a baktım. Gözlerini kısmış beni inceliyordu. O diğerlerine nazaran daha olgundu.
"Sana geleceğim dedim. Buraları biliyorum zaten, geri dönecektim az sonra." dedim düz bir sesle.
"Annen merak etti. Bizi gönderdi arkandan. Ben rahatsız etmek istemedim ama ısrar etti." dediğinde kafamı salladım ve geldiğim yolda yürümeye başladım. İkisi de yanımda sessizce yürürken Niley ağzını açıyor, fakat geri kapatıyordu.
"Söyle artık ne diyeceksen Niley." dediğimde Lowan bıyık altından gülmüştü.
"Dayımla konuştum."
Adımlarımı durdurdum ve yüzüne bakarak tekrar yürümeye başladım. "Boşuna uğraşmışsın."
"Olsun yine de konuştum. Senin artık büyüdüğünü ve şu koruma işini gevşetmesini söyledim." dediğinde alayla güldüm.
"Ne dedi peki? Gerçeğini söyle." Sıkıntılı bir nefes verdi dışarıya.
"Ben onu takılacak bir erkek bulması için değil, okuması için Kore'ye gönderdim. Sen bu işlere karışma kızım dedi."
İfadesiz bir şekilde yolu izledim. Babam beni o kadar çok tanımıyordu ki. Kızının ahlakından, düşüncelerinden zerrece haberi yoktu.
"O aşktan ne anlar..." diye tısladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMOREBİ -1- [JJK] TR ✔️
Fanfiction[Tamamlandı] "Benim engellerim yok muydu sanıyorsun?! Bir tek senin mi vardı engellerin?!... Kolay mı oldu sanıyorsun?" dedi hala nefes nefeseyken. "Seni sevdiğimi kabullenmek? Kolay olmadı çünkü seversem hayatıma almak isteyecektim. Sence hayatım...