"Nasıl ya!" dedi Jungkook kocaman gülümserken. İkimizde bu duruma hem sevinmiş hem de şaşırmıştık. "Siz şimdi 4 senedir Myung Hee teyze ile arkadaşsınız ve birbirinizi tanıdığınızı bize söylemediniz öyle mi?" dedi annesine doğru.
İsminin Yeon olduğunu öğrendiğim annesi ise kafa sallamıştı. "Evet, ben Young'u da ismen tanıyorum. Aslında size söyleyecek zaman olmadı desek daha doğru olur." dedi.
Şimdi anlamıştım annemin neden Jungkook ile takılmama bir şey dememesini. Çünkü biricik 'kocakarı' arkadaşının oğluydu ve elbette ona güvenirdi. Resmen sevdiğim adamın annesine, oğluna karşı kocakarı demiştim. Umarım Jungkook bunun üstünde durmazdı.
"Hadi aç mısınız yemek yiyelim arka bahçede." dedi Yeon teyze kocaman gülümseyerek. Jungkook gülümsemesini sanki annesinden almıştı. Annesi annemle akran olmasına rağmen genç gösteriyordu ve çok güzeldi. Gerçi babasının da yakışıklı olduğunu duymuştum.
"Bahçeniz mi var?" dedim merakla. Dışarıdan, sıradan tek katlı bir bina gibi duruyordu.
"Tabiki, Jungkook ve babası sayesinde sonunda rahat bir eve taşındık. Yıllardır kiralarda dolana dolana sabrımın karşılığını aldım. Oyy canım oğlum benim." diyerek yanında oturan Jungkook'un yanaklarını sıktı. Jungkook ise bu durumdan pek de şikayetçi değildi. Aksine annesinin her hareketini sineye çekecek kadar çok özlemişti. Ben de annemin yanında oturuyordum. Geldiğimizden beri sadece sarılmıştık, zaten çok da özlediğim söylenemezdi. Daha bir gün olmuştu ayrılalı, özlemek için zaman olmamıştı bir kere.
"En sevdiğiniz yemeklerden yaptık Myung Hee ile birlikte. Haydi kalkın." dedi ve bizi kaldırarak bahçeye sürükledi. Küçük, fakat hoş bir bahçeydi burası. Duvarın köşesinde masa kurulmuştu, sadece yemekler konulacaktı.
İkimizi masaya oturtup içeriye geçtiklerinde aynı anda duvara bakıp gülümsediğimizi farkettim.
"Hala şoktayım Young..." dedi gözlerini yavaşça bana çevirerek. Deli gibi sırıtıyordu.
"Aynen ben de." dedim kıkırdayarak. Bu hayatımda aldığım en iyi haberlerden bir tanesiydi. Hayır ilkiydi hatta.
"Yah Young..." dedi sandalyede vücudunu biraz bana döndürerek. "Anneme kocakarı demiş oldun unutmadım." dedi gülerek.
"O...O sayılmaz! Annen olduğunu bilmiyordum." dedim gözlerimi kaçırarak.
"Hala öyle olduğunu düşünüyor musun? Şuna baksana..." deyip kafasını arkaya çevirdi. Baktığı yere baktım. Küçük mutfak camından muhtemelen tezgahta bir şeyler yapan ve arkadaki annemle kahkaha atan annesine bakıyordu. Ama öyle bir bakıyordu ki. Bir an, sadece bir an Jungkook'un annesine baktığı gibi bana da baktığını hayal ettim. Gözlerimi kapattım, hala annesine bakıyordu.
"Melek gibi değil mi Young?" dedi. Hala hayal etmeye devam ediyordum. Bana öyle bakarken, saçlarının aynı şimdiki gibi uçuştuğunu, kokusu şimdiki gibi burnuma dolarken bana öyle, bir tabloyu izler gibi baktığını hayal ettim.
"Young?" diye seslendiğinde gözlerimi açıp hayal alemimden bir adım dışarı çıktım. Ama yemin ederim sanki çıkmamış gibiydim, çünkü bir an, sadece bir an bana öyle bakan gözleriyle karşılaşmıştım. Belkide bana öyle gelmişti.
Aramızdaki 2 saniyelik elektriklenmeden sonra daha fazla da bakamamıştım zaten. Zira bütün organlarım alarma geçmiş gibiydi. İçimde yine iki tarafın birbirlerine karşı olan protestoları başlamıştı. Kalbim beynime karşı, beynim kalbime karşı eylem içerisindeydi.
Gözlerimi kaçırıp masadaki bardağın desenlerinde gezdirdim bakışlarımı. Buradan hemen kalkıp yalnız bir yerde, Jungkook ile her etkileşimimizden sonra yaptığım gibi elimi kalbime götürüp sakinleşmesini beklemem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMOREBİ -1- [JJK] TR ✔️
Fanfiction[Tamamlandı] "Benim engellerim yok muydu sanıyorsun?! Bir tek senin mi vardı engellerin?!... Kolay mı oldu sanıyorsun?" dedi hala nefes nefeseyken. "Seni sevdiğimi kabullenmek? Kolay olmadı çünkü seversem hayatıma almak isteyecektim. Sence hayatım...