_______
"Anne?" dedim bol pantolonumun önündeki bağcıkları bağlayarak. Mutfakta ocağın başındaydı.
"Efendim kızım?"
"Söyledin değil mi babama? Jungkook'un geleceğini yani." dediğimde, sıkıntılı bir nefes verdi.
"Söyledim kızım, sen merak etme." derken kaşları çatıktı. "Ama çocuğa söyle güler yüz falan beklemesin, hayal kırıklığına uğrayabilir."
"Yok, biraz bahsetmiştim zaten. Yine de söylerim."
"Şu Jungkook..." dedi çorbayı karıştırırken. "Beni Kore'ye götürecek dedin. Nasıl yapacak?"
"Bilmiyorum anne. Ama ona güveniyorum. Beni burada bırakmayacağına söz verdi." diye mırıldandım.
"Seni sahiden de çok seviyor ha?..." deyip kıkırdadığında gülümsedim. Seviyordu, seviyorduk. "Eğer sen Kore'ye gidersen, ben sensiz ne yapacağım kızım?" deyip kaşığı kenara bırakarak bana döndü annem.
"Anne bunun Kore ile bir alakası yok. Eğer burada kalsaydım da şehre gidecek orada kalacaktım. O kadar öğrendiğim şeyler boşa mı gitsin?" dediğimde salık bıraktığım saçlarımı arkaya itti.
"Haklısın aslında. Ama Kore'ye gidersen nerede kalacaksın? İş bulana kadar para nereden gelecek? Bunları düşündünüz mü kızım? Baban o evin eşyalarını, bir daha para verip tekrar oraya hayatta göndermez."
"Anne sen endişelenme tamam mı? Jungkook ile ikimiz halledeceğiz. Ben ona güveniyorum derken öylesine söylemiyorum bu cümleyi. Gerçekten güveniyorum." dediğimde kafasını salladı.
"Şu çocuğun ne kadar da güzel kalbi var. Kalbini benim güzel kızıma vermiş." Çekingence gülümsediğimde arkamdan gelen ses, yerimden sıçramama sebep olmuştu.
"Ya nerede kaldı şu enişte? Gelsin artık." diyen Dainan, dayak istiyordu. Ensesine yediği şaplak ise Lowan'dan gelmişti.
"Sus lan patavatsız. Teyzeme çekmişsin aynı."
"Sanki senin annen benimkinden çok faklı. Kardeşler onlar, hatırlatırım."
Kıkırdayıp yanlarından geçtim ve salonda oturan Niley'in yanına oturdum. Jungkook gizliliğini koruma şartı ile geliyordu ve bu evdeki kimse Bangtan'ı tanımıyordu. Onlar daha çok, batı tarzı müzik dinlerlerdi. Olsa bilirdim. Ama biz yine de tedbirimizi alacaktık. Babam arkadaki küçük oturma odasında olacak ve ikimiz de oraya geçecektik. Jungkook maskeli girip, maskeli çıkacaktı. Kapıdan dinlemelerini de hesap etmiştim tabi ki. İstedikleri kadar dinleyebilirlerdi, zaten Korece bilmiyorlardı.
"Heyecanlı mısın?" diyen Niley, suratında çapkın bir sırıtış barındıryordu.
"Aslında heyecandan ziyade, gerginim desem daha doğru olur." dedim dudağımın kenarını kıvırarak. "Babam yüzünden yani."
Giydiğim beyaz ve bol tişörtümün içinde kalmış olan kolyemi dışarı çıkararak gülümsedim. Jungkook benim için bunu bile göze alıyordu. Ona bir çok kez söylemiştim babamdan bir şey beklememesini. Sorun değil deyip durmuştu. Aslında Jungkook çekingen gibi duran, fakat tanıştığı kimselerle çok kolay iletişim kurabilen biriydi.
"Ablaa! Nerida ablaa!" Nefes nefese içeri giren Binda ile ayağa kalktım. "Siyah bir araba geliyor buraya doğru. Sen demiştin ya haber ver diye."
"Tamam canım, bakıyorum şimdi." deyip kapıya yönelmiştim ki, yavaş yavaş bütün kuzenlerin bu salona toplandıklarını fark ettim. Neden mi buraya? Çünkü diğer odaya geçerken buradan geçecektik de ondan. Kollarımı önümde bağlayarak tekrar arkamı döndüm alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMOREBİ -1- [JJK] TR ✔️
Fanfiction[Tamamlandı] "Benim engellerim yok muydu sanıyorsun?! Bir tek senin mi vardı engellerin?!... Kolay mı oldu sanıyorsun?" dedi hala nefes nefeseyken. "Seni sevdiğimi kabullenmek? Kolay olmadı çünkü seversem hayatıma almak isteyecektim. Sence hayatım...