16. Bölüm : Zayıflık

2K 175 20
                                    

Karanlık çoğu zaman daha cazip gelirdi insanlara. Her şeyi saklamasını ve gizlemesini o kadar severdiniz ki bir süre sonra sizi de saklamasını isterdiniz. İtiraf edemeyeceğiniz günahlarınızı onun üzerine yıkar ve ondan gizlemesini isterdiniz.

Zaman geçerdi ve siz artık yalnızca sizi saklamasını değil, onunla bir bütün olmak isterdiniz. O olmak ve yok olmak isterdiniz. Sonunuz olan şeyin sevdiğiniz ve sığındığınız tek şey olsun isterdiniz. Karanlık sizi ele geçirmekle kalmasın, sizi yok etsin isterdiniz.

Ben de böyleydim işte. Karanlık benim için ailemden bir kaçış yoluydu. Sorunlarımdan ve yalanlardan. Gelecek hakkında pek bir düşüncem yoktu aslında. İntikamımı alabilicek miydim onu bile bilmiyordum.

O an geldiğinde onlara yine sırtımı yaslar mıydım? Yoksa bana yaptıkları gibi onları hiçe mi sayardım?

Bildiğim tek şey kollarına atladığım bu karanlık beni intikamımın kıyısına kadar götürecekti ama intikam alıp almamayı bana bırakıyordu. Bu seçimi bana bırakıyordu. Suç senin olur, diyordu. Sana karşı çıkmam ama seni teşvik de etmem. Ben sana istediğin yolu veririm onu kullanmak senin tercihin. Yalnızdın, yalnızsın ve hep öyle kalacaksın.

Mark'ın elime yaptığı o şeyin üzerinden yaklaşık bir ay geçmişti. Onun sayesinde karanlık elementin rahatlıkla kontrol edebiliyordum artık. Gölgeler ona itaat ettikleri gibi bana da itaat ediyorlardı. Etrafımda dolanıyor ve bana fısıldıyorlardı ama onları dinleyecek kadar iradesiz değildim.

Mark "Gerçekten yapabilecek misin? Onları..." doğru kelimeyi arıyormuş gibi durdu birkaç saniye. Hayır, en hafif kelimeyi bulmak için ama başaramadı.

"Öldürebilecek misin?" Duraksadım.

Öldürebilecek misin?

Öldürebilir miydim? Onlar gibi acımasız olabilir miydim? Onları yeryüzünden silebilir miydim? Kalbimi kırdıkları için kalplerini söküp atabilir miydim?

"Ben her gün ölüyorum." dedim soğuk bir sesle.

"Gözler yalan söylemez, Adrienne."

"Benim gözlerim konuşmaz, Mark."

Herkesin gözlerinden her zaman bir şeyler okunurdu. Bazen anlaşılmazdı ama her zaman bir şeyler anlatırdı gözler. Benim gözlerim ise hep susardı. Deli gibi mutlu olsam da gözlerimden anlayamazdınız. Üzüntüden ölsem yine anlayamazdınız. Nefretim de acım da öfkem de gözlerime yansımazdı.

Ben istemediğim sürece gözlerim bana ihanet etmezdi. Onlar çok şey görüp duymuşlardı ama hiçbir zaman konuşmamışlardı. İzin vermezdim.

"Doğru. Senin gözlerin konuşmuyor. Ama hala sorumu cevaplamadın. Bir aydır eğitim alıp içmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun. Gününün bir yarısı eğitim ile diğer yarısı içki ile geçiyor. Beynin part time falan mı çalışıyor? "

Onu zerre kadar takmama konusunda sonuna kadar kararlıydım. Tabii o buna tahammül edebilirsen. Aniden oturduğu yerden kalktı bileğimi sertçe tuttu. Bunu yapmasından nefret ediyordum." Hiç sabırlı biri değilsin, Mark. "diye mırıldandım kolumu sertçe ondan çekerken.

" Cevap ver. "

" Ben senin askerin değilim, Mark. Anla bunu. " asker yerine konulduğum için ayrıldım oradan. Sınırını aşarsan seni de terk ederim, Mark. Bana olduğum gibi davranmayan herkesi geride bırakıp gidebilirim.

" Benim askerimsin, Adrienne. "

Alayla güldüm. Kendini ne sanıyordu bu aptal? Hızla dudaklarını dudaklarıma bastırınca şaşırdım. En son o odada öpmüştü beni. Hissizliğime engel olmak için sözde.Hızla onu ittim ve yüzüne sert bir yumruk attım.

Koruyucular / TAMAMLANDI / DÜZENLENECEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin