1. Bölüm : Şanssızlık...

13.2K 446 226
                                    

Gözlerimi başka bir rüyaya açacağım sırada alarmın o iğrenç ötesi sesi kulaklarımı tırmaladı. Alarmdan gerçekten nefret ediyordum. İşe yaradığı tek konu beni rahatsız etmekti. Uykumu kaçırmak ve kendisine bir ağız dolusu küfretmek de var tabii.

"Hadi, uykucu!" Yatağımda zıplayıp duran Jess'e kısa ama oldukça anlamlı bir bakış attım. Bu kes sesini yoksa sikerim demekti. Ama Jess görmezden gelmeyi seçti. Tabii insan alışıyor her sabah her sabah.

Lanet olsun. Okuldan gerçekten nefret ediyorum. "Siktir git başımdan, Jessica Brown." dedim çatallı çıkan sesimle. Yeni uyanınca tam bir ayıya dönüşüyordum nedense. Yorganı daha çok kafama çektim. Yaz - kış yorganla uyuyan biri olduğum için Jess ile az kavga etmemiştik. Buna deli oluyordu.

"Lisenin son yılının başındayız, kızım! Nasıl uyuyorsun?"

"Sen nasıl uyanıksın?" dedim uykulu bir sesle. Yorganı üzerimden çektiği zaman yastığıma daha çok sarılıp diğer tarafa döndüm. Uyuyacaktım bana ne. Okul kaçmıyordu ya. Giderdim sonra.

Tabii kafamdan aşağıya bir bardak su dökülmeseydi. 

"Jess, yemin ederim seni öldüreceğim! Pislik!" deyip banyoya girdim. Ayılmak için soğuk bir duş aldıktan sonra havluya sarılıp odadan çıktım. Dolaptan kendime dar paçalı dizlerinde yırtıklar olan bir kot pantolon ile siyah düz bir bluz çıkardım.

Hızla üzerimi giyip aynada darmadağın olmuş saçlarıma kısa bir bakış attım. Bir yarısı bembeyaz diğer yarısı simsiyah, kısa, küt saçlarımı tarayıp garip bir tonu olan gri gözlerimi açığa çıkarması için hafif bir makyaj yaptım.

Odamdan sonunda çıkabilmeyi başardığım zaman Jess'in babamla sohbet ettiğini gördüm. Hayır, yanlış kelime. Sohbet etmeye çalıştığını. Çünkü sikseler babamla sohbet edemezdiniz. Kendisi hayatımda tanıdığım en soğuk adamdı. Yani en azından annem öldüğünden beri...

Annem, babam ve ben doğum günümde arabayla giderken arabayı annem kullanıyordu. Annemin arabayı sürmesini severdim. Çünkü o zaman babamla daha fazla eğleniyorduk. On yaşında falandım herhalde. Annemin öldüğü gün ben o mezara babamı da kurmuştum. Kimse bilmese de.

Çok net hatırlıyordum o anları. Karşı şeritten gelen bir araba direksiyon hakimiyetini kaybetmiş ve bize vurmuştu. Arabamızın uçurumdan nasıl yuvarlandığını hatırlıyordum. Nasıl bağırıp korkuyla ağladığımı.

Hepimizin kemerleri takılıydı. Ama sonuçta uçurumundan takla ata ata düşmüştük. Yere ulaştığımız zaman tam olarak net değildi. Çünkü o sırada bilincim gidip geliyordu.

Kimse bilmese de ben çok iyi biliyordum. Kimse duymasa da ben duyuyordum. Kimse görmese de ben görüyordum.

Biz orada yalnız değildik.

Annem o aptal kaza yüzünden ölmemişti. Onu öldürmüşlerdi. Babamı öldü sanmışlardı ki ben de o sırada onu ölü sanıyordum. Ben de yarı ölü bir haldeydim zaten. Dediklerini yarım yamalak hatırlıyorum.

-Seni uyardık Amelia. Bizi dinlemedin. Sizin sonunuzu getirdi. Onu korumamalıydın.

Annemin pişman olmadığını söylediğini hatırlıyorum. O gün annem öldü. Babam adamlar gittikten çok sonra kendine geldi ve hemen beni çıkardı. Sonra annemi kontrol etti. Acı dolu bağırışı her yerde yankılandı. Hala kulaklarımda yankılanıyor.

Bana sımsıkı sarılmış ve defalarca özür dilemişti. O günden sonra bir daha eskisi gibi olmadık. O gün annem öldürüldü. O gün babam da onunla öldü. Bunu kabullenmek uzun bir vaktimi alsa da artık sorun değildi. Gerçekten değildi.

Koruyucular / TAMAMLANDI / DÜZENLENECEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin