21. Bölüm : İdam

1.7K 166 27
                                    

Karanlık tam olarak neydi? Işığın olmadığı yer mi? Kötülük kokan yer mi? Aydınlık neydi peki? Gölgenin olmadığı yer mi? İyiliğe ev sahipliği yapan yer mi?

Peki ya taraf seçmezsek ne olurdu?

Yani hiçbir insan ne tam iyi ne de tam kötü olamaz. Sorun şu ki Koruyucular tam iyiydi. Karanlık ise tam kötü.

Hayır! Bu Karanlık o karanlık değil. Toplum ismi olarak Karanlık yani.

Ben bir Koruyucu değildim. Hiçbir zaman da olmamıştım. Ama bir Karanlık da değildim. O zaman ne yapacaktım? Benden bir karar vermemi istiyorlardı ama önümde seçenek yoktu ki. A, B, C gibi şıklara sahip değildim. Bana kimsin dediler ama kim olabileceğimi söylemediler.

Peki o zaman kendime soruyorum. Kimim ben?

Alanis Adrienne Barbra?
Değerli Karanlık Yabancı?

Neden ismimin anlamında bir şeyler varmış gibi hissetmiştim hep? Alanis Adrienne Barbra...

Alanis'in o kadar değerli, Adrienne'nin o kadar karanlık olmadığını görmüştük. O zaman olayım neydi benim? Neden griydi gözlerim? Neden bu seçim yalnızca bana aitti? Ya da neden koskoca bir katliam benim ağzımdan çıkacak tek söze bağlıydı?

Üzülür müydüm? Sanmıyorum. Üzülecek biri değildim. Neden üzüleyim ki?

Mark'ın fısıltıları, bizimkilerin bakışları, babamın gözleri, annemin nefreti, Koruyucuların korkusu ve endişesi, Karanlık'ın kana susamışlığı...

Jace'in sevgisi.

Hepsi bana bir şeyler anlatıyordu. Kimisi savaşı başlatmam kimisi başlatmamam için yalvarıyordu. Kimisi benden umudu kesmişken kimisi medet umuyordu.

Ayaklarım yerden kesilip yükseldiğim zaman gözlerim kendiliğinden kapandı. 3 Kutsal Ayın Işığını tam üzerimde hissediyordum. Kırmızı, Mavi ve Karanlık Ay... Bedenimi sarmalıyorlardı.

O an da anladım.

Yaşadığım onca şey hepsi bir tür hazırlıktı. Bu güne... Kendime...

Olabileceğim kişiye. Taraf seçmeden de var olabilirdim. Ortadaki köprü olabilirdim.

Ayaklarım tekrardan yere temas ettiği zaman gözlerimi açtım. Hafif ve mükemmel hissediyordum. Gözlerimi Mark'a çevirdim.

"Mark..." Yavaş adımlarla ona yürüdüm. Tam karşısında durdum ve elimle çenesini sertçe tuttum ama kibarca ve bir o kadar da emreder bir şekilde konuştum.

"Gider misin?"

Bu direkt git demekti. Gözleri hafifçe kısıldı. Dudaklarını bir gülüş esir aldı. Bakışları saçlarımda dolandı. Yarısı beyaz yarısı siyah olan saçlarımda.

Çenesini sertçe elimden kurtardı. Birkaç adım geriye gitti ama sonra arkasını dönüp giderken bir anda vazgeçip bana baktı. Ardından muzip bir şekilde sırıtıp göz kırptı. "Yeni tarzını beğendim."

O zaman üzerine bakmayı akıl ettim. Üzerimde sporcu sütyeni şeklinde beyaz bir bez vardı. Aynı şekilde etek şeklinde de vardı. Elimi uzatıp hemen önümde bir sarkıt oluşturdum.

"Defol, Mark!" dedim tıslayarak. Kahkahası etrafta yankılandı. "Görüşmek üzere, Adrienne. Seni her zaman bekleyeceğim. "

"Umarım ağaç olursun, Mark!" diye seslendim ortadan kaybolmadan önce. Kendi kendime güldüm. Sonra yüzleşmenin en zor olacağı tarafa döndüm. Koruyucular'a. Sakin ama bir o kadar da korkutucu adımlarla anneme yürüdüm.

Koruyucular / TAMAMLANDI / DÜZENLENECEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin