-46- Gelin

101 16 68
                                    


Birkaç saniye nefes alamadan öylece kalakaldım. Nefesim ciğerlerim yerine kalbimde tıkalı kalmış gibiydi. Öyle hızlı atıyordu öyle hızlı atıyordu ki daha önce değil ama şimdi kesin göğsümü delip geçecek ve Evren'in avuçları arasında atmayı sürdürecekti.

Kocaman açılmış gözlerim ve aralanmış dudaklarımla mavi gözlerden gözlerime akan his sağanağına tutuldum. Bu adam... Ne söylediğinin farkında mıydı? Bu işler şakaya gelmezdi, bunu bana söylemden önce iyice düşünüp taşınmış mıydı?

Midemdeki kelebeklerin bini bin tarafa uçuşurken uzuvlarımdan mutluluk, heyecan ve kaygı taşıyordu. Mutluydum çünkü sevgimi emanet ettiğim adam benimle evlenmek istiyordu. Heyecanlıydım çünkü kalbim ilk kez böylesi güzel bir ihtimalin boyunduruğu altına girmişti. Kaygılıydım. Çünkü bozulmasından korkuyordum. Birinin gelip sorgusuzca her şeyi mahvetmesinden ve yine yalnızlığımla dört duvar arasında kalakalmaktan...

Ve birden yanağımda tüy kadar bir dokunuş daha hissettiğimde çoktan dolmuş olan gözlerim dikkat kesildi. Gözlerinde tüm dünyanın yükünü sırtlanabilecek kadar güçlü, o yükün altında kalsa bile tekrar ayağa kalkmayı başarabilecek kadar metanetli bir adamın bakışı vardı. Gözleri öyle güzeldi ki... Hem gülümsüyor, hem de bir dünya dolusu mutluluk vaat ediyordu. Dudaklarında hala izi duran o güzel gülümsemesiyle acıların bile beraberce üstesinden gelinebileceğinden, mühim olan tek şeyin kalplerimizin bir olması olduğundan bahsediyordu.

Bütün kötü ihtimaller, kaygımı besleyen tüm olumsuzluklara rağmen bu adamın gözlerine baktığımda hepsinden sıyrıldığımı hissediyorken nasıl olur da bu fikre olumsuz gözle bakardım? Daha bugün annesinin gelini olmaktan bahsetmiyor muydum? Öyleyse tüm kötü ihtimal ve olumsuzlukları, imkansızlıkları çıplak ellerimle boğacaktım.

"Güzelim?" Adeta beni düşüncelerimden çekip almak istercesine, yumuşak sesiyle fısıldadığında dudaklarım gayrı ihtiyarı bir tebessümle büküldü. "Evren..." dedim. Gözlerimi yine o ihtiyaç dolu bakışla harelerine diktiğimde yanağımdaki elinin baş parmağını dudaklarımın üzerine koydu.

"Sen benim hayatımın en'isin, Toprak." diyerek söze başladığında derinden gelen sesinin kulaklarımdan önce kalbime dokunduğunu biliyormuş gibi bakıyordu. "Hayatıma girdiğin günden beri her şey, koşulsuz şartsız her şey güzelleşmeye, değişmeye başladı. Seni tanımak kendimi tanımama, nasıl biri olduğumu anlamam yol açtı. Ne zaman sana baksam dünya hep daha güzel bir yer haline geldi. Beni bile güzelleştirdin, daha iyi biri olmamı sağladın. Dokunduğun her şey bir bir güzelleşti. Önce evim, sonra kalbim, hayatım..." Gözlerime sevgiyle, düşkünlükle, ihtiyaçla baktı. " Ben bunu ne halt olduğu belli olmayan, kestiremediğim ve engelleyemediğim abuk subuk hataların mahvetmesine, senin herhangi bir koşulda kuş olup uçmana, elimden kayıp gitmene izin veremem. Kimsenin mahvetmesine de izin vermem. Beni ben olduğum için seven, başkalarına buz olan kalbi bana gelince kor ateşlere dönen, ne zaman düşsem tutup kaldıran, cılız bedeniyle koskoca cüssemi himaye altına alan, beni benden bile koruyan, eşek gözleriyle gözlerime bakışında bile ayrı bir güzellik olan, parmaklarından akan lezzetiyle aklımı başımdan alan biri... Söyle bana, sen böyle birini bulsan bırakır mıydın? Yoksa ceketinin cebinde taşımak, her yerde onunla olmak mı isterdin?"

Birkaç derin nefesle soluklanarak baktım gözlerine mavi gözlü adamımın. Öyle yavaş, öyle tane tane konuşuyordu ki sanki bu söylediklerini zihnime kazımak istiyor gibiydi. Bunları beni aklımdaki tereddütlerden kurtarmak için söylemiş olsa da her bir kelimesinin gerçek olduğunu adeta kalbimde hissediyordum. Her kelimesi ruhumda birer ihtilal yaratırken dudaklarımdaki tebessümün ona da iyi geldiğinin farkındaydım.

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin