"Evet, dedeciğim. Kesinlikle geleceğim." Dedim karşıda konuşan dedeme cevaben. Kafede masa siliyordum ve aynı zamanda minnoş mu minnoş, tatlı mı tatlı dedemle konuşuyordum. Beni Ordu'ya gelmem konusunda ikna etmeye çalışıyordu, bu dedemi çok özlediğimi bir kez daha fark etmemi sağlamıştı.
"Tamam, dedem. Hoşça kal, kendine dikkat et. Hanım ablaya selam söyle." Dedim ve telefonu kapattım. Hanım Abla dedemin yardımcısıydı ve çok tatlı bir kadın olduğu su götürmez bir gerçekti.
"Toprak!"
Aniden duyduğum sesle yerimden sıçrarken mutfağa, sesin kaynağına yöneldim.
Kafam deli dehşet bulanıktı çünkü bundan yarım saat önce kendime dev gibi bir gerçeği itiraf etmiştim. O dudaklar...
Kendime içsel bir tokat attım. Ben böyle bir kız değildim. Böyle bir kız olamazdım. Hadi ama... Evren gözümde minik bir tavşandan daha sevimliydi ve içimdeki yanaklarını sıkma dürtüsünü bastıramazsam rezillik çıkarabilirdim. Derin bir nefes alıp mutfağa ilerledim. "Efendim Mert?"
Ona soracak sorularım olduğunu hatırlamıştım. "Bu akşam şey yapacağız..." dedi mavi gözlerini gözlerime dikerek."Ne?"
"Bilmiyorum ama bu akşam hep beraber bir şeyler yapacağız."
Havva kıkırdarken ben suratına düz düz bakmayı tercih ettim. "Ne yapacağımızı bilmeden bir plan yapamam."
Haklısın bu arada.
Cengiz "Ne yapacak olursak olalım sen geleceksin, Toprak." dediğinde "Nedenmiş o?" diye sordum alnımı kırıştırarak.
Yanımda tek birini istiyordum. Yapmak istediğim tek bir şey vardı. Evet, aldığım kararın arkasında durup nerede mutluysam orada olmak istiyordum.
"Çünkü Erdem Bey de gelecek ve hep beraber olacağız. Bu akşam erken kapatıyoruz." diyerek açıklama yaptı Taha.
Gitmek istemiyordum çünkü kendimi daha iyi hissetmemi sağlamayacaktı ve durum böyleyken oraya kadar , orası her nereyse, gitmem mantıksızdı.
Havva, "Hepimiz orada olacağız Toprak. Erdem Bey böyle bir organizasyon düzenlemiş ve onu geri çevirmek istemiyoruz." dedi ılımlı sesiyle.
Ofladım. Tamam, demek için ağzımı açacağım sırada burada olduğunu yeni fark ettiğim Hasret, "Israr etmeyin." dedi soğuk sesiyle. Gözleri mutfağın zemininde dolaşıyordu. "Gelmek isterse gelir, istemezse gelmez. Erdem Bey o gelmiyor diye vazgeçecek değil."
Haklı bu arada.
Evet, ama yine de üslubundaki iğneleme beni rahatsız etmişti. Derin bir nefes alıp kaldırdığım kaşlarım ve her zamankinden soğuk olan bakışlarımla direkt Hasret'in gözlerine ulaştım. Bana bakmadı. Gözlerimi üzerinden çekerken "Hep beraber olacaksak Evren'i de çağıracağım?" dedim durağan sesimle.
Korktuğum tepki Mert'ten gelirken kaşlarını aşağı yukarı oynatarak "Ooooo!" diye bağırdı.
Ona dehşetle bakarak malzeme masasının yanındaki sandalyeye oturdum. Tuhaf tuhaf sesler çıkarmaya devam ettiğini görünce "Lütfen sesini alçalt ve imalı bakışlarını üzerimden çek." dedim hafifçe gülerek.
"İma mı? O da ne?" dedi harfleri gereksizce uzatarak.
Bu ona ters ters bakmamı sağlarken ellerimi pantolonumun kumaşına sürttüm ve bugünkü olanlardan sonra onunla yüz yüze gelmenin nasıl hissettirebileceğini düşündüm. Korkunçtu. Onu düşünür düşünmez zihnim kırmızıya boyanmıştı. Bu utancın geçmesi için zaman gerekiyordu değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...