-11- DEVRİM

317 35 9
                                    

Ne olduğunu bilmiyordum. O kadar karmakarışık bir durumdaydım ki, gözlerimin değdiği gözler ne kadar kararmış olsa da ben durumu kavrayamıyordum.

Sorun neydi?

"Ne?" diye soludum iki santim ötedeki  yüzünü unutmaya çalışarak.

Kaşları çatıldı. Güzel yüzü gerilmişti. Öncesinde beni sımsıkı saran kolları gerilmiş, kasları derisini zorlayacak hale gelmişti.

"Bana gülümsemiyorsun. Gidip elin adamlarına gülücükler saçıyorsun." dedi. Elmacık kemikleri öylesine belirgindi ki, dişlerini ne denli sıktığını buradan görebiliyordum. Gözlerim hafifçe irileşse de kalbime tuhaf şeyler olduğunu inkar edemezdim.

Bir şeyler oluyordu ona.

Duvardaki elini yanağıma uzattı ve dudaklarıma takılmış saç telini geriye çekerek gözlerime bakmaya devam etti. "Başkalarına gülme."

Devrim.

Tek kelimeyle buydu kalbimdeki hadisenin tanımı. Yutkundum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama tek kelime edecek gücüm yoktu.

Bu neydi şimdi?

Kıskanmış mıydı?  İyi de bu çok çok çok saçmaydı. Buna sunacak bir gerekçesi yoktu. Ne hakla beni kıskanırdı!

Beynim işte böyle düşünüyordu. Bense usulca başımı sallamaktan başka bir şey yapamadım.

Dudakları şeffaf bir kıvrımla bükülür gibi oldu. Bu hareketim onu sevindirmiş miydi? Tamamen saçmalıktı.

Hafif bronz teni ve yaydığı sıcak koku tüm tüylerimin diken diken olmasına sağlarken yine yutkundum ve kendimi duvarda kaydırarak o ve duvar arasından kurtulmaya çalıştım. Başta bana engel olacak sansam da sadece gözleriyle bedenimi takip etti ve omuzlarını dikleştirip banyoya doğru yürüdü.

Ben mi?
Ben de beraber uyandığımız koltukta oturuyordum. Başımı ellerimin arasına aldım ve saçlarımı yavaşça çekiştirdim. Kalbim çarpıyordu.

Etrafa göz gezdirdim. Etrafı yine dağıtmış olmasına göz devirmekten başka bir şey yapamadan tekrar ayağa kalkıp üzerimi başımı düzeltip evden çıkabileceğim bir hale geldim.

Bu sırada o da banyodan çıkmış ve yatak odasına gidip üzerine bir şeyler geçirmişti. Gözlerini gözlerime dikerek yürüdü bana doğru.

Dudaklarımı araladım. "Ben çıkı-"

"Çıkıyoruz." diyerek böldü sözümü ansızın. Ona kaşlarımı kırıştırarak baktım. Bu çocuğa ne olmuştu böyle?

"Eve gitmem gerekiyor?" dediğimde kaşlarını kaldırıp ters ters yüzüme baktı ve "Şu kovulduğum evden mi bahsediyorsun?" dedi ve "Ah," diye ekledi alayla. "Tabii ki gidebiliriz."

Omuzlarım düştü. Ona evimden gitmesini söylediğimde buna kırılacağını hiç ummamıştım doğrusu.

Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktığım sırada askılıktan ceketini alıp bir çırpıda üzerine geçirdi.

"Dikilmeye devam etmek yerine hareket et. Çıkıyoruz." dedi.

Gönlünü mü almam gerekiyordu?

Evet, sanırım öyle yapmam gerekiyordu. Çünkü hastanenin önünde kalbimi kırdığında gelip benden özür dilemesini beklemiştim. Aslında...  Beklediğim bir özür değil de bir çeşit ilgiydi sanırım.

Şimdi o da bunu bekliyordu. Son zamanlarda birbirimize bir şeyler emanet etmiştik ve yüreğini kırmam bana emanet ettiği şeylere ihanet etmişim gibi hissettiriyordu.

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin