Toprak Alkan
Adımlarımı mekanın kapısına doğru atarken aklımda iki fikir vardı. İkisi de birbirinden güzel olsa da ben birini seçmeye mecbur bırakılmıştım.Birinci fikir, eve gidip mışıl mışıl uyumaktı ki bu fikre çok ihtiyacım vardı. Ayrıca işten erken çıkıyor olmamın mazereti de uykuya ihtiyacım oluşuydu bu yüzden etik açıdan bu fikir ağır basıyordu.
İkinci fikir, sahile; Evren'in yanına gitme fikriydi. Buna da çok ihtiyacım vardı ama kendime eve gideceğim deyip Evren'le gezmeyi yakıştıramıyordum.
Somurtarak verdiğim eve gitme kararının memnuniyetsizliğini yüzümde taşıdım. Oysa ne de güzel 'yanıma gel' demişti!
Somurtarak dış kapıyı ittirdim, gözlerimi yerden kaldırdım ve o an yine bütün güzellikler benimle beraberdi. Çünkü Evren, tam karşımda, yolun kenarında, kaskını elinde tutarak bekliyordu.
Dudaklarım iki yana kıvrılırken somurtkan ifadem yerini çocukça bir mutluluğa bırakmıştı. Adımlarımı hızlandırıp çabucak yanına gittim.
Siyah ve kırmızı renklerinin dans etmekte olduğu kaskını elinde birkaç tur çevirdi beni görünce. Sonra gidona asıp ellerini cebine sokarak gülümsedi.
"Ne yapıyorsun burda?" diye sordum konuşmayı başlatabilmek için. Asıl önemli olan sebebi değil burada olmasıydü çünkü. Omuz silkerek "Seni eve bırakmaya geldim." Dediğinde hem mutlu hem de mahçup olmuştum.
Kaşlarımı itiraz edercesine kaldırıp "Evren ne gereği vardı? Bunun için ordan buraya gelinir mi?" dedim küçük bir yakınmayla. Çok minnoştu, çok!
Hayatımın sıcaklık farkıydı Evren. Onsuzken yüreğim buz tutuyor, onunlayken de ateşler içinde yanıyordu. Ne yapacaktım? Bedenim de ruhum da bu fiziksel aşınmaya dayanamayıp çat diye çatlayacaktı. Kalbim zaten meyilliydi kırık dökük içinde kalmaya, yeni yeni alışıyordu kuş tüyünden yatağında sefa sürmeye.
Ayrıca her ne kadar görmezden gelsem de hala canlı olan mantıklı yanım, adı olmayan bir meselenin peşinde Leyla olmamı istemiyordu. Ama Leyla'yken mutluysam kim olduğumun ne önemi vardı ki?
Bu düşünceye sıkıca sarılıp gülümsedim. Kalbim, elindeki rakı şişeysiyle yalpalaya yalpalaya yürüyor, göğüs kafesimde sahip olduğu yeri bulmaya çalışıyordu. Kalbim de benim gibi aptaldı, onun yerine Evren'i oturttuğumu göremiyor muydu?
Evren, saçlarını eliyle dağıtıp "Yürüyemem dedin, yürütür müyüm seni?" dedi muzip ses tonuyla.
Allahım.
Derin bir nefes almaya ihtiyaç duydum. O kadar tatlıydı ki! Çıldırmamak için kendimi zor zapt ederek bana yaşattıklarının yansıması olan bir gülücük yerleştirdim yüzüme.
Acaba Evren gerçek miydi? Yani ben onu hayal dünyamda kurup gerçekliğine inanan bir manyağa dönüşmüş olamazdım, öyle degil mi?
Başımı hafifçe iki yana sallayarak bu salak saçma düşünceden sıyrıldım. Gerçekti işte, buradaydı. Hem onu sadece ben görmüyordum ki, diğerleri de onunla arkadaştı.
Ya hepsini sen kurduysan?
Hayır be.
Kaşlarımı hafifçe çatıp nasıl böyle aptalca bir şeye ikna oldum, diye düşünerek parmağımı Evren'in yanağına götürdüm.
Bana anlam veremiyormuş gibi baksa da gözlerinin bebekleri hala parıl parıl parlıyor, yaptığım şeyde bir güzellik arıyordu.
Nihayetinde parmağımı yanağına değdirdiğimde pürüzsüz tenini parmağımın altında capcanlı hissettim. Gerçekti gerçekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...