Gözlerim, gördüklerine dayanamayıp dolarken kalbim sol tarafıma öyle sert vuruyordu ki canım fiziksel olarak yanıyordu.
Uzun süre sonra ilk kez böyle dolu hissediyordum.
Bir adamı böyle çaresiz görmek, ruhumun bel kemiğine bir balyozla vurmak gibiydi. Hissetiğim tuhax, anlamsız çaresizlikle "Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım.
Acı çekiyordu.
Klozetin yanına çökmüş, kulaklarını elleriyle kapatmıştı ve acı çekiyordu. Acı, yüzünün kıvrımlarına saklanmış, orada yer edinmişti. Hatta öyle sinmişti ki her hattına, sanki hep oradaymış gibi gelebilirdi bakınca. "Sus." dedi tekrar.
Bu adam gerçekten ağlıyordu.
Ağlayan erkekler, kızlardan daha içten gelirdi bana hep. Kızların ağlamak için hep bir sebebi vardı, fakat erkekler ağlıyorsa, gerçekten canları yanmıştı. Aslında böyle bir genelleme yapmak mantıksızdı ama yine de bugüne kadar gördüklerim bana bunu anlatmıştı.
Sessizce yanına yürüyüp diz çöktüm. Zemin dizlerimi acıtmıştı. Kulaklarına bastırdığı ellerini tutup çekmeye çalıştığimda "Git." dedi tok sesiyle. Kapalı olan gözlerinden süzülen yaş dudaklarına akarken "Şşş." dedim. "Gitmeyeceğim. Şimdi ellerini kulaklarından çek ve gözlerini aç. Bana bak." Başını iki yana salladı. Yüzünde yaprak kıpırdamıyordu ama kirpiklerinin altından sızan damlalar yeterince dürüsttü.
O kız her ne yaptıysa bu oğlanın canını çok yakmıştı.
"Bana bak, Evren." dedim sessizce. Cevap alamayacağımı düşünürken o birden gözlerini açtı. Mavinin hüküm sürdüğü gözleri buğulanmış, rengi koyulaşmış, akına kan kırmızısı damarlar yayılmıştı. Ellerini yavaşça indirdi.
Başka bir yere koymasına fırsat vermeden ellerime alıp sımsıkı tutarken aklımdaki tek düşünce temasın psikolojik güç verdiğiydi.
"Neden?" dedi. Erkeksi sesi çatallaşmış, titremişti. "Neden hepsi bir bir gitti benden, Toprak?"
Gözlerinden durmadan damlalar süzülüyordu ve bu soruyu sanki ben cevabı biliyormuşum, hatta dünyadaki bütün herkes cevabı biliyormuş ama bir tek o bilmiyormuş gibi sormuştu.
Yüreğim acıyordu.
Bu adam bana çok benziyordu.
Gözlerim akıttıkları yaşlarla bunu doğruladı. Belki Evren'le şu an tam olarak hiç bir şeydik. Belki birbirimiz hakkında çok az şey biliyorduk ve bugünden sonra birbirimizi bir daha görmeyecektik. Ama aynı derdi, aynı acıyı paylaşıyorduk.
"Ulan her şeyimi verdim..." dedi ansızın konuşarak. "Ne yapacağım Toprak? Söyle! Ne yapayım söyle!"
Uzun zaman sonra çaresizliği ilk kez bu kadar somut hissettiğimi fark ettim. Tanımadığım bir adamın evinde, tanımadığım bir adamın banyosunda, tanımadığım bir adamı teselli etmeye çalışıyordum. Ne yapacaktım? Bilmiyordum. Ne yapacaktı? Onu hiç bilmiyordum.
Psikolojik Danışmanlık bölümü öğrencisiydim ve tam da şu an kendimden utanıyordum.
Başka çare bulamayan benliğim kararı saniyeler içinde verdi. Evet, onu cidden tanımıyordum ama dediğim gibi acımız çok benziyordu ve ne hiç yoktan iyidir biliyordum. Elimi sırtına yaslayıp koca gövdesini kendime çektim. Kollarımı sımsıkı sardığım gövdesi, şiddetli bir depremin izlerini taşırcasına yaralıydı.
Kalbim aptalca bir tepkiyle hızını arttırırken ben daha aptalca bir tepki verip kollarımı bedenine daha sıkı doladım.
Burnundan ve ağzından verdiği sıcak havanın boynuma teması, hiç tanışmadığım duyguların bana merhaba demesine sebep olacakken aklımda olması gereken tek düşüncenin altını fosforlu kalemle defalarca çizdim. Temas, psikolojik güç verir .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...