Toprak Alkan
Kendimi ziyadesiyle gergin hissediyordum. Öyle ki gözlerimin önüne serili olan bu güzel ev, malikane desek daha doğru olurdu, beni iyi hissettirmek yerine büyük bir har güruhunun içine sürüklüyordu.
Aslında çok şirindi. Güzel ve konforlu görünen, beyaz ve açık griyle renklendirilmiş, çatı katı da dahil olmak üzere üç katlı güzel bir evdi ve oldukça büyüktü. Ön kısımda yer alan bahçe dekoru arka tarafta kocaman, kaç metre derinliğinde olduğunu bilmediğim bir havuzla tamamlanmıştı. Söylediğim gibi, son derece güzel ve konforluydu.
Evren ön ve arka bahçeyi eve girmeden önce bana göstermişti ve bu sırada ben de ona fırça çekiyordum. Nasıl olur da şimdiye kadar bana ailesinin ne işle meşgul olduğunu söylemezdi? Elbette cevap olarak hiç sormadığımı öne sürdüğünde söyleyecek başka bir şeyim kalmamıştı.
Anlattığına göre birçok şehirde var olan otelleri ve Denizli'de bir tohum fabrikalarıyla ilgilenmiyorlardı ve babasının niyeti tohum fabrikasını ve otellerin bir kısmını Evren'e, diğer kısmını da Serkan'a bırakmaktı.
Bunu öğrenmek bana Serkan'ın belki de bu yüzden kızgın ve taşkın bir çocuk gibi davrandığını düşündürmüştü ama babası bu kararı taş çatlasın son beş senede vermiş olsundu, Serkan'ın davranışları daha evvelden bozulmaya başlamıştı.
Zihnim birden sayfalarca geri gitti ve Evren'le ilk tanıştığımız zaman, dolabını katlarken bulduğum fotoğraf gözlerimin önüne geldi. Orada var olan iki kardeşin arasında böyle bir dava olduğunu hiç sanmıyordum. Zira kameraya bakan birer çift göz vardı. Renkleri ve şekilleri farkıydı ama aynı hisleri paylaşıyorlardı. Bu fotoğrafı hatırlamak bana birdenbire başka bir şevk ve azim empoze etti. Belki de bundan böyle sırf Şerife Teyze için değil, gerçekten ikisinin arasını düzeltmek ve sorunun ne olduğunu anlayabilmek için çabalardım.
Bilmiyordum, fikrim her an değişebilirdi bu yüzden kendi kendime beylik laflar etmek de istemiyordum.
"Ne düşünüyorsun?"
Evren'in avuçları arasındaki elimi sıkarak sorduğu soru beni düşüncelerimden çekip alırken yavaşça gülümsedim ve omuz silkerek "Hiç." dedim yalan söyleyerek. "Annenin bana böyle bir görev teslim edecek kadar güveniyor olması beni mutlu etti sadece, bunu düşünüyordum."
Sırıtarak elimde olmayan sol eliyle saçlarını karıştırdı ve "Senin cevherini çözmesi için bir kez konuşması, izlemesi yetmiş demek ki. Eski toprak kadın ne de olsa, anlıyor malın iyisinden." diyerek sırttı.
Sağ elimle omzuna bir şaplak indirirken buruşuk suratımla "Sensin mal." dedim homurdanarak. Sonra derin, heyecanlı bir nefes aldım. "Yine de biraz çekiniyorum, Evren. Akrabalarının tamamıyla tanışacak olmak beni biraz..."
Birden önüme geçerek elimi bıraktı ve iki elini de omuzlarıma yerleştirip başını hafifçe eğerek gözlerime baktı. Cümlemi tamamlamama izin vermeden kendi cümlesine başladı.
"Onlarla tanışmak için kendini hazır hissetmiyorsan ya da başka herhangi bir şey hakkında tereddütlerin varsa bunu yapmak zorunda değilsin, Toprak. Annem de ben de seni anlayışla karşılarız."
Sözlerinde herhangi bir tepki, tavır ya da iğneleme aradım ama yoktu. Gözleri de sözleri de son derece anlayışlı bir tavrı konu alıyorlardı ve gerçekten ne yaparsam yapayım hiç sorun değilmiş gibi bir halleri vardı.
Ve idrak ettiğim şey şuydu, konu ne olursa olsun Evren'in genel tavrı buydu.
Bu beni gözlerimin kenarları kırışacak kadar gülümsetirken "Evren..." dedim adeta miyavlar gibi. "Sen çok harika bir adamsın, söyle, senin şükrünü nasıl yapmalıyım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AWARE
Teen FictionJaponca bir kelime olan aware, olağanüstü bir güzelliğin, kısa bir anın içimizde yarattığı his anlamına gelir. 🌸🌸🌸 "Sormak istediğim bir şey var." Dedim. Beni teşvik edercesine başını salladığında devam ettim. "Sen bana anlatırken içtik de niye b...