-16-Radikal Kararlar

322 35 3
                                    

TOPRAK ALKAN

Uzun süredir uyanığım. Gözlerim kapalı, etraftaki sesleri duyuyorum.

 Nergis Teyzemin endişeli sesini, Fatih ve Evren'in tartışmalarını, Taha'nın, Cengiz'in ve diğerlerinin ne olduğunu anlamaya çalışmasını, Mert'in olayları bilmediğinden dolayı Fatih'in tarafını tutup Evren'e sivrilmesini ve Havva'nın onu durdurmaya çalışmasını, Erdem Bey'in yardımcı olmaya çalışmasını ve sonra gitmelerini.

Yorgunum. Hayatımın mutlu olmama izin vermeyişi beni yordu. Bu bir sınav, biliyorum. Direneceğim de, ama bir süre dinlenmeliyim. Herkesten uzaklaşmam ve kendimle baş başa kalmam gerekiyor.

Sahi... Benim etrafım ne ara bu kadar kalabalık oldu? Ne ara kendi sessizliğimde değil de gürültüler içinde boğulur oldum?

EVREN TÜRKYILMAZ
Dişlerimi sinirle sıkıp çeneme doğru yol alan ıslaklığı hızla kuruladım. Alışmıştım ona. Çok alışmıştım. Son haftalarda ne zaman ağlasam, ne zaman üzülsem o yanımdaydı. Bana sarılıyor, ince parmaklarını sırtımda gezdiriyordu. Kollarını sıkıca bedenime sarıyor ve ruhumun çektiği acıyı azaltıyordu. Ama şimdi yoktu. İçimdeki çocuk onun için oturmuş ağlıyordu ve o orada yatıyordu. Buraya gelmeli ve bana sarılmalıydı!

Ah... Hele onun o eşek gözleri... Dünyada gördüğüm en şahane göz rengine sahipti sanki. Oysa kahverengiydi be. Sadece kahverengi. Evren? Hayırdır koçum?

Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi odasının kapısına diktim. Bu da neydi böyle? Bu sıkıntının, bu acının sebebi neydi? Mantık bulamıyordum, aslında aramıyordum da. Artık her şey o kadar mantıksız gelmeye başlamıştı ki, buna alışmak için çaba sarf etmem gerekmemişti.

Burnundan akan kanı ve yere yığılışını aklımdan çıkaramıyordum. Başını yere çarpmıştı. Kimse tutmamıştı onu, ben yanında olsaydım tutardım hiç şüphesiz. Düşmesine asla izin vermezdim çünkü o da benim düşmeme izin vermiyordu. Belki bunun için bir çaba sarf etmiyordu ama yine de odamda asılı olan rüya kapanım gibiydi. Farkında olmadan bütün kabuslarımı içine çekip beni rahatlatıyordu.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Kafamda şekil kazanmış tek fikir Fatih'i hayatımızdan def etmem gerektiğiydi.

Hayatımızdan?

Gözlerimi sıkıca yumdum. Hayatıma yerleşmişti işte!

Koridorun sonundan buraya doğru yürüyen Fatih'i fark ettiğimde yavaşça ayağa kalktım. Bu herifin karşısında öfkelenip kontrolümü kaybetmek isteyeceğim son şey bile olamazdı. Gece Toprak'ı ağlattığını düşünüp delirmiştim. Toprak gözlerime öyle çaresiz ve öyle bitkin bakmıştı ki, gözlerinden yuvarlanan gözyaşları Fatih'in ölüm fermanı oluvermişti. Benim için kıymetliydi. Artık bunu kimse inkar edemezdi.

Gelip karşımda durdu. Bitkin görünüyordu. Umurumda değildi. Toprak'ın kuruyup yitmesinin en büyük sorumlusu karşımda duruyordu, niye umurumda olacaktı ki? Bunu hak etmemişti. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken yutkundum ve sahilde bana Fatih'i anlatırkenki halini gözlerimin önünden silmeye çalıştım. O koca gözleri nasıl da dolmuş, cam gibi parlamaya başlamıştı. Sesi titremiş, buruk tebessümlerinin arasına gözyaşlarını saklamıştı. Küçük burnu kızarmıştı, tıpkı gözleri gibi. Ama kız ağlarken de güzel değil mi be?

"Senin yüzünden olduğunu söylememe gerek var mı?" dedi doğrudan gözlerime bakarak. Bu düşünce her ne kadar canımı sıksa da ufak bir belirti dahi göstermeden hafifçe kaşlarımı kaldırdım. "Yıkık bir orospu çocuğundan başka bir şey değilsin." dedim gözlerine dik dik bakarak. Gözleri hafifçe irileştiğinde bunun seviyeli bir tartışma olacağını düşündüğünü anlamıştım. "Yediğin bokları bana ya da bir başkasına satmaya çalışabilirsin, ama bir işe yaramaz. Neden biliyor musun? Çünkü senin ne bok olduğun apaçık ortada. Ve en önemlisi de ne biliyor musun? Toprak bunu göreli çok oldu. O senin nasıl bir şerefsiz olduğunu çok iyi biliyor." Dedim. Son cümlemi ondan tiksindiğimi belli etmek istercesine söylemiştim.

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin