-41- Çözüm, 2. Kısım

138 19 47
                                    

Toprak Alkan
Bu cümle, buraya ne için geldiğini anlamamı sağlayabilecek olan cümleydi. Bu yüzden elimdeki işi bıraktım ve kulak kesildim. Babam bir şeyler daha söylüyor olacak ki annem bir süre daha sessiz kaldı ve az öncekinden çok daha sessiz bir tınıyla homurdanırcasına konuşmaya başladı.Neyse ki kulaklarım gayet iyi duyardı.

"Beni ilgilendirmez, Emir."dedi. " Zorla mı verdi de zorla alacak? Hem o da böyle olsun istemiyor muydu? Biz sadece erkene aldık." 

Kaşlarım yavaşça çatılırken aklımı çalıştırıp mantıklı bir açıklama bulmaya çalıştım. Borçları mı vardı? Birine borçlanmışlardı da şimdi ödemekte zorlanıyorlar mıydı? Peki kendi başına halletmesi gereken kadın kimdi?Kafam karışmıştı.

Babama yaşadığımız tartışma neticesinde  ben artık dayanamayacağım, söyle o kadına kendi halletsin demişti. Bu,konunun benimle ilgisi olduğunu mu gösterirdi? Ya da burada gidecek  başka bir yeri olmadığından işini halledip hemen Ankara'ya dönmek istediğinden bahsediyordu. 

Omuz silktim. Hemen işini halledip buradan gitse iyi olurdu. Gerisi pek de umurumda değildi. 

İşime kaldığım yerden devam ederken annemin telefonu kapattığını duyumsadım. Daha sonra adım sesleri bana doğru yaklaşmaya başladı ve sonunda mutfağın kapısında dikildi. 

"Mıy mıy mıy! Bir kahvaltı hazırlayamadın." 

Ona karşı genel manada takındığım kayıtsızlıkla şöyle bir bakıp "Daha hızlı olduğunu iddia ediyorsan buyur sen hazırla, anne." dedim. Sonrasında, vereceği ters cevabın farkında olarak başka bir soru sordum. "Babama beni şikayet edeceksin sanıyordum ama bana pek öyle gelmedi.Artık anlatsan mı niye geldiğini?"

Suratındaki huysuz ifadeyle mutfak masasına oturdu. Bu sırada ben masanın son eksiklerini hallediyor ve bir yandan da ondan bir cevap bekliyordum. "Evet?" diye üsteledim. 

Birden "Kızımın evine gelirken de sebebe ihtiyacım olmasın bir zahmet!" diye terslendiğinde gözlerim dehşetle irileşti çünkü korkmuştum. Hayır, cümlenin içeriği korkutmamıştı beni. Sessiz bir ortamda bir anda bağırarak konuşması yüreğimi hoplatmıştı. Bağırılmasından ne kadar nefret ettiğimi adı gibi biliyor olması gereken bu kadın bunu her seferinde yapıyordu,  ne kadar da dayanılmazdı. Ayrıca  cümlenin içeriği de pek normal sayılmazdı. 

Derin, sakin bir nefes alıp çayları doldurdum ve yerime oturdum. "Biraz daha tutarlı davransan hepimiz daha kolay yaşarız." dediğimde çatalıyla didiklemeye başlamış olduğu yumurtayı bırakıp küçük  gözlerini bana dikti. "Ne demek o?"

Elime aldığım çatalı geri bıraktım ve dirseklerimi masaya yaslayıp  "Şu demek:" diyerek konuşmaya başladım. "Bana asla kızınmışım gibi davranmamana rağmen şu anda kızının evine geldiğinden bahsediyorsun.İnan bana beni gerçekten kızın gibi gördüğüne inansaydım bu söylediğin beni mutlu bile ederdi. Ama sen o kadar tuhafsın ki hem benden delicesine rahatsız oluyorsun hem de ta Ankara'dan kalkıp burnumun dibine geliyorsun. Sonra da kalkmış kızımın evine gelirken sana mı soracağım, diyorsun." 

Bakışlarında küçük bir değişim yaşandığına şahit olurken yavaşça yutkundum. Sözlerimin arkasında olmama rağmen yine de onu üzmekten endişelenmiştim. Elbette bu endişenin bir parçasını bile yüzüme yansıtmadım. 

"Keyfimizden gelmedik herhalde."diye homurdandı birkaç saniye sonra. "Ben de senin yüzünü görmeye çok meraklı değilim ama bitirmem gereken bir iş var, sonra hepimiz rahat edeceğiz." 

"Al işte!" Hiç istemesem de bağırmıştım. "Benim yüzümü görmeye meraklı değilsen neden kızın olduğumu söylüyorsun?"

Sesimde bir tutam çaresizlik vardı ama o bunu göremezdi. Hiçbir zaman çaresizliğimi görmemişti. Bilmiyordum, belki de umursamamıştı. 

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin